Gülenci darbenin arkasında yabancı güçler var mı konusunda spekülasyonlar dışında hala hiçbir ilerleme yok. Kamuoyuna açık demeçlerin veya geçmişteki tutumların birer delil olduğu sanılıyor. Oysa nasıl bizde darbenin ardından Batılılar çıksın diye bir istek varsa, Batı’nın bir bölümünde de Türkiye’de darbe olsun diye bir istek mevcut. Ancak ‘istek’ bir olayın gerçekten de öyle olmasını garanti etmiyor…
Batı basınında darbe yazıları son bir yıl içinde yoğunlaştı. Neocon lobi ve ırkçı partiler Müslüman karşıtlığından besleniyor, İslamı bir tehlike, AK Parti ve Erdoğan Türkiye’sini de söz konusu tehdidin ‘kalesi’ olarak sunuyordu. Bu yaklaşıma göre AK Parti’nin Batı’nın istediğini yapmasını sağlamakla uğraşmak gerçekçi değildi… Dolayısıyla Türkiye’de darbe birçokları için arzu edilen ve ‘olması gereken’ bir çıkış yoluydu.
Türkiye’deki Kasım 2015 seçimi sonrasında bu çevrelerde yaşanan hayal kırıklığı dili sertleştirirken, Erdoğan üzerinden Türkiye’ye yüklenme dozu yükseldi. Erdoğan’a diktatör denmesinin inandırıcılığı az olsa da, ‘diktatörlüğe gidiyor’ cümlesini seçilmiş gözlemlerle destekleyebiliyorlardı. Böylece darbeyi normalleştiren bir söyleme geçildi.
***
Bekledikleri konjonktür 2016 baharında geldi. Davutoğlu’nun gidişi dış dünya tarafından AK Parti’nin demokratik inşayı ikinci plana alarak güç tahkimine gittiği şeklinde yorumlandı. Türkiye yanlısı kalemlerin değerlendirmesi de bu yöndeydi. Neocon/ırkçı işbirliği açısından bu bir fırsattı, çünkü Erdoğan’ın meşruiyet zaafı yaşayabileceği bir sürece giriliyordu. Birden yurt dışındaki olumsuz makalelerin sayısı çoğaldı, doğrudan suçlamalara geçildi ve darbenin ‘beklenebilir’ olmanın ötesinde ‘pek de kötü bir şey olmayacağı’ teması işlenmeye başlandı.
***
Ancak yurt içinde de darbe söylentisi artmıştı. Birçok kişi yakın geçmişe oranla darbenin başarı şansının çok daha az olduğunu, ama denenmesinin ihtimal dışı olmadığını teslim ediyordu. Bu gözlemi destekleyen dört unsur söz konusuydu: Suriye’deki ihtiyaçlar ve PKK nedeniyle asker siyaseten güçlenmekteydi. İçerdeki Gülencilere müdahale edilebilmesini sağlayacak bir kurumsal değişim son derece zordu. İkincisi, Anti-Batı söylemleriyle Ulusalcılar öne çıkmaya başlamış ve bu da askerin psikolojik gücünü artırmıştı. Üçüncüsü, bazı AK Partililer de otoriterleşmeyi ve her cenahta savaşı teşvik ediyor, Ulusalcılarla paralel düşüyordu. Nihayet hükümetin Gülenciler ile mücadelesi eşik atlayarak ‘total savaşa’ gitmişti ve buna yönelik MİT bulgularından söz ediliyordu…
Aynı gözlemleri yapan Batılı stratejistler ne tahminde bulundular dersiniz? AK Partinin kendi politikası nedeniyle askere bağımlılığının arttığını ancak Gülencilerle mücadelede bunu dikkate almayan bir tutum sergilendiğini tespit ettiler. Aynı tespiti yapanların bazıları bugün sırf o tespit nedeniyle tutuklu durumdalar… Oysa siyasi atmosferin gerginleşmeye müsait olduğu açıktı.
***
Bunlar Batılıların darbenin arkasında olduğunu mu kanıtlar, yoksa Türkiye’nin koşullarının darbe için zemini müsait kıldığını ve bunun darbe yanlılarını heveslendirdiğini mi? ABD içinde darbeyi önceden bilenler ve başarılı olmasını isteyenler büyük ihtimalle vardı. Belki başka ülkelerde de vardı… Türkiye’de ise bu sonucu bekleyen herhalde epeyce sayıda kişi bulunuyordu. Ama bu, darbe girişimini ‘yapanın’ kim olduğunu değiştirmiyor. Öte yandan eğer gerçek bir dış destek olsaydı, acaba 15 Temmuz gecesi televizyon kanallarındaki yayınlar böyle mi olurdu?
Darbeye Gülenciler kalkıştı. ‘Bizim’ çocuklar, bu toprağın çocukları... Şimdiye dek hep olduğu gibi…