Kafa kafaya giden bir referandum sürecinde herhangi bir kimliksel grubun nasıl tutum alacağı çok kritik olabiliyor. Hele Kürtler gibi seçmenin yüzde 18’ini oluşturan bir kesimse… Doğu ve Güneydoğu’da yaptığımız çalışma ve temaslar ilk kez kimliksel duyarlılığın siyasi pozisyonun önüne geçtiğini ve AK Parti ile PKK/HDP arasında ‘gri’ bir alan oluşturduğunu gösteriyor. Yani giderek daha çok kişi referandum gündemine şu veya bu ideolojik tercihe dayanarak değil, salt Kürt olma psikolojisi üzerinden bakıyor. Bunun temelinde ortak bir aldatılmışlık, küskünlük, kızgınlık duygusu var. Savaş ve güvenlik politikasıyla sonuç alınamayacağı, gelinen noktadan devletin de PKK kadar sorumlu olduğu kanaati yayılıyor. İnsanlar hangi tarafın haklı olduğu tartışmasına girmeyi anlamsız buluyorlar… Böylece manen uzaklaşan ve yabancılaşan bir Kürt coğrafyası oluşuyor.
***
Anayasa değişikliğinin Kürtleri dışlayarak kotarılmasının ve bizatihi AK Parti/MHP işbirliğinin devlete güvensizliği artırdığı söyleniyor. Nefret dilinin devam ettiğinden, OHAL’in bu bölgede vatandaşı sindiren bir mekanizmaya dönüştüğünden, kanun ve kuralların işlemediğinden, keyfiliğin yerleştiğinden şikayet ediliyor. Siyasi analizlere geldiğimizde, hem ‘beka sorunu var’ dendiği hem de toplumu bölen ve beka sorunu üreten bir tavır sergilendiği değerlendirmesi çok yaygın ve ideolojik farklılıkları aşıyor. Kürt meselesinin artık Müslümanların elinden çıkıp devletin eline geçtiği fikri bunun uzantısı…
Referandum bu arka plana oturuyor ve bir bütün olarak siyaseten önemsizleştiriliyor. Aslında Kürtlerin belirgin bir sistem tercihleri yok. Yeter ki demokratik olsun ve kimliksel eşitliği sağlasın. Ancak oylanacak olan anayasa değişikliğinin kuvvetler ‘hiyerarşisi’ yarattığı, yasama ve yargıyı yürütmenin ‘görev alanı’ olarak tanımladığı, buradan demokrasi çıkmayacağı düşünülüyor. Öte yandan sonuç ne çıkarsa çıksın hiçbir şeyin değişmeyeceği yargısı hemen herkese sinmiş durumda. Sonuçta bir dostumuzun söylediği üzere “Anayasa Kürtleri ilgilendirmiyor… Olay giderek bize uzak iki kanat arasındaki mücadele gibi…” Bunun da ardında daha karamsar bir tespit var: Bu mesele otuz yıldır çözülmüyorsa tek bir sebebi olabilir, istenmiyor…
***
Yukarıda resmedilen ruh hali hem AK Partili hem PKK’lı Kürtlerin referandum gündemini dışlamalarına neden olmuş. Metropoll şirketinin ocak ortasında yaptığı son araştırmada Kürtlerin oyları yüzde 48’e 30 ‘Hayır’ lehinde. Kararsız veya cevapsız olanlar ise yüzde 22. Oysa kendilerini ‘Türk’ olarak tanımlayanlarda bu oran yüzde 9.
Metropoll bir ‘arka plan’ araştırması da yapıyor. Şöyle ki, insanlara tercihlerini sorduğunuzda size ideolojik tutumlarına ve o tutumdan ne denli emin olduklarına göre bir cevap veriyorlar. Ancak bu cevap onların seçim günü sandığa gidecekleri anlamına gelmiyor. Sandığa gitmeyi irdelemek için daha detaylı bir soru seti kullanmanız lazım ve elimizde o veriler de var. Buna göre 1 Kasım seçiminde oy verdikleri partileri temel aldığımızda, Kürt ve Zaza AK Parti’lilerin yüzde 25’i, CHP’lilerin yüzde 19’u ve HDP’lilerin de yüzde 31’i sandığa gitmeme eğilimi gösteriyor. Mesafeli duruşla ilgili bu ölçüm Kürtlerin geneline yayılan gözlemi, yani toplumun diğer kesimlerine ve Türkiye siyasetine yabancılaşma eğilimini doğruluyor.
***
Referandum, Evet/Hayır tercihinden bağımsız olarak, taslağın içeriği ve hazırlanma yöntemi itibarıyla bugün ayrıştırmacı bir işlev de görüyor. Herhalde AK Parti’nin bu olumsuz ve tehlikeli ruh halini izale edecek bir kampanya yapması beklenir. Aksi halde sürenin sonuna doğru bu kopuş muhtemelen daha da keskinleşecektir.