Tarihin tekerrürü

Etyen Mahçupyan

Türkiye’de siyasetin liderler etrafında örülmesi, genelde liderlerin olağandışı yeteneklerinden ziyade, siyasi alanın tekdüze bir daraltılmışlıktan mustarip olmasından kaynaklanıyor. Demokrat Parti yolun başında bunu aşmıştı… AK Parti de kendi yolunun başında aştı. Bunlar kadro partileri olarak doğdular ve siyasetin daha çoğulcu, şeffaf ve derinlikli olmasına hizmet ettiler. Ne var ki DP altıncı yılına girdiğinde yoldan çıkmaya başladı. AK Parti de onuncu yılında aynı işaretleri verdi. Bu kayma her iki partide de benzer sonuçlar üretti: Ürkeklik, içe kapanma, sertleşme, eleştiriden gocunma, baskı ve çeperinde militanlaşma…

***

Her iki parti için de ilk başarı çok kolay geldi. Mücadele eski sistemin aktörleriyle bazen sertleşerek de devam ediyordu, ama asıl önemlisi DP de AK Parti de kamu vicdanında ‘doğru’ taraftaydılar. Bu durum onlara meşruiyetten kaynaklanan bir özgüven verdi. Her iki parti de eski sistemin yanlışlarını düzelttiler ancak bunu becerdikleri ölçüde her şeyi kendiliğinden doğru yaptıklarını, giderek yaptıkları her şeyin doğru olduğunu sandılar. Oysa bu algı yanlışları tetikledi… Hataları duymak istemeyen, onları kolayca telafi etmekte zorlanan bir ruh hali, altı boş bir gurur ve haklılık duygusu üretti. DP kendisini ‘doğru ve haklının’ sesi olarak yüceltirken, gerçekte adım adım gerçeklikten koptu ve giderek kırılganlaştı. Bugün AK Parti de aynı sürecin eşiğinde duruyor ve rasyonalitenin hakim olduğu anlarda da kendisini taviz verme zorunluluğu karşısında buluyor.

DP de, AK Parti de onları destekleyen yığınlar açısından birer ‘dava’ hareketi olarak algılanmışlardı. Geniş taban açısından buradaki ‘dava’ mağdurun hak ve özgürlük alanının yeniden tesisi, siyasi merkezin çoğulculaşması ve sosyoekonomik imkanların adil paylaşımıydı. Ortak aklın egemen olduğu yıllarda her iki parti de bu işlevi hakkıyla başardı. Ne var ki ortak aklın yerine keyfiliğin geçtiği dönemde dava söylemi lideri tahkim etmekle sınırlı bir kamuflaj, popülist bir mobilizasyon ve baskı aracı haline geldi. DP gibi bugün AK Parti de ‘telafi edici’ davadan ‘inşa edici’ davaya geçemiyor. ‘Hak, özgürlük, eşitlik, adalet ve etik değerler üzerinden kuşatıcı bir gelecek inşası’ soluklaşan bir hayale dönüşüyor…

Kendimize açık yüreklilikle bakalım… Bugün AK Parti’nin yurt dışında hemen hiç itibarı yok. Yurt içinde de parti tabanı dışında itibarı bulunmuyor ve üstelik parti seçmeni içinde de tereddüt ve kırılmalar yaşanıyor. Oysa ortak aklın yürürlükte olduğu dönemde hem yurt dışında hem içerde AK Partili olmayanların açık saygı ve takdiri söz konusuydu. Gelinen noktada Erdoğan partiyi elinde tutarak gerekli itibarı oluşturmak istiyor ama bu ters tepen bir çaba. Çünkü tehdit ve tehlike stratejisi üzerine oturuyor ve AK Parti’yi yalnızlaştırıyor. Uzun vadede fıtratı yeterli sayan, kısa vadede ise ayakta kalmak için her şeyi yapan ufuksuz bir parti olarak algılanılması meşruiyetin de erimesi anlamına geliyor.

***

Bunu bize başkaları yapmıyor. Bu liderliğin, yönetimin ve partinin tercihi… Geniş tabanda eleştiriden kaçış, razı gelme ve onaylama, dar üst kadroda pohpohlama, kariyerizm ve oportünizm… El birliği ile AK Parti yozlaşmış bir kültüre sürükleniyor. Bu durumun en bariz göstergesi olan yönetme zorluğu artık dışarıdan da görülebiliyor. Üst akıl çevresi ise kendini kandırma, eleştiriyi bastırma ve yanlışta ısrar sarmalında dolanıyor.

AK Partililer bu gidişatın sorumlusudur. Koca bir organizma hastalanıyor ve kendisini tarihin dışına itecek tohumları aymazlıkla serpiyor. AK Parti’ye yazık oluyor… Türkiye ise bir fırsatı daha kaçırıyor.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (113)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.