Büyük dizayn bu mu?

Etyen Mahçupyan

Birçok AK Partili son dönemde Cumhurbaşkanlığı çevresinin iki tutumunu muhtemelen bir miktar yadırgama ile izlemişlerdir. Biri dokunulmazlıklar meselesi ve Erdoğan halen bunu bütün gücüyle zorluyor, Meclis üzerinde manevi baskı yaratmaya çalışıyor. Diğeri ise Bahçeli’ye verilen destek ve yine burada da Erdoğan’ın mültefit yaklaşımı dikkat çekiyor. Acaba niçin?

AK Parti’ye dışarıdan bakanlar açısından tablo çok açık: Dokunulmazlıkların kaldırılması sayesinde HDP’nin tahrik edilmesi ve parlamento dışına sürülmesi hedeflenerek milliyetçiliğe göz kırpılıyor. Ayrıca bu hamle Anayasa ihlal edilerek, geçici madde ile askıya alınarak yapılıyor. Üstelik dokunulmazlıkları kaldırılacak olanların kendilerini Meclis’te savunma hakları da yok sayılarak… Oysa dokunulmazlıklar bir milletvekilinin 1-gözaltına alınması, 2-tutuklanması, 3-soruşturmaya konu olması ve 4-yargılanması ile ilgili. Eğer gözaltına alınması ve tutuklanmasını engellerseniz, hem her suç işlediği düşünülen milletvekili ile ilgili soruşturma açılabilir, hem de bu milletvekilleri yasama görevlerini sürdürebilirler. Böylesine basit bir adım atılabilecekken, acaba niçin anayasa ihlal edilerek halen fezlekesi olanlar için dokunulmazlığın tek seferlik kaldırılması isteniyor? Milliyetçiliği beslemenin ötesinde, bundan sonra gelebilecek olan fezlekeleri yargıdan kaçırmak için olmasın? Diğer partililerce öne sürülen bu analizin hiç de zayıf olmadığını kabul etmek gerek…

***

Ama mesele burada bitmiyor, çünkü dokunulmazlıklar konusu MHP’deki gelişmelerle de iç içe geçiyor. Yine AK Parti’ye dışarıdan bakanlar açısından burada apaçık bir bağlantı var. Erdoğan ve AK Parti Bahçeli’yi MHP’nin başında istiyor, çünkü böylece bu partinin tabanını kendisine çekeceğini, Meclis’te de müstakbel oylamalarda birlikte hareket edileceğini hesaplıyor. Dokunulmazlıkların yarattığı milliyetçi ortamda Erdoğan/Bahçeli ittifakı daha da ‘organik’ bir zemin kazanıyor.

İyi de amaç ne? Söylenen şu: HDP’lilerin ve başkalarının milletvekilliklerinin düşmesi ile Meclis zorunlu olarak erken seçime gidebilir… Seçimde HDP ve/veya MHP baraj altında kalabilir ve iktidar 367’yi yakalar. Bu partiler baraj altında kalmazlarsa veya seçim olmasa bile MHP’de Bahçeli kaldığı sürece AK Parti 330’u geçecek milletvekili desteğini üretebilir. Her iki durumda da referanduma gidilir, ya tek başına ya da iki partinin müşterek oyuyla başkanlık veya partili cumhurbaşkanlığı sistemi kabul edilir…

***

Kısacası tek amaç bir tür ‘başkanlı’ sisteme geçilmesi… Bu iddiaya karşı itiraz etmek zor, çünkü bir niyetten söz edilmekte… Ancak itiraf etmek gerek ki Davutoğlu’nun görevi bırakmaya zorlanması bu iddiayı güçlendirmiş durumda. Unutmayalım ki Davutoğlu da başkanlık sistemini içeren bir anayasa yapmak istiyordu. Demek ki Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında başkanlık sisteminin niteliğine ilişkin dışa yansımayan bir ayrışma vardı. Bu analiz Davutoğlu’nun niçin ‘gönderildiğini’ de kendince açıklıyor…

İşin püf noktası bu iki kişiye atfedilen başkanlık modelleri... Hemen herkes Davutoğlu’nun kafasındaki modelin daha demokratik olduğuna emin. Dolayısıyla şimdi önümüze getirilecek olan anayasanın ‘sakat’ bir başkanlık sistemi içereceği beklentisi yüksek. Böylece dokunulmazlıklar-Bahçeli-Davutoğlu tek bir operasyon olarak sunulabiliyor.

Bunun tek bir sınavı var: Teklif edilecek anayasanın ve başkanlık sisteminin niteliği. Eğer denge/denetim müessesesi sağlıklı bir öneri yapılırsa bu spekülasyon anlamını yitirir. Aksi halde muhalefetin analizi doğru çıkar ve tarih Davutoğlu’nun gönderilme nedenini bu şekilde kayda geçirir.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (29)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.