Kemal Kılıçdaroğlu’nun ani Merkez Bankası ziyareti, iyice şirazesinden çıkan devlet yönetiminde bir şeyleri yeniden yerine oturtma çalışmalarının başlangıcı gibi görünüyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanını ziyaretini, bürokratlara “son çağrısı” öncesinde yapması da çok dikkat çekici...
Kılıçdaroğlu, “son çağrısını” ilk önce Kavcıoğlu’na yapmış olabilir.
Merkez Bankasına gitmek, Türkiye’nin ve kurumlarının sahipsiz olmadığını gösteren, halka güven aşılayan yeni ve farklı bir çıkış oldu.
Yakın zamanda, Meclis’te görüşülecek olan “Yurt dışına asker gönderme” tezkeresinde de siyasi iktidarın “muhalefeti hapsetmek istediği çemberin” dışına çıkılmalı, paradigma değişimine devam edilmeli bence.
Aslında toplumun topyekûn muhalefetten beklediği, tezkereden HDP’ye kadar hiçbir konuda siyasal iktidarın bahçesine hapsolmaması...
Siyasal iktidarın davranışları, siyaset üretmenin kerterizi olmaktan çoktan çıktı.
Anımsayalım...
Erdoğan ilk olarak “laf dinlemediğini” gerekçe göstererek Merkez Bankası Başkanını görevden almıştı.
Hâlbuki TCMB Yasasında, Ali Babacan’ın deyimiyle “mevsimlik işçiye’’ dönen Merkez Bankası Başkanı’nın ya da kurul üyelerinin “laf dinlemediği” gerekçesi ile “görevden alınması” gibi bir madde bulunmuyor.
Sadece Merkez Bankası Yasası’na değil, ekonominin yasalarına da sırt dönünce, bu sefer de Türk Lirası laf dinlemiyor.
Nitekim dün ekonominin yasalarını değil “laf dinlemeyi” tercih edenler karar aldı. Faiz iki puan daha indi.
Dolar 10 TL’ye koşuyor artık.
Anayasa ve yasalar yumruklana yumruklana kum torbasına döndü.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun isyanı da buna...
Bu haftanın başı, 18 Ekim’i milat ilan ederken şöyle sesleniyordu:
“Size kanun dışı ne yaptırılıyorsa, Pazartesi itibariyle durun. Bu illegal sistemden elinizi çekin. Yoksa siz de sorumlu olacaksınız”.
Erdoğan ise “bu zat suç işliyor, bürokrasiyi seçilmiş hükümete karşı çıkmaya davet ediyor” diyor.
Bürokrasiye “kanun dışına çıkmayın” demenin suç sayıldığı günlerden geçiyoruz.
Bürokratlar, devletin memurları “kanun dışı talimatlara” karşı dururlarsa “seçilmiş hükümete karşı çıkmış olacaklar” öyle mi?
Cumhurbaşkanı, seçilmiş hükümetin suç işlediğini mi söylüyor bize yoksa?
İlginçtir ki Hamit Kocabey’in HSK’dan istifası da Kılıçdaroğlu’nun bürokratlar için milat tayin etmesinden hemen önce geldi.
İstifa ile ilgili değişik, şaşırtıcı iddia ve yorumlar var.
Hamit Kocabey’in eski bir röportajına rastladım.
“Devletleri ayakta tutan adalettir, zulüm varsa fazla yaşamıyor, yıkılıyor” diyordu.
Düzgün şeyler söyleyip, tam tersini yapan bir kültür var bu coğrafyada, tabii ki bunu da biliyoruz.
İstifayı nereye bağlayacağız, bu tespite mi, bu tespitin tam tersi iddialara mı?
Bu istifa “Partili HSK Üyesi” döneminin alametifarikası haline geldi.
Hâlbuki HSK üyeleri Anayasaya göre “mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev yapmak” zorundadır.
HSK üyelerinin Anayasa’yı yok sayan hâkimleri koruyan ya da tartışmalı icraatları olan bazılarını ödüllendiren, dolasıyla “anayasa ve yasaya sadakatle bağlı kalma” yükümlülüğüne aykırı kararları resmi kayıt olarak devlet arşivlerinde duruyor ve duracak.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun “milat” çıkışı Hamit Kocabey’in içine mi doğdu yoksa?
Haftanın iç ve dış gelişmelerini kışlık patlıcan ve biber gibi ardı ardına bir ipe dizip değerlendirsek, ne denebilir acaba?
Galiba bir şey kımıldıyor...
Merkez Bankası’ndan sonra şimdi bir üyesi siyasi parti liderine istifasını bildiren HSK’nın ziyaret edilmesi hatta tüm muhalefet liderlerinin birlikte ziyareti çok anlamlı olacaktır.
Parlamenter sistem çalışmaları sürdürülürken, öncelikle Hâkim ve Savcılar Kurulu’nun ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın “koşulsuz bağımsızlığının sağlanacağının” taahhüt edilmesi gerekiyor... Adalet Bakanının artık HSK içinde yer almayacağının açıklanması da iyi bir başlangıç olabilir örneğin.
Özerk bir HSK ve Merkez Bankası olması demokrasinin ve anayasal düzenin yeniden inşasının da ilk işareti olacaktır.
Dilerim kımıldamanın da istikameti budur…