Rapor, komaya girmiş bir ülkenin epikriz raporu gibi...
Avrupa Birliği’nin Türkiye Raporu’ndan söz ediyorum.
Raporda sadece teşhis yok, tüm tedavi yöntemleri de var.
Ama tedaviye direnildiği için, kronikleşen hastalıklar metastaz yaparak artıyor.
Örneğin, Rapor sadece 2020 yılında “güvenlik otoritelerinin” neden olduğu 3.291 ölümden söz ediyor.
Okuyalım :
“Güvenlik otoritelerinin neden olduğu bildirilen ölümlere ilişkin güvenilir ve etkili soruşturmalar yürütülmesine yönelik hiçbir adım atılmamasının ciddi endişe yarattığı ve bağımsız verilere göre, 2020'de en az 3.291 kişinin yaşam hakkı ihlal edildi.”
Bu ne demek?
Türkiye’de kolaylıkla insan yaşamına kastediliyor demek.
Gözümüzün önünde yıllar yılı işlenen ve hala işlenmeye devam eden suçları öylece izler olmuşuz.
Tam bir aymazlık ve vicdansızlık iklimi kök salmış...
İnsanın içi ürperiyor.
Rapor’da işlenen ama cezasız kalan pek çok vahim suçlar ardı sıra yer alıyor:
-Kasım 2020, Van’da askeri helikopterle götürülürken işkenceye maruz kalan ve helikopterden atılan köylülerden bir tanesi aldığı yaralardan öldü ama ne işkenceden ne de ölümden ötürü yapılan güvenilir ve etkili bir soruşturma yok.
-Güneydoğuda güvenlik otoritelerinin 2015'teki olaylarla bağlantılı olarak neden oldukları bildirilen ölümlerden ötürü etkin bir şekilde soruşturma hala yok.
Gene AB Raporu’nda çok çok dikkatimi çeken bir bölüm var:
“Darbe girişiminden bu yana birçok ilde güvenlik veya istihbarat birimleri tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen ve yeterince soruşturulmayan adam kaçırma ve zorla kaybedilme vakalarının bildirilmeye devam ettiği..”
hhh
“En az yirmi kişinin devlet ajanları tarafından aylarca alıkonulduğu iddiaları, henüz Türk makamları tarafından etkili bir soruşturmaya tabi tutulmadığı...”
İnsan kaçırma vardı ve hala da var...
Suç vardı cezasız kaldı, suçlar hala var ve hala cezasız kalıyor.
Özetle hangi dönem ve hangi siyasi iklim olursa olsun suç ve ceza parantezinde açılış kapanış rotasında değişiklik bulunmuyor.
Öldürmek de...
Suçun cezasız kalması da ...
Korku içinde susmak da sıradanlaşıyor.
Sükût içinde geçiyor...
Bu sükût perdesini yırtmak için Sedat Peker aylardır gürültülü ses bombaları fırlatıyor ama gözleri yerine, elleri bağlı ve kulakları sağır olan savcılar bir türlü kıpırdamıyor.
Sükût perdesine bir ses bombası da Mehmet Eymür’den geldi.
Mehmet Eymür’ün her biri çok vahim iddialarının tümünden ziyade, Mehmet Eymür’ün sadece işkence yaptığı itirafı önemli geldi konuyla ilgilenen medyaya.
İşkence bu ülkede hep vardı ve hep cezasız kaldı.
Mehmet Eymür de bunu söyledi.
İşkence bir insanlık suçudur ve kim hangi gerekçe ile yaparsa yapsın sonuç değişmez.
Ama Mehmet Eymür çok daha fazlasını söyledi aslında ve satır aralarına yerleştirdiği cümlelerinin de en az “Mehmet Eymür işkence yaptığını söyledi” vurgusu kadar ses getirmesi gerekirdi.
Örneğin,
Parıltılı yazar ve gazeteci dostumuz Gökçer Tahincioğlu soruyor:
-Peki bitti mi, bu yöntemler uygulanıyor mu?
Mehmet Eymür cevaplıyor :
-E daha ağırları var. Ölümler var. Kayıp MİT mensubu var sorguya alınan...
Bu sarsıcı iddia AB “Türkiye Raporu”nda da yer alıyor.
AB de bu gerçeği rapor ediyor:
“Darbe girişimden sonra en az yirmi kişi devlet ajanları tarafından aylarca alıkonuldu…”
İnsan Hakları İzleme Örgütü raporuna giren bilgilere göre de kendilerinden bir daha haber alınmayan, kaybolan, kaçırılmış kişiler hakkında yakınlarının ifadeleri, güvenlik kamerası kayıtları, görgü tanıklarının ifadeleri var.
Ve sayıları yirminin üzerinde.
Rapor ve haberlere göre, kaybolanlardan arasında bulunan iki kişi ise MİT mensubu.
MİT mensubu olan Ayhan Oran hakkında uzun zamandır bilgi yok, Mesut Geçer’in ise 33 aylık kaybolma ve işkence iddiası sonrasında Suriye sınırında ortaya çıktığı ifade ediliyor.
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun soru önergesinde kayıp kişilerin hepsinin KHK ile ihraç edilmiş olduğu ve “siyah transporter” ile kaçırıldığı vurgulanıyor.
“Beyaz Toros”un yerini “siyah transporter” almış gibi gözüküyor.
Dikkat çeken bir başka ayrıntı da Avrupa Konseyi İşkencenin Önlenmesi Komitesinin (CPT) bekleyen 2016 raporunun yayımlanmasına yetkililerin izin vermemiş olması.
Mehmet Eymür anlatımlarında bir başka satır arası okuma;
Babalar operasyonunu askerlerin istemiş olması ve
Yeşil’in Kolordu toplantılarına katılıyor olması...
Mehmet Eymür diyor ki “ne yapacaksınız devlet çarkı dönmüyorsa, adalet sistemi işlemiyorsa... ben bunun rahatsızlığını hep duydum...”
Ne garip bir ülke değil mi “işkence” yaptığını itiraf eden yüksek yetkili bile “devlet çarkı dönmüyor, adalet işlemiyor” diyor...
Ya biz ne diyelim...
Başımız da dönüyor, midemiz de bulanıyor...