Hükümet dış politikada akılcı bir hamle yaptı. İsrail ve Rusya’ya yönelik yakınlaşma adımları Ortadoğu’da dengeyi kollama ve hareket alanını genişletme çabasını ifade ediyor. Uzlaşma arayışı arka planda bir süredir devam etmekte olsa da, çözüm Türkiye’nin iradesiyle geldi. ‘İrade’ denince çoğu kişi kendi pozisyonunda ısrarı anlayabilir. Ama burada tersi oldu… Her iki ülkeye karşı Türkiye ‘daha aza razı olma’ iradesi gösterdi ve çok da iyi yaptı. Bazıları Rusya’dan özür dilemedik demeyi sürdürecek. Sanki Gazze’deki ablukanın sadece bir miktar kalkmasını savunuyormuşuz da İsrail sonunda buna razı olmuş gibi yazacaklar… Bu noktada medyadaki çiğliğe çok da takılmamak lazım… Sonuçta iktidar Türkiye için olumlu bir iş yaptı.
***
Bu çifte hamle ile ekonomik sıkışmanın bir miktar rahatlaması mümkün olacak. İsrailli ve Rus turistler kısa vadede tatil programı üretme alışkanlığına sahipler ve turizm bölgelerimizdeki krizi önemli ölçüde hafifletebilirler. Ayrıca Doğu Akdeniz’deki İsrail doğal gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya satışı Türkiye’ye hem para kazandıracak, hem de kaynaklarını çeşitlendirecek. Suriye meselesine gelince, bu yakınlaşmalar sayesinde Türkiye en azından sözünü biraz daha dinletebilecek, belki de nihai çözüm üzerinde ufak çapta da olsa ağırlık koyma şansı elde edecek. İki ülke ile yaşanan bu gelişmelerin ABD ve AB nezdinde de çok olumlu olarak algılanacağı açık. Çünkü bu durum Türkiye’nin yeniden Batı ekseninde yer almak istediğini ve orada oluşacak dinamiklerin parçası olmayı kabullendiğini söylüyor. Bir süre kenara konmuş bir ‘kart’ olarak masanın köşesinde duran Türkiye, şimdi özellikle ABD için kullanılabilir bir imkana dönüşüyor. Buna karşılık Türkiye’nin de özellikle PKK/PYD meselesinde daha pazarlıkçı olabileceğini, ABD’nin buna fırsat vermek isteyebileceğini, böylece Kuzey Suriye’de dizginleri elde tutarak Rusya karşısında daha etkili olabileceğini öngörebiliriz.
***
Velhasıl herkes için ‘iyi’ olan bir gelişme ile karşı karşıyayız. İnsan “bunu olsa olsa ‘üst akıl’ becerebilir” diyecek oluyor. Ama gayet iyi biliyoruz ki bu hayırlı gelişme AK Parti’nin ve Erdoğan’ın U dönüşü yapması ile gerçekleşti. Uzun zaman sürdürülen ‘burnundan kıl aldırmama’ siyaseti bir anda bitti, afra tafra söylemi iç siyasetin olgunlaşmamış tüketimine ayrılırken dış politikada gerçeklerin kaçınılmaz ağırlığına teslim olundu. Doğrusu da buydu ve bu adımlar çok daha önceden atılabilirdi… Eğer daha önce atılsaydı tüm dünyada oluşan şu anki gizli ‘teslimiyet’ algısı yerine proaktif akılcı siyaset övgüsü ile karşılaşacaktık.
Ne var ki söz konusu adım ancak şimdi atıldı. Acaba niçin? Çünkü muhtemelen Erdoğan bu adım atılmadan da AK Parti iktidarının ‘başarılı’ olacağını hesap ediyordu. Başkalarının himmetine muhtaç olmadan Türkiye’yi yükselen bir çizgide tutabileceğini sanıyordu. Küresel İslamcı asabiyenin taşıyıcılığı üzerinde yükselen bir hayale sahipti.
***
Ama böyle olmayacağı bir süredir belliydi. Ekonomideki yüksek büyümenin özel sektör tüketiminden beslenmesi, yatırımların son çeyrekte ‘eksi’ vermesi, kredilerdeki artış ve turizm gelirindeki düşüş tehlikeyi ortaya koymuştu. Suriye’de ‘masada’ yer alma ihtimali neredeyse kalmamış, IŞİD’in Türkiye’de ürettiği sosyolojik zemin engellenememiş, Kürt meselesi silahlı mücadele çukuruna batarken askere uzun zaman geri alınamayabilecek yetkiler verilmişti.
Türkiye Batı dünyası içinde aktif bir aktör olarak yeniden yer almadan, hayallerden sıyrılıp gerçeklere dönmeden bu girdaptan çıkamayabilirdi. Bu da ne AK Parti ne de Erdoğan için pek iyi olmazdı…