Donald Trump’a dört ay sonra yapılacak seçimde başkanlığın yolunu biraz daha aralayan suikast girişimi, pek çok tesadüfleri içerisinde barındırıyor.
Bu yönüyle, ülkenin 35. başkanı John F. Kennedy’nin 60 yıl önce hayatını kaybettiği suikastı andırıyor. Aradan bunca yıl geçmesine ve Kongre’nin 888 sayfalık bir raporla konuyu sonuçlandırmasına rağmen, o suikastla ilgili senaryolar hiç eksilmiyor.
O suikastta da tesadüfler çok fazla çünkü.
Trump’a saldırıyı düzenleyen Thomas Crooks ile, olay sonrası Trump yanlılarının konuya yaklaşımlarını haklı gösterecek en ufak bir ilişki kurulamıyor. Onlar eylemi Trump’ı durdurma amaçlı geniş bir komplonun son halkası olarak görüyorlar ve karşı cepheyi suçluyorlar.
Oysa saldırganın Demokrat Parti ile ilgisi yok; kaydı Cumhuriyetçi Parti’de. Ailenin evi seçim öncesinde Trump posterleriyle doluymuş. Bu durumda, Cumhuriyetçi bir saldırgan Cumhuriyetçi başkan adayını öldürme girişiminde bulunmuş oluyor…
İlk tesadüf bu.
Saldırı sabahı saldırgan atış poligonuna gideceğini söyleyip babasından tüfeğini alıyor…
En yakın silah mağazasına uğrayıp mermi takviyesi yapıyor, bu arada patlayıcı madde almayı da ihmal etmiyor…
Bir de merdiven…
O gün Butler kasabasına Trump’ın geleceği bilindiği halde, 20 yaşında bir gencin, silah, mermi, patlayıcı madde donanımı kimsenin dikkatini çekmiyor…
Genç saldırgan Trump’ın konuştuğu kürsüye sadece 130 metre uzaktaki bir binaya elindeki tüfekle yaklaşıyor… Yanında getirdiği merdivene tırmanıp binanın çatısına çıkıyor…
Etrafta, binlerce Trump taraftarı, yerel güvenlik güçleri ve bu tür eylemler konusunda eğitilmiş onlarca Gizli Servis ajanı ile keskin nişancı da bulunuyor…
Nişancılar saldırganın yer aldığının dışındaki bütün çatılarda…
Dikkat çekiyor saldırgan. Elinde tüfekli genci görenler polisi uyarıyor. Saldırıdan iki dakika önce Gizli Servis de saldırganın varlığını fark ediyor…
Hatta bir polis çatıya çıkıyor, onu görünce geri dönüyor…
Gizli Servis şefi hatalarını kabul etti; ama sonradan…
Bu arada, etrafa saçılan kurşunlar ve Trump’ın kulağının yaralanmasıyla karışmış olan ortamda, bir keskin nişancı, hiç yapılmaması gereken bir işi yapıyor: Saldırganı öldürüyor…
Zaten bu tesadüf yüzünden günlerdir saldırganın eylemi neden işlediği üzerinde duruluyor…
Herhangi bir görünür ilişki kurulamıyor…
Kurulamıyor ama eylem beklenen sonucu veriyor: Trump yarışta güçleniyor…
Cumhuriyetçi bir gencin Cumhuriyetçi başkan adayını neden öldürmeye kalkıştığı bir muamma…
Acaba?
Benim dikkatimi, haberi bir görünüp bir kaybolan bir başka tesadüf çekti. Kısa haberin özeti şu: “20 yaşındaki Thomas Crooks’un yer aldığı 2022’de çekilmiş BlackRock Inc. reklamı kaldırıldı.”
Allah, Allah!!
Reklam BlackRock hakkındaymış…
BlackRock on trilyon dolarlık dev bir yatırım fonu. Başındaki Larry Fink, Takvim başyazarı Ergün Diler’den öğrendiğimize göre, siyasete meraklı. Önceki seçimde Biden’ın seçilmesini sağlayanlardanmış…
Fink, bu kez taraf değiştirmiş olmasın?
J. D. Vance de vaktiyle küfürler savurduğu Trump’ın başkan yardımcısı oldu, onun için canla başla çalışıyor.
Hollywood’un tam iki kez -1962 ve 2004’te- aynı isimle çevirdiği ve bizde ‘Manchuryalı Aday’ ismiyle gösterilen ‘The Manchurian Candidate’ filmini gelin de hatırlamayın…
O filmde -ilkinde Frank Sinatra, ikincide Denzel Washington- bir uluslararası grubun beynini yıkayarak ABD’ye geri gönderdiği bir potansiyel suikastçı rolünde. Onur madalyalı kahraman asker, zamanı gelip uyarıldığında, başkan adayını öldürüp Amerikan devletini çökertmek üzere harekete geçecektir.
Yaptığının farkında olmadan…
Beyinleri yıkanan suikastçıya sevdiği biri bile öldürtülebiliyor.
Zaten bu yüzden ABD’de “Putin yaptırdı” veya “İran yaptırdı” diyenler çıktı.
Mançuryalı filmi sonrasında çıkan tartışmalarda, istihbarat örgütlerinin beyin yıkama programı geliştirdikleri öğrenildi. CIA MKUltra isimli çalışmayı 1964’te durdurduğunu açıkladı.
Tesadüflerin fazla olduğu, ancak sonuç almada başarılı eylemlerde eylemciye yoğunlaşmak yanıltıcı olabilir; gerçek sebep hakkında kanaat, sonuca bakılarak edinilebilir.
Joe Biden ve etrafındakiler düşünedursunlar, atı alan Atlantik’i geçti gibi…