Alman yazarı Gunter Grass’ın kült romanı Teneke Trampet çok başarılı bir şekilde filme de alınmış, daha da geniş kitlelere mal olmuştu…
Muhteşem bir Nazi Dönemi eleştirisiydi. Baskı dönemlerini, sefaleti ve zulmü unutulmaz simgelerle zihinlere nakşetmişti…
Kitabın kahramanı Oskar’dı.
Üç yaşına bastığı doğum gününde kendisine teneke bir trampet hediye edilen Oskar’ın teneke davuluna şiddetle vururken çıkardığı, cam eşyaları bile parçalayan tiz çığlığını birçok insan gibi ben de çok derinden duymuştum.
Oskar, Nazi Dönemi boyunca büyümeyi reddediyordu… Çığlıklarıyla camları parçalıyordu.
Bugünlerde Oskar’ı ve çığlığını çok sık hatırlıyorum… Bütün toplumdan böyle bir çığlığın yükseldiğini hayal ettiğim zamanlar oluyor.
Çünkü bir saldırıyla karşı karşıyayız ve buna direnmek zorundayız.
Oskar’ın çığlıkları camları parçalıyordu ama bizim sessizliğimiz bütün toplumu paramparça edecek…
Çünkü toplumu bir arada tutan temel anlaşma, ülkenin anayasası yok sayılıyor… Üstünde birbirimize tutunarak var olacağımız zemini çökertiyorlar.
Yaşadığımız durumun korkunçluğa bakın, “TBMM Anayasaya sahip çıkacak mı, çıkmayacak mı?” sorusuna verilecek cevabı bekliyoruz bugün.
Sadece böyle bir sorunun sorulabilmesi bile bir ülkeyi mahvetmeye yeter.
Biliyorsunuz Anayasa Mahkemesi, TBMM’de Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin gönderdiği yazının okunması ile Can Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesinin “hukuken var olmayan” bir işlem olduğuna karar verdi.
Bu ne demek? O karar “yok hükmünde”dir demek! Geçerliliği yoktur demek.
Ve Anayasa Mahkemesi, TBMM’ye de dedi ki “yasama organı, AYM’nin Can Atalay için tespit ettiği ihlalin giderim sürecinin bir parçasıdır ve (AYM’nin bu kararı) yasama organı yönünden de bağlayıcı niteliktedir.”
Meclis, bu AYM kararını TBMM’de okutmak zorundadır… Bu, bir tercih değildir, bu bir zorunluluktur… Aksine davranan, anayasa suçu işler.
Meclis bugün bu hukuksal garabeti ortadan kaldıracaktır, kaldırmalıdır.
Ama ya sonrası?
AYM’nin verdiği ve bugün Meclis’te okunması gereken kararda çok önemli ve değerli bir hüküm daha var;
1-Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin AYM kararına uyulmaması yönünde verdiği karara hukuki değer atfedilemez.
2-Yargıtay’ın bu kararından hareketle kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararının varlığını sürdürdüğünün kabulü de mümkün değildir.
3-Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin AYM’nin bireysel başvuru kararına uyulmasına yer olmadığına ilişkin kararı, Türk hukukunda verilmesi mümkün olmayan, Anayasa’nın tamamen dışında kalan, hukuki dayanağı olmayan bir karardır.
Can Atalay, hakkında kesin hüküm verilmeden önce milletvekili seçildi. Anayasa emrine göre “durma kararı” verilmeli ve tahliye edilmeli idi. Bu nedenle kesin hükmün varlığı onun tahliyesine engel değil.
AYM de tam bu nedenle Can Atalay hakkında hak ihlalini saptadı.
Şimdi bu ihlalin giderilmesi gerekli ama bir soru daha var.
AYM’nin hak ihlali kararını uygulamayan kim? 3 hâkim…
Bu kriz halini öylece eylemsiz izleyenler kim? Hakimler ve Savcılar Kurulu Üyeleri…
Evet milletin vekilleri… Lütfen bir dilekçe ile HSK’ya başvuru yapınız.
Anayasa emrine rağmen, üst üste verilen bağlayıcı ve kesin AYM kararlarını uygulamayarak Anayasa’ya direnen hakimler hakkında gereken işlemlerin yapılmasını isteyin.
Artık yeter.
Yargıçlar, anayasayı çiğneme cüretini nereden buluyorlar? Çok ciddi bir suçu kime güvenerek bu kadar rahat işliyorlar?
Anayasayı ve yasaları dinlemeyen yargıçlar bu ülkenin yargı sistemi dışına atılmalı ve gerekli hukuki işlemler derhal yapılmalıdır.
Burada bir suç var… Ve unutmayın suçluyu koruyan da suçludur.
Bir ülkenin temeli bu kadar keyfi bir şekilde ortadan kaldırılamaz.
Durum çok net, Anayasa Mahkemesi’nin kararı varken Yargıtay, Can Atalay’ın milletvekilliğinin devamı ve tahliyesi konusunda hiçbir söz hakkına sahip değildir.
Bunun aksini söylemek hukuki şarlatanlıktır.
Kafa karışıklığı yaratıp ortalığa sis bombası atmalarına izin vermemeliyiz.
Bütün toplum Oskar gibi tiz çığlıklarla bu hukuksuzluğu kırıp tuzla buz etmeli.
Görmüyor musunuz Anayasa’mıza saldırıyorlar, varlığımıza, ülkemize, milletimize saldırıyorlar.
Anayasayı inkâr, devleti, toplumu inkardır… Açık bir düşmanlıktır.
Bir çığlık bekliyorum…
Bu hukuksuzluğu, bu millet ve devlet düşmanlığını paramparça edecek bir çığlık bekliyorum.
Önce Meclis’ten sonra toplumdan.