Konunun uzağında olanlar için bir ülkede borsanın yükselmesinin tek bir nedeni olabilir. Ülke ekonomisi gelişmekte, olumlu beklentiler artmakta, iktisadi işletmeler de bundan yararlanarak daha iyi bir karlılık ve büyüme performansı ortaya koymaktadır… Ne var ki genelde doğru olan bu tespit şu an Türkiye için geçerli değil. Hatta belki de tam aksine bir durum yaşanıyor: Ülke ekonomisi iyi yönetilemediği için borsa yükseliyor!
Kulağa çok garip gelecek bu önermenin iktisadi arka planına girmeden önce borsanın ‘yükselmesi’ tabiri ile endeksin arttığının anlaşıldığının altını çizelim. Çünkü borsadaki şirketlerin endeks üzerindeki ağırlığı aynı değil. Hatta borsa endeksini belirleyen firma sayısı otuzu geçmezken, diğerlerinin performansı endeksi hemen hiç etkilemiyor. Nitekim borsadaki firmaların bütününe baktığımızda neredeyse yüzde sekseninin ya zarar ettiğini, ya da enflasyonu ancak karşılayabilen karlarla yetindiklerini görüyoruz. Diğer deyişle ülke ekonomisi sıkıştıkça firmaların verimliliği de düşüyor.
***
Peki, buna rağmen borsa niye yükseliyor? Çünkü endeks üzerinde etkili olan firmalar geri kalan yüzde yirminin içinde ve zaten bunların üçte biri de bankalar. Dolayısıyla şu soruyu sormak durumundayız: Acaba ülke genelinde karlar düşerken, nasıl oluyor da bankalarda ve bazı sanayi işletmelerinde karlar ‘anormal’ şekilde yükseliyor.
Bunun temel nedenlerinden biri Türkiye’de artık iktisadi işletmelerin evrensel usullerle, yani ‘iyi’ yönetilmesi ve birçok firmanın ‘küresel’ nitelik kazanması. Diğer deyişle ülke performansı giderek bu şirketlerin karlılık ve büyümelerini daha az etkilemekte.
Öte yandan karlılık asıl Türkiye koşullarından kaynaklanıyor. Bunun bankalar açısından irdelenmesi sıradan insanın bilgisini aşıyor. Ama bizzat bu sektörde çalışan kişilerle konuşursanız size karşılık oranlarının değişmesinden ve Merkez Bankası’nın ikircikli tutumundan söz ediyorlar. Kısacası bankaların hükümetteki bazı kimseleri rahatsız eden ve ‘fahiş’ diye adlandırılabilen kazançları, aslında bizzat hükümetin politikaları sayesinde oluyor. Daha açık söyleyecek olursak hükümetin ‘yanlış’ politikaları sayesinde. Çünkü siz fırsatı yarattığınızda mali piyasalar onu anında kendi lehine kullanıyor.
Sanayi sektöründeki yüksek karlar açısından durum daha berrak. Bu işletmelerin bilançolarını topluca ele alıp ortak yanlarını çıkarmaya çalıştığınızda, dört ortak özelliğe sahip olduklarını görüyorsunuz. Bir, hepsi döviz pozisyonu açısından ya artıda ya da çok düşük borçlanma seviyesinde. İki, büyük çoğunluğu az ya da çok ihracat yapıyor ve yurt dışı satışları yurt içine oranla anlamlı bir büyüklüğe sahip. Üç, hepsinin finansman gideri nakit ve benzeri dönen varlıklarına göre çok düşük. Ve dört, hemen hepsi ürünlerinin satış fiyatlarını dövize endeksleyebiliyor.
***
Kısacası döviz borcu olmayıp buna karşılık döviz elde edebilen, yüksek faizden etkilenmeyen ve artan döviz kurlarından doğrudan yararlanan firmalar çok para kazanıyor. Bu şirketler açısından ele alındığında yüksek enflasyon, faiz ve döviz üçlüsü son derece karlı bir ortamı ifade ediyor. Yani iktidar ekonomi yönetiminde ne denli aksar ve söz konusu üçlünün yükselişi ne denli istikrar kazanırsa, bu az sayıdaki işletme de o derece memnun olacak…
Bu arada sanayi ve hizmet sektörünün genelinde iflaslar artabilir, işsizlik çift haneli rakamlarda kemikleşebilir, genç işsizliği yüzde yirmiyi geçebilir, enflasyon yüzde 12’ye kredi faizleri yüzde 15’e oturabilir, büyümede yüzde 3’te sıkışıp kalınabilir… Ama borsa yükselişini sürdürecektir. Ve eğer bu yükselme şimdiki gibi ‘dengesiz’ olursa bunun tek bir anlamı olacaktır: Ülke ekonomisi iyi gitmiyor…