Türkiye’nin en önemli davaları yıllardır ‘kumpas’ ile anılmakta.
Geçmişte, titizlikle yapılması halinde ülkenin demokrasi ve hukuk çıtasını yükseltecek birçok dava söz konusu oldu.
Ama bu davalarda yararlı bir sonuç almak bir yana, köklü hastalıklar ve kapanmayan yaralar oluştu.
Halbuki ceza adaletinin amacı, toplumdaki hastalıkların ve yaraların sarılmasıdır.
Bizim ülkemizde yargının gerçek ‘hassas terazi’si çalıştırılmadığı için, yargılama süreçlerinde ve vicdanlarda dosyalar bir türlü kapanmıyor.
Bu tür hassas davalar bundan sonra da önümüze sıra sıra gelirse bu nedenle şaşırmamak gerekir.
Zira adalet fay hattı gibidir… Maddi gerçeği bulana kadar, kırıla kırıla depremler yaratır ve sonra bir gün sağlam zemine oturur.
Yargıtay’ın Balyoz davasındaki beraat kararlarından yedisini bozması ile yeniden bir fay hattı kırıldı.
Balyoz davası geçmişte iki açıdan sakatlanmıştı... Bir yandan ‘ince hassas bir yargı terazisi’ kullanılmadı, diğer yandan da bir kesim, bu davayı fazlaca ‘hile ve desiseyle’ suçlayarak, gerçekleri gözlerden saklamayı denedi…
Bir toz bulutu oluştu ve gerçek gözlerden kayboldu.
İnsanlar kendi siyasi meşreplerine göre bu dava hakkında, gerçeklere tam da vakıf olmadan fikir yürüttüler… “Balyoz kumpası” lafı ezberlenmiş bir klişeye dönüştü…
Olayı kavrayabilmek için önce dava konusu olan “Balyoz semineri” nedir, onu anlamalıyız.
Balyoz semineri, Birinci Ordunun 2003 yılında yaptığı bir “sıkıyönetim” semineri… Ancak bu seminer, “programlı” bir seminer değil… Genelkurmayın yıllık seminer planlamasında yer almıyor.
Üstelik dönemin Genelkurmay Başkanının “böyle bir sıkıyönetim semineri yapmayacaksınız” emrine aykırı olarak yapılıyor.
Dava konusu olan, işte emirlere karşı gelinerek yapılan bu seminer ve bu seminerin ses kayıtları.
Bu seminer nedeniyle, aralarında suçsuzların da bulunduğu bir grup asker önce mahkum oluyor sonra siyasi konjonktür değişince Anayasa Mahkemesi’nden çıkan bir karar sonucu yenilenen mahkemede beraat ediyorlar.
Şimdi Yargıtay, beraat eden bu generallerden yedisinin beraat kararını bozdu.
Balyoz Davasında Yargıtay’ın bozma gerekçesi ne?
Balyoz Darbe Planı davasının tek delili yazılı belgeler değildi.
Bir de maddi delil olan ses kayıtları var.
Bu ses kayıtlarında, gerçek isim ve adreslerin, halka karşı acımasızca hareket etmenin, ülke 12 Eylül’de sütliman haline geldiği için 12 Eylül gibi bir harekatın organize edilmesinin de geçtiği konuşmalar var.
Bu ses kayıtlarını, sahipleri inkar etmiyor ama ‘bu bir seminer idi, olasılığı en yüksek tehlikeli senaryoyu konuştuk’ diyorlar.
Yargıtay ise 7 kişinin bu ses kayıtlarına dayanarak “suç” işlemek için bir araya geldiklerini söylüyor… Sanıkların sorumluluklarının perdelenmemesi gerektiğini de vurguluyor.
Ses kayıtlarındaki,
‘AK Parti hükümeti yerine milli mutabakat hükümeti kurmak, somut yer ve isim belirtilmek suretiyle İstanbul Büyükşehir ve bazı diğer il ve ilçe belediye başkanlıklarına atamalar yapmak, gözaltılar ve tutuklamalar gerçekleştirmek, Milli İstihbarat Başkanlığı dahil bürokrasinin üst kademelerine atamalarda bulunmak” gibi konuşmaların,
demokratik bir toplumda kabullenilmesi ve katlanılması mümkün olmayan ve TSK’nın görev, yetki ve sorumlulukları ile bağdaşmayan, doğrudan hükümeti cebren ıskata yönelen içerikte konuşmalar olduğu belirtiliyor.
Yargıtay bozma kararının bugün için de en güncel ve vurucu kısmı da şu:
“Başarıya ulaşmış bir darbenin yargılanması ne denli güç ise icrasına başlanmış bir darbenin başarılı olamama ihtimalinde bile korunan değerlere, anayasal demokratik düzene verdiği zararlar tecrübe edilmiş gerçeklerdir.”
Tecrübe etmeye de halen devam ediyoruz maalesef…
Darbe, bir ülkeye yapılabilecek en büyük ihanettir.
Hoşgörülemez, affedilemez, geçiştirilemez.
Aklından darbeyi geçirecek her insanın bunun cezasız kalmayacağını bilmesini sağlamamız gerekir.
Ama suçluları cezalandırırken, suçsuzları da koruyacak bir mekanizma mutlaka kurulmalıdır.
Balyoz davasının yeniden görüşülecek olması, kimin suçlu kimin suçsuz olduğunu hukuka uygun olarak saptama imkanı veriyor bize.
Umarım bu kez, bu imkan adalete uygun biçimde kullanılır.