Temmuz ayının ortasında yapılan Milli Güvenlik Kurulu açıklamasında şöyle denmekteydi… “Güney sınırlarımıza yönelik Suriye ve Irak’tan kaynaklanan bir tehdidin tespiti ile taciz ve saldırı vuku bulması hâlinde uluslararası hukuk çerçevesinde gereğinin yapılmaya devam edileceği, Türkiye’nin sınırları boyunca bir terör devleti kurulmasına asla izin vermeyeceği; PKK/PYD-YPG terör örgütlerinin, diğer bir terör örgütü DEAŞ ile mücadelesi ileri sürülerek meşrulaştırılamayacağı bir kez daha vurgulanmıştır.”
Kısacası Türkiye’nin iki deklarasyonu ve bir de tavsiyesi var. Tavsiye bir terör örgütü ile mücadele için diğer terör örgütünün kullanılamayacağı. Kağıt üzerinde çok doğru bir ilke ama maalesef uygulanabilirliği çok güç. Öncelikle terör tanımının hangi noktada yapılacağının belli olmaması ve farklı güçlerin farklı grupları terörist olarak görmesi nedeniyle… Bugün Suriye’de tüm gruplar silahlı, hepsi insan hakları ihlali işliyor ve üstelik para ve silah uğruna partner değiştirebiliyor. Dolayısıyla dün karşınızda olan bir silahlı grubu bugün yanınıza çekebiliyor ve bazılarını da kaybedebiliyorsunuz.
***
Ancak herkesin bildiği üzere bu konu ABD’nin PYD’ye verdiği somut destek nedeniyle gündemde. ABD Arap/Sünni muhalefete hiçbir zaman güvenmedi çünkü gruplar arası geçişlilik nedeniyle bu cephenin denetlenemeyeceğini düşündü. Ayrıca bizzat muhalefet mensuplarının teslim ettiği üzere, elle tutulur bir askeri başarı gösterilemediği gibi, kontrol altındaki bölgelerde kalıcı bir toplumsal model de ortaya konamadı. Buna karşılık PYD tek merkezden yönetilen, kontrol edilebilen, ileride ABD’ye bağımlı kalacak olan ve kendisinden isteneni yapmaya hazır bir siyasi unsur. Velhasıl MGK’nın tavsiyesinin işlevsel bir anlam taşıması gerçekçi gözükmüyor.
Gelelim Türkiye’nin sergileyeceği tutuma ilişkin yaptığı deklarasyona. Birinci nokta bir saldırı olduğunda karşılık verileceği, ikincisi ise sınırda bir terör devletine izin verilmeyeceği… Bunlara uluslar arası zeminde hiçbir itiraz yok. Birincisine zaten olamaz ve itiraz olsa da Türkiye’nin buna uyması beklenemez. Tabi ki böyle bir saldırganlığın cevabı kimseye danışılmadan verilecektir. Bu madde daha önce de yazdığım üzere, ‘eğer sınır dışından bir saldırganlık vuku bulmazsa’ Türkiye’nin kendiliğinden saldırgan bir tavır izlemeyeceğini söylüyor. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’nin Suriye’nin yeniden inşasında yapıcı bir tutum alacağını ima ediyor.
Sahiplenilen ikinci tutum ise birincinin sınırlarının nereden geçtiğini söylüyor. Yani Türkiye, Suriye’nin yeniden inşasına yapıcı yaklaşıyor ama sınırında bir terör devleti kurulması durumu hariç… Bir devletin ‘terör devleti’ olup olmadığını nasıl belirleyeceğimizi bir yana bırakalım, farz edelim ki bunda anlaşma oldu. Ya sınırda ‘terör devleti’ olmayan bir Kürt özerk bölgesi kurulursa ne yapılacak? Kurulan sistem Suriye’nin bütünlüğünü koruduğu ölçüde söz konusu özerk bölge bir ‘devlet’ anlamına gelmeyeceğine göre, Türkiye’nin durumu kabulleneceğini mi anlamalıyız? Öte yandan eğer bu PYD yönetiminde bir bölge olursa, Türkiye PYD-PKK bağı nedeniyle burayı bir ‘terör bölgesi’ mi ilan edecek? O durumda Suriye’deki muhtemel barış sürecine karşı mı çıkacak?
***
Geçen günlerde ABD Suriye’nin kuzeyindeki muhaliflere askeri yardımı keseceğini açıkladı. Bu arada PYD bazı yerel idari birimlerde vergi uygulaması getirdi… Hayatın akışını durdurmak mümkün gözükmüyor. Türkiye’nin Suriye, PYD ve Kürtler konusunda net, gerçekçi ve savunulabilir bir tutum alması gerek. Aksi halde siyasetin dışında kalır, kendimize MGK açıklaması yapar dururuz.
Not: Mahir Ünal ağzından kaçırmış: “Devleti yeniden yapılandırıyoruz. Bu yeniden yapılanmanın mimarı ve lideri Recep Tayyip Erdoğan’dır.” Ayhan Oğan sevinmiştir… :)