Medyada bir grup AK Partili köşe yazarı tüm enerjileri ile Erdoğan’a karşı uluslar arası bir komplo olduğunu söyleyip duruyorlar. Buna göre güçlenen ve ‘kişiliğini’ bulan Türkiye’ye tahammül edemeyen, onu yönlendiremeyeceğini anlayan küresel güçler işbirliği halinde bize saldırmakta, bütün terör örgütlerini ve istihbarat sistemlerini aleyhimizde mobilize etmekteler. Bu yaklaşıma göre Erdoğan ekarte olursa Türkiye’nin de diz çökmesi kaçınılmaz olacak ve nitekim söz konusu ‘şer koalisyonu’ da bu gerçeğin farkında… Dolayısıyla bugün tek ‘milli’ siyasetin Erdoğan’ın etrafında toplanmak, ona destek vermek olduğu vurgulanıyor.
***
Bu bakış tamamen yanlış değil. Çünkü AK Parti iktidarının Batı’nın üstlenmek istemediği işlevleri yüklenmekten imtina etmesi, edilgen bir Türkiye modeline alışmış olan ülkeler için epeyce sıkıntı yarattı. Neo-con eğilimli ABD’li bürokratların yurt dışındaki her toplantıda Türkiye’nin Suriye’ye girmesini teşvik etmelerini, bazı kırılganlıklara işaret ederek aba altından sopa göstermelerini bizzat yaşadık. Dolayısıyla Türkiye’nin Erdoğan ve AK Parti üzerinden geliştirdiği yeni ‘kişiliğin’ rahatsızlık yaratması ve bazı fırsatların Türkiye’nin ‘ehlileştirilmesi’ için kullanılmak istenmesi şaşırtıcı değil. Bugün de Türkiye’nin çözemediği her meselenin, meşruiyet zaafı içerme ihtimali olan her adımının ‘kullanılması’ beklenmedik bir durum olamaz. Bu ülkeyi yönetenler zaten nasıl bir dünyada yaşadığımızı, güçler dengesinin nasıl bir seyir izlediğini, Türkiye’nin kendine has avantaj ve dezavantajlarının ne olduğunu gayet iyi bilmekteler.
***
Kısacası yaşanan hiçbir şey öngörülebilir basit siyasi denklemlerin ötesinde yer almıyor. Türkiye bazı alanlarda küresel siyaseti yöneten bazı aktörlerin istediği gibi davranmadı ama diğer birçok alanda da onlarla aynı safta yer aldı ve tasvip edilen bir duruş sergiledi. Yani ABD başta olmak üzere, Rusya dahil bugün hiçbir küresel güç tamamen Türkiye karşıtı olmadığı gibi, bu ülkenin zayıflaması da son kertede işlerine gelmez. Diğer taraftan Türkiye konumunda olan başka ülkeler de var… Diğer bir deyişle uluslar arası konjonktürün doğal hali bu. Artık hiçbir ülke gözü kapalı bir ‘büyük devletin’ uzantısı gibi davranmıyor. Küreselliğin getirdiği esneklik imkanlarından yararlanıyor… Ayrıca Batı içinde Türkiye’nin ille de zarar görmesini isteyenler olsa bile, bunların da oranı bütünün içinde az kalmaya mahkum ve hiçbir zaman belirleyici olma ihtimalleri gözükmüyor.
***
Toparlarsak Türkiye bugünün dünyasında ne ‘biricik’ konumda, ne Batı bize külliyen karşı, ne de Batı’da bizden hazzetmeyenler Türkiye’nin zayıflamasının ima edeceği maliyeti ödemeye hazırlar. Bunun anlamı önümüzde geniş bir manevra alanı, yani siyaset imkanının bulunduğudur. AK Parti’nin bu alanı doğru kullanıp ülkeyi ‘sakin sulara’ yöneltmesi gerekiyor ve bu mümkün. Yapılacak iş, özgürlüklere sahip çıkarak ve hukukun üstünlüğünü zedelemeden ülkeyi yönetilebilir duruma getirmek ve istikrara taşımaktır. Bunun iç ve dış iki yolu bulunuyor ve bu yolların birbirine koşut tutulması gerekiyor. İçerde ‘birlikte yaşamayı’ önemseyen bir tutumun yeni anayasa sürecine damgasını vurması… Dışarıda ise dünya ile ‘birlikte yaşama’ tercihinin açık bir biçimde politik dile, üsluba ve işbirliği süreçlerine yansıması.
Ortada bir komplo yok. Ama istersek komplo kıvamına getirip sunmayı tercih edebileceğimiz bir dengeler yumağı var. Birilerinin bunu şu veya bu siyasetçi, ya da siyasi parti lehine köpürtmesi belki anlaşılır bir durumdur. Ama maalesef inandırıcı değil…