Ekonomide hâlâ ‘alt akıl’da mıyız?

Etyen Mahçupyan

Darbe girişimi toplumsal patolojinin zirve yaptığı noktaydı. Gelip geçti… Kendimizden haklı olarak memnun kaldık. ‘Millet olduk’ derken bugüne dek millet olamadığımızı itiraf etmiş olduk… Bunlar sağlıklı gelişmeler. Ne var ki Türkiye’nin gerçekliği bu arada değişmedi. Hâlâ aynı temel sorunlarla karşı karşıyayız ve bunlardan biri giderek acil hale geliyor.

Darbenin bastırılmasından hemen sonra yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı beş saat sürmüş, açıklama yapılmadan Bakanlar Kurulu’na geçilmiş ve nihayet gecenin on ikisinde Cumhurbaşkanı halka seslenmişti. Açıklanan tek karar Olağanüstü Hal ilanıydı. Ancak Erdoğan o konuşmasının bir bölümünü, başarısız darbenin hemen sonrasında Türkiye’nin kredi notunu düşüren Standart & Poor’s şirketine ayırmıştı. Gerçekten de bu kuruluşun not indirimi açık bir kötü niyet belirtisiydi. S&P’nin daha önce de defalarca ‘siyasi’ değerlendirme yaptığı, Türkiye’ye karşı önyargılı olduğu biliniyor. Nitekim bu nedenle Türkiye bu kuruluşu değil, Fitch ve Moody’s adlı kredi notu şirketlerini kendisine referans alıyor ve verilerini bu ikisi ile paylaşıyor.

***

Yani o geceki konuşmada Erdoğan’ın da dediği gibi S&P ‘bizim muhatabımız değil’… Ancak aynı Erdoğan Olağanüstü Hal’in ilan edildiği bu tarihi konuşmasında dakikalarca S&P’yi muhatap aldı, ona seslenerek tasarruf teşvikinden, mali disiplinden ve her zamanki gibi yollardan, köprülerden söz ederek Türkiye ekonomisinin ne denli güçlü olduğunu anlatmaya çalıştı.

Bu arada ‘reformlara devam edilecek’ de dedi… Oysa gerekli olan bazı reformlara yıllardır başlanamıyor ve zaten meselenin kökünde de bu ‘isteksizlik’ yatıyor. Türkiye ekonomide yıllarca hazırdan yedi. Paranın daha akılcı yönetimi sayesinde büyük kaynaklar üretti. Ne var ki o kaynaklar geçmişin eksiğini kapatmakla kaldı ve yeni kaynak üretme açısından işlevsel olamadı. Böylece büyüme eğrisi giderek düzleşti, büyüyen hacim seviyesinde sırf yerinde saymak için gereken dış finansman büyüdü ve ekonomi kırılganlık belirtileri göstermeye başladı.

***

Daha sonra Reuters söyleşisinde de aynı şeyleri tekrarlayan Erdoğan’ı dinleyen uzmanlar, muhtemelen Türkiye’yi yönetenlerin ekonomi konusunda tedirginlik yaşadığını düşünmüşlerdir. Ancak aynı gözlemciler muhtemelen bunu iyi bir işaret olarak da okumuşlardır. Çünkü işler kötüye giderken ve bunu nasıl engelleyeceğinizi tam olarak bilemezken, ya da doğru politikayı bir nedenle uygulayamaz veya uygulamak istemezken, bir miktar tedirginliğe kapılmanız gerçekçi bir tutum.

Erdoğan’ın o gece hissettiği baskı, belki de dış dünyadan kaynaklanacak bir ekonomik taarruzla başa çıkmanın darbeyi sokakta durdurmaktan çok daha zor olduğunu bilmesiydi. Çünkü herkes Türkiye ekonomisinin temel yapısal göstergeler açısından güçlü ve dirençli olduğunu, ama istikrar yaratma açısından bir miktar kırılganlaştığının farkında. Kimse bu ülkeyi ekonomik açıdan zor durumda bırakarak bölemez. Ama eğer bir yerlerde kötü niyetli bir ‘üst akıl’ varsa bir yıl içinde öyle bir denge noktasına zorlar ki sonraki on yılı eski yerimize dönmek için harcamak zorunda kalırız ve döndüğümüzde de katma değer üretme açısından bir ‘know how nesli’ daha kaybetmiş oluruz.

***

Ekonominin maalesef palavra kaldırmayan bir yönü var. Gerçek hayatta karşılığı olmayan ideolojik yaklaşımlara kapılıp oradan iktisat önermesi devşirerek gidilecek yol yok. Moody’s notunun aynı kalmasından sonra Türkiye’nin önünde duvara çarpmayıp sağlıklı bir yöne dönmek için sadece üç ay var. Beceremezsek sorumlusu ‘üst akıl’ olmayacak… Henüz ‘alt akıl’ seviyesinden çıkamayan bizler olacağız.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (14)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.