Vesayete mahkum olmak

Etyen Mahçupyan

Tek parti dönemi toplumun seküler bölümü için bir aydınlanma, batılılaşma, medenileşme süreci olarak okundu ve kutsandı. Ancak muhafazakar cenahta bu esas olarak bir tahakküm, eziyet ve vesayet yılları olarak yaşandı. Çok partili hayat her iki taraf açısından da bir ‘yumuşamayı’ ifade etti. Laikler için olumsuz, muhafazakarlar için olumlu bir yumuşamaydı bu… Sosyal alan bir miktar çeşitlendi, farklı kültürel öğeler nispi bir karşılaşma yaşadı. Siyasi alanda da bir açılım ve genişleme oldu. Ancak bürokrasi tek parti döneminin ideolojik ve yönetimsel mirasını devralmıştı. Söz konusu maddi manevi hiyerarşi altında, toplumun bir kesimi ‘aydınlanmacı’ militanlara dönüşürken, geri kalanı ‘vesayeti’ daha da fazla hissetmekteydi. Çünkü devir değişmiş, normlar yükselmiş, tahammül çıtası düşmüştü…

***

AK Parti bu parantezin kendi mantıksal sınırlarına geldiği bir noktada sahneye çıktı. Muhafazakar modernleşmenin ivmesiyle iktidara yürüyerek modernliği laik aydınlanmacı paradigmanın vesayetinden kurtardı. Aynı zamanda çoğunluğa hitap eden duruşu ve politikalarıyla siyaseti de bürokratik vesayetten kurtardı…

O noktada önünde atıp atmayacağı belli olmayan bir hamle daha vardı: Başkalarının vesayetinden kurtarmakla yetinmeyip ülkeyi her türlü vesayetçi bağlamdan çıkartacak demokratik açılımı yapmak veya yapmamak… AK Parti’nin özelliği hem bunu yapabilecek güç ve meşruiyete sahip olması hem de temsil ettiği kitle açısından bunun tercih edilebilir bir değişimi ifade etmesiydi. Çünkü genişleyen ve esneyen muhafazakar bir tabana dayandığınızda, artık elinizde vesayetçi güç imkanlarının olmasına muhtaç kalmadan yönetebilir ve eskiye bir daha dönmemeyi garanti edecek dönüşümü gerçekleştirebilirsiniz…

2013 yılı ortasına kadar AK Parti bu misyonun açık taşıyıcısıydı. Sonrasında bu hedeflerden bir miktar sapılsa ve yönü belirsiz kalsa da toplumsal desteği hala hak ediyor çünkü söz konusu dönüşümün tek olası öznesi olmayı sürdürüyordu. Ancak 2015 başında hissedilir, bir yıl sonrasında ise apaçık hale gelen bir başka ‘cereyan’ AK Parti’yi eline geçirdi. Parti kendi fabrika ayarlarına değil, Cumhuriyet’in fabrika ayarlarına döndü. ‘Nasıl yönetmeli’ sorunsalından hızla uzaklaşılarak ‘kim yönetmeli’ derdine düşüldü. Bunun vesayet sistemine dönmek anlamına geleceği üzerinde durulmadı. Çünkü ‘vesayet’ sistemin adı… Kimin yönettiğine bağlı olarak ortadan kalkmıyor. Her yönetimin elinde demokratik olmak ya da vesayetçi kalmak şeklinde bir seçim var ve son bir yılın AK Parti’si maalesef ikinci yola girdi.

***

Cumhurbaşkanlığı sistemi demokratikleşme yönünde değil, vesayeti çoğunlukçuluğa dayanarak meşrulaştırma yolunda bir adım. Yetki sivilleşmedi… Bazı siviller devletin yetkisini pekiştirerek sahiplendi. Yeni sistem, pratikte yürütmeyle uyumlu bir yargı ile yürütmeyi denetleyemeyen bir yasama üretiyor. İstenen atamalar yapılacak, hızlı karar alınabilecek… Ama bunlar ekonomiden dış politikaya yaşanan sorunları çözmek için ne yeterli ne de gerekli. Aksine o sorunları katmerleştirmeye aday bir düzenleme.

Bazıları yeni sistemde hükümetin reformcu olmasını bekliyor. Keşke… Ancak öncesinde yapılamayacak ve cumhurbaşkanlığı sistemi sayesinde yapılabilecek hiçbir reform yok. O nedenle normalleşme ihtimali hala çok uzak. Yetkilerin arttığı ama başarının geciktiği her ortam vesayetçi yönetim tarzını davet eder... AK Parti daha uzun yıllar iktidarda kalabilir ama eğer sistemi gerçek anlamda dönüştüremeyecek, sadece kimliksel damganızı vurmakla yetinmek zorunda kalacaksanız siyasetin ne anlamı var? Nüfuz yoğunlaşmasından ve bir başka kötü örnek olarak anılmaktan başka...

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (49)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.