İnandığımızı gerçek sanarak…

Etyen Mahçupyan

Ağzından çıkanı kulağın duysun’ diye bir sözümüz var. Sanki kulağımız duyarsa ağzımızdan çıkan değişecekmiş gibi. Genelde öyle olmuyor çünkü ağzımızdan çıkanın ‘meşruiyetini’ sorgulama alışkanlığımız yok. Bilmiyorum demeyi yadırgadığımız gibi, sahip olduğumuzu sandığımız bilginin sınırlarının farkında da değiliz. Kanaatimizle bilgiyi ayırt etmeyi bilmiyoruz.

Ağzımızdan çıkan önermeler çoğunlukla neye ‘inandığımızı’ söylüyor. Ama biz onu ‘bilgi’ olarak sunuyoruz… Çünkü bizatihi ‘bilginin’ ne olduğu, nasıl elde edilebileceği, bunun zihnimizle gerçeklik arasında ne türden bir ilişkiyi varsaydığı gibi konuları neredeyse hiç idrak etmeden yaşıyoruz. Gerçeklerden bahsettiğini sanan birçok insan aslında inandığını anlatıyor. İnanmanın zaten bilmemek olduğunu bile anlamadan… Oysa ‘düşünmek’ bilmediğini idrak etmekle başlıyor ve o ancak o zaman ağzımızdan çıkana kuşku ile bakma alışkanlığı elde edebiliyoruz.

***

Bu durumu inanmayı çok istediğimiz bir gerçeklik ihtimali olduğunda bütün çıplaklığıyla gözlemlemek mümkün. Son dönemin en popüler örneği Gülenci darbe girişiminin ardında bir ‘üst akıl’ daha somut olarak ABD olduğunun bir ‘gerçeklik’ olarak öne sürülmesiydi.

Gülen’in örgüt olarak kendi gücünü pazarlamak isteyeceğini, darbeye destek almak üzere sondaj yapacağını öngörebiliriz, çünkü cemaati otuz yıldır takip ediyoruz ve bu beklentinin gerçekçi olduğunu söyleyen delillere sahibiz. Öte yandan darbe yapacakları bilgisini çok yayarak veya formel hale getirerek gereksiz risk almak istemeyeceklerini de öngörebiliriz. Bu da cemaatin tipik davranış kalıplarından biri… Dolayısıyla Gülencilerin ABD’deki istihbarat örgütlerinin belirli kişi ve gruplarına ulaşma ihtimallerinin yüksek olduğu ama istihbarat ‘kurumlarına’ dayanmalarının gerçekçi olmadığı sonucuna varabiliriz. Bilgimizin izin verdiği mantıksal akıl yürütme bizi ancak bu noktaya kadar getirir... Fazlası için somut kanıtlara ihtiyacımız var.

Elimizdeki bir diğer gözlem Gülen’in birçok ülkede ABD’den daha başarılı olduğu... Bazı Afrika ve Orta Asya ülkelerinde Gülen ABD’nin kuramadığı ilişki ve nüfuz ağına sahip. Türkiye’de ise 15 Temmuz’la ilgili somut verilerin gösterdiği üzere, darbe için yeterli altyapı ve kapasiteye sahip. Buna karşılık ordudaki yerleşme ve dağılımla ilgili yine somut veriler ışığında kırılgan bir örgütlenmeye sahip olduklarını, hızlı davranabildiklerinde başarılı olabileceklerini, ama darbe girişimi sarktıkça başarı ihtimalinin azalacağını da söyleyebiliriz. Nitekim öyle de oldu… Buna karşılık dış güçlerin işin içinde olduğuna dair tek bir kanıtımız yok. Eğer işin içinde olsalardı yer tespitinde bu denli aksama olur muydu veya laik medyanın tutumu böyle mi olurdu türü sorular ise sorulmak istenmiyor. Çünkü inanmak istediğimiz bir durum var…

***

Gülen’in yabancı destek arama ve almış olma ihtimali yüksek olsa da, bunun sınırlı bir nüfuz ve ex-post destek ima ettiğinden daha ‘öte’ bir önermeyi ‘meşru’ olarak öne süremiyoruz. Buna karşılık ‘ABD’ diye başlayan herhangi bir cümle kurmak için elimizde hiçbir veri yok. Ama böyle olduğuna dair inancımız var ve inancımızın gerçek olduğunu ‘düşünmek’ de ruhumuza iyi geliyor.

Düşünmekten anladığımız şey de galiba zaten bu kadar… İnanç cümlelerini, yani bilmediğimiz konularda yaptığımız ideolojik tahminleri soruşturmadan, üstelik aykırı verilerden ayıklayarak klişelere dönüştürmekten ibaret. Gerçekliği anlamamak ama anlarmış gibi yaşamak…

Bu zafiyet bugün Batı’ya ve kendi geçmişimize bakışta tepe yapmış durumda. Kendini kandırmanın ‘yerli ve milli’ bir uğraş haline geldiği, cehaletin dinselleştiği, idrakin ideolojik ritüellere teslim edildiği bir hezeyan dönemi…

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (12)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.