İstanbul Hukuk Fakültesi’nde Anayasa Hukuku hocam Erdoğan Teziç’di. Anayasanın bir devlet ve toplum için anlamını ondan öğrenmiştik.
Aradan otuz yılı aşkın bir zaman geçti, “olamaz” dediğimiz o kadar çok şeyin olduğunu gördük ama 16 Ağustos Cuma günü, Meclis’te iktidar partisinin anayasayı “yok” saymasına ilk kez şahit olduk.
Günlük yaşamı götüremeyen çilekeş insanlar için Anayasa’nın “ilga” edilmesinin şu an için birincil önemi olmayabilir… Ama Meclis’te atılan bu adım hepimizin hayatına sefalet, baskı ve kaos olarak yansıyacak.
“Yaşadığımızın” ne olduğunu şöyle somutlaştırabiliriz:
“Devletin temel örgüt yapısını kuran,
Önemli organlarını ve işleyişlerini belirleyen;
Ayrıca temel hak ve özgürlükleri tespit edip, sınırlarını çizen temel hukuk metninin ortadan kalkması …
Toplumsal sözleşmenin yok olması…
Devlet faaliyetlerini ve oluşum biçimini düzenleyen çerçevenin kırılması…
Egemenlik haklarının buharlaşması…
Bireylerin ‘yaşam hakkından’ tutun da ‘adil yargılanmaya’ kadar tüm temel haklarının yok olması….
Bunun kamu gücü tarafından ihlal edilmesi halinde Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurunun da uygulanamaz hale getirilmesi…”
16 Ağustos’ta Anayasa’nın Meclis’te katledilerek anayasal suç işlenmesi “küçük ortak” tarafından takdir ile karşılandı.
Ama hafta sonu böyle iken hafta başı Bahçeli’den “17-25 saati” çıkageldi… Çok farklı etkileri olacak bir mesaj.
Kime? Şüphesiz Erdoğan’a.
Çünkü 17-25 her yerde yeniden konuşulur oldu.
Belli ki bizim bilmediğimiz bir şeyler oluyor. “AKP’nin ciddi bir hazırlığı mı var” diye düşünürken Hayati Yazıcı’nın yeni anayasa ile ilgili açıklamalarını okuduk.
Hayati Yazıcı yeni anayasadan söz ediyor. Üstelik taslak metnin nerede ise hazır olduğunu, milletin onayına sunulacağını da söylüyor.
Ama asıl dikkatimi çeken cümlesi şu oldu; “Hak ve özgürlükleri ilişkin alanlarda çok fazla tartışma da olmaz. Esas olan anayasanın devlet yönetimi için öngördüğü mimari tasarı ve bu tasarının içinin şekillendirilmesi, doldurulması alanlarıdır.”
Hatırıma Erdoğan’ın 50+1 ile ilgili söyledikleri geldi; “50+1’in değişmesinden yanayım” diyordu. Tarih 18 Kasım 2023 idi. Bahçeli grup konuşmasında “50+1 devam” demiş, vetosunu koymuştu.
Yazıcı’ya cevap da külliyenin atanmış memur danışmanından geldi; “50+1 devam ve milli anayasa.”
İktidar cephesinin denklemi galiba şöyle: “50+1 dersen 17-25 derim.”
Peki muhalefet cephesi ne yapıyor? Meclis’te hem siyaset kurumunun hem milyonlarca insanın anayasal güvencesinin ortadan kalktığı günün hemen ertesinde “sıradan bir güne” uyandıklarını düşündüler sanki.
Şimdi CHP tekrar Meclisi olağanüstü toplantıya çağırıyor. AYM kararının okutulmasını istiyorlar.
AYM, son Can Atalay kararında dedi ki “vekillik düşürülmesi yok hükmünde, yasama meclisi olarak bu ihlalin ortadan kaldırılması sürecinin bir parçasısın.”
Bu ne demek? “Meclisi olağanüstü toplantıya çağır, AYM kararını okut” mu demek? Hayır.
AYM kararı Resmî Gazete’de yayınlanmakla hüküm ifade eder. Meclis’te okunmasına gerek yoktur.
Asıl iş, yasama organı olarak hak ihlalinin etkilerini ortadan kaldırmaktır. O da nedir? Tahliyeyi sağlamak.
AYM kararını uygulamamak suçtur. İşlenen ve devam eden bu suçla ilgili HSK’ya müracaat artık bir zorunluluktur.
Bu yargıya müdahale değildir, HSK’ya anayasayı koruma görevinin olduğunun hatırlatılmasıdır.
Diğer yandan işlenen bir suç daha var; “özgürlüğü tahdit” suçu. 200 milletvekili tek tek birer dilekçe yazarak suç duyurusunda bulunmalıdır.
“Can Atalay mitingi vardı” söylenen, ertelendi ama yapılacaktı değil mi?
16 Ağustos’ta Meclis’te anayasa katledilirken tüm toplumun gözüne biber gazı sıkıldı, önünü ve yarınını göremez hale getirildi.
O halde ortak sorumuz şu: Şimdi ne olacak?
En ivedi ve öncelikle yapılması gereken, 16 Ağustos günü yaşanan anayasayı yok etme girişiminin durdurulması için ciddi biçimde harekete geçmektir. Üstünde durduğu temelin çökertildiğini en yüksek perdeden tüm topluma anlatmaktır.
Çünkü anayasa yok ise devlet yoktur…
Çünkü anayasa yok ise millet yoktur…
Devlet ve millet ağır bir saldırıya uğramıştır… Tüm muhalefet ve başına gelenlerin farkında olan herkes hukuki tepkisini göstermek zorundadır.
Bu toplum bir varolma-yokolma mücadelesinden geçiyor.
Varlığımıza kastediyorlar… Görmüyor musunuz?