Paranoya üretimi popülist siyasetin en bilinen, ancak sonuç alma ihtimali de yine en yüksek olan araçlarından biri. Çünkü dünya çatışma anlayışına dayalı bir ilişkiler dengesi üzerine oturuyor. Devletlerarası güç farklılıkları daha güçlü olanın durumdan yararlanma isteğini artırıyor… Sonuç, toplumların güvenlik ihtiyacının süreklilik kazanması ve tehdit altında yaşama duygusunun yerleşmesidir. Bu da her ülkede siyasetçilerin ve liderlerin kendi toplumlarını bir arada tutmak amacıyla tehdidi abartmalarını, buradan bir paranoya üretmelerini teşvik ediyor.
Söz konusu tehditlerin gerçekçiliği ülkenin gücüyle doğrudan bağlantılı… Mantıken daha güçlü olanların tehditlerden azade olduğu, buna karşılık zayıf ülkelerin sürekli ve çok yönlü tehditlerle karşı karşıya olduğu söylenebilir. Ne var ki teknolojideki gelişmeler ve küreselleşmenin getirdiği kimliksel çoğullaşma bugünün dünyasında bir ‘eşitlenme’ üretmeye gidiyor. Artık en güçlü olanın bile ‘vurulma’ ihtimali var ve üstelik güçlü olmak dünyanın geri kalanındaki öfkeyi üzerine çekmek anlamını da taşıyabiliyor.
***
Böylece toplumsal psikolojinin daha kırılgan olduğu, olaylara daha kimliksel temelde bakıldığı, vatandaşlık/yabancılık ikilisinin tehdit algısının temeline oturtulduğu bir dönemden geçiyoruz. Kendisini korumasız hisseden veya gelecek endişesi taşıyan toplumlar popülist söylemleri duyma, onlarla avunma ihtiyacı hissediyorlar ve siyasetçiler de bunu yığınlara sunmakta tereddüt etmiyorlar. Bugün Trump-Putin eksenine oturan lider sayısının yüksekliği, yaşadıklarımızın küresel bir nitelik arz ettiğini ortaya koymakta.
Hemen her ülkede tehdit algısını ve riskleri öne çıkartarak, diğer deyişle ‘beka sorununu’ merkeze alarak siyaset yapan ve başarılı olan partiler ve liderler var. Beka kaygısı siyasetin ana belirleyicisi olduğu andan itibaren düşman üretmek kolaylaşırken, her lider kendi ideolojisine uygun düşmanları ‘parlatmaya’ başlıyor. Öyle ki söz konusu düşmanlar bir yandan geçmişten geleceğe uzanan kadim karşıtlıklara oturtuluyor, diğer yandan da gerçekte olduğundan çok daha güçlü ve monolitik bir şekilde tanımlanıyor. Bundan sonrası siyasetçinin maharetine bağlı olarak paranoyanın oluşturulması, halkın bu ‘ideolojik balonun’ içine davet edilmesi ve duyguları tahrik eden şablonlar sayesinde popüler desteğin tahkimidir.
***
Bu dinamik bugünlerde birçok ülkede geçerli… Sonuçlarının ise ne olacağını bilmiyoruz. Ancak dinamiğin siyaset ve bürokraside işleme biçimi bize bazı ipuçları verebilir. Demokrasisi sağlam ülkelerin bu süreci az hasarla atlatacağını, paranoyayı dengeleme gücü olan alternatif söylemlerin denkleme dahil olacağını öne sürmek gerçekçi olur.
Buna karşılık demokrasisi zayıf ülkelerde paranoya söylemi aynı zamanda siyasetin yozlaşmasını ifade edecektir. Çünkü siyasetin popülizan bir temelde daraltılıp tahkim edilmesi, keskinleşen ve keyfileşen bir rant üretme/dağıtma kapasitesine işaret eder. Bu yeni statükodan yararlananlar veya oranın parçası olmak isteyenler bu dili sahiplenir, besler, buradan kariyer ve nüfuz üretme imkanları devşirirler.
***
Dolayısıyla demokrasisi zayıf bir ülkede beka kaygısını ‘kaşıyan’ ve tehdit üretimine dayanan popülist siyaset, nihayette o ülkeyi dibe çeken bir kısır döngü yaratabilir. İktidarın sürdürülmesinin bedeli liyakat kaybı olarak ödenmek zorunda kalınabilir ve giderek daha abartılmış, gerçeklerden uzaklaşmış bir söyleme mahkum olunabilir.
Not: Müptezel kadro Efgan Ala’ya da iftira atmaya yeltendi. İçerideki oportünistlerin dışarıdaki ulusalcıları tetiklemesiyle… AK Parti ahlak ve vicdan sınavından geçiyor.