Taraflardan biri temelsiz bir önermeyi savunmasına rağmen konu fazla uzamışsa, bilin ki orada artık bilgi değil inanç tartışılıyordur. Faizle ilgili son söylenenler bu açıdan çok hayırlı oldu. Öncesinde ekonominin durumu ve yönetimi ile ilgili bir sorunun konuşulduğunu ve ekonomi gerçekliği ve bilimi çerçevesinde cevap arandığını varsayarak yazılar yazmıştım. Yanılmışım… Erdoğan’ın iki cümlesi benim yanılgımı ve tartışılan olayın gerçeklikle veya bilimle ilgisinin olmadığını ortaya koydu.
Erdoğan şöyle dedi: “Enflasyonun anası da babası da faizdir. Bunu bilmeyenler de bilsin. Bunun aksini yapmaya kalkanlar da kusura bakmasın karşılarında beni bulur. Çünkü ekonomide her kötülüğün anası faizdir… Bunu böyle bilmemiz lazım… Bu işi çözmemiz lazım ve çözeceğiz, er geç çözeceğiz. Çünkü bizim aldığımız bu noktadaki eğitim budur. Biz Corc’un ağzına bakarak hareket edemeyiz.”
***
Yukarıdaki kısa paragraf Türkiye’de daha bir süre enflasyonun niye inmeyeceğini, dengelerin sağlanamayacağını ve ekonominin uzaklaşmakta olduğu sağlıklı yapısına geri dönemeyeceğini açıklıyor.
Erdoğan faizin enflasyonun nedeni olduğuna dair önermesinin gerçekliğe tekabül ettiğini düşünüyor. Ona göre bu muhtemelen apaçık bir doğru. Kendinden o kadar emin ki ‘bunu bilmeyenler de bilsin’ diyebiliyor. Ancak söz konusu önermenin dayanağına ilişkin pek de bilimsel gözükmeyen bir başka önerme öne sürüyor: “Çünkü ekonomide her kötülüğün anası faizdir.” Niçin böyledir, elimizde ilave bilgi yok. Ama başka bir şey var... Erdoğan ‘bizim aldığımız bu noktadaki eğitim budur’ derken ekonomi eğitimine değil, din eğitimine atıfta bulunuyor. İnsanların genelde aldığı eğitimden, yani kişiden ve kimlikten bağımsız bir bilim öğreniminden değil, kendi kimliği nedeniyle edindiği ve inandığı eğitimden söz ediyor.
Diğer deyişle ‘benim kimliğimde’ yani İslam’a göre enflasyonun nedeni faizdir demiş oluyor. Böylece gözlemleyenin dinine ve ideolojisine göre ekonomi biliminin değişebildiğini anlıyoruz. Erdoğan iyi bir Müslüman olduğu için, faizin ‘kötülüklerin’ anası olduğuna inanıyor ve mademki enflasyon ‘kötü’ bir şey, o zaman onun da faili faizdir diye düşünüyor. Bazı ülkelerin niçin enflasyonu artırmaya çalıştıklarını, niye bilerek ‘kötülüğü’ davet ettikleri meselesini fazla ‘derin’ olduğu için bir yana bırakalım… Ekonomide bizatihi ‘iyilik’ ve ‘kötülük’ gibi inanç ve ahlak alanının kavramlarının kullanılmasının gerçekliği anlama açısından pek faydalı olmadığı açık. Faizin günah ve belki de cehennem algısı ile ilişkisinden hareketle, onu enflasyonun nedeni yapacak kadar bilimsellikten uzak bir noktaya savrulmak sıradan insanlar için mümkün olabilir. Ama Türkiye’yi yöneten birinin buna inanması ve inandığını gerçek sanması ‘herkes için’ bir sorun.
Bu kadarla kalmıyor… Erdoğan “bunun aksini yapmaya kalkanlar da kusura bakmasın karşılarında beni bulur” diyor. Yani tüm ekonomi yönetimini kendi varsayımına katılmaya zorluyor ve aksini savunmaya yelteneceklere gözdağı veriyor. Kendi inancının çerçevelediği kanaatlerine ‘bilimsel gerçeklik’ payesi verirken, bunu bir hikmetmiş gibi sunuyor. Cümledeki ‘kusura bakmasın’ lafı, tepedeki hikmet sahibi birinin, alttakilere karşı tahammülünün bittiği ve müdahale etmek zorunda kaldığı ana tercüman oluyor.
Nihayet bütün bu retorik “biz Corc’un ağzına bakarak hareket etmeyiz” cümlesi ile tamamlanıyor. Böylece ekonomi biliminin kökü dışarıda, gayrı milli bir nitelik arz ettiğini anlıyoruz. Yabancıların ürettiği bilim enflasyonu faizin nedeni olarak öne sürerken, meğerse bizim içimize ‘kötülük’ sokulmak istenirmiş… Bize de milliyetçi davranıp bilimi değiştirmek düşermiş…
***
Gerçekliğin bilgisi ile ahlakı ayırt edemediğiniz ve bu durumu dine sığınarak aşmaya kalktığınızda, bir şeyleri bildiğinize inanır hale gelirsiniz ama inandığınızın ne olduğunu gerçek anlamda bilemezsiniz.
Tevekkeli değil, enflasyon bir türlü inmiyor ve bu hükümet’, itiraf edemese de, faizi sürekli yukarı çekmek zorunda kalarak ‘günaha giriyor’…