Eleştiriyoruz, çünkü AK Parti’nin başarılı olmasını, yani yönetebilmesini ve bu ülkenin siyasi yapısını demokratik yönde dönüştürmesini istiyoruz. Mesele ‘başarı’dan anladığımız şeyin zaman içinde farklılaşmış olması. Bazı AK Partililer için iktidara tutunmak, liderin eteğine yapışarak yükselmek ve hamasi söylemlerle kitleyi mobilize etmek yeterli bir başarı. Ne var ki AK Parti seçmeninin bir bölümü için böyle değil. Onlar demokrasinin yerleşmesini, cemaatlerden toplum olmaya geçilmesini, yönetimin rasyonelleşmesini, barış ortamının gelmesini, dünyaya uyum yeteneğimizin gelişmesini, siyasi açıdan bir ‘geriye dönüşün’ imkansız hale gelmesini istiyorlar. İşin ilginç yanı AK Parti içindeki bu kitlenin bizzat AK Parti iktidar döneminde ortaya çıkması ve büyük ölçüde İslami muhafazakar çevrelerde yeşermesi.
***
Bugünlerde siyaseti diğer partilere saldırmak olarak anlayan bakış her tarafta egemen. Siyaset bir ‘savaş’ haline getirildiği ölçüde, meydanda savaşacak askerlere ihtiyaç duyuluyor ve bunu cansiperane, ahlaki kodları ve adil bir bakışı kenara koyarak yapanlar makbul sayılıyor. Ne var ki söz konusu yaklaşım bütün siyasi partileri içeriden çürütüyor. Hepsinde yüzeysellik, çiğlik ve oportünizm hakim kültür haline geliyor. Liderler etrafında yaşanan kümeleşmelerin ve yüceltme dilinin ikiyüzlü niteliğini herkes görmekte… Ortada gerçek anlamda bir sevgi saygı yok… Bildiğimiz çıkarcılık ve saray entrikacılığı var.
AK Parti de bundan nasibini aldı. Çok zor şartlarda ülkeyi yönetme zorunluluğu ile karşı karşıya gelmesi ve art arda öldürücü darbelere maruz kalması nedeniyle, AK Parti’yi değerlendirirken haksızlık yapmamak lazım. Ancak AK Parti herhangi bir siyasi hareket değil… Seksen yıllık bürokratik vesayetin, yoğun bir ideolojik sultanın ve sosyolojik elitizmin karşısına dikilerek yeni ve tarihsel bir toplumsal uzlaşma fırsatı yakalamış olan bir parti. Yani toplum ve tarih önünde sorumluluğu var… Afaki ve ideolojik bir sorumluluk değil, somut ve işlevsel bir sorumluluk. Kısaca söylersek AK Parti’nin toplumsal tabanını büyütecek şekilde yönetmesini gerektiren bir sorumluluk. Çünkü ayrışma ve parçalanma orta vadede AK Parti’nin sonunu getirir. Parti fiziksel olarak ayakta kalsa bile, geleneksel merkezin parçası olur. Kendisinden önce gelen bütün reform teşebbüslerinin kaderini AK Parti de paylaşmak durumunda kalır… Ayrışmanın önlenmesi ise içi boş bir ‘yerli/milli’ retoriği üzerinden başarılamaz. Aksine bu söylem gelecekte su yüzüne çıkacak olan ayrışmanın fitilinin ateşlenmesini ifade edebilir, çünkü kendi aksini de aynı anda tanımlıyor ve toplumun önemli bir kısmını keyfi ve kimliksel bir temel üzerinden dışlıyor.
***
AK Parti’yi eleştiriyoruz, çünkü onun ‘doğru’ davranmasını, yani toplumsal bütünleşmeyi derinleştirecek ve ülkeyi sağlam normlar üzerinde geleceğe taşıyacak hamleleri yapmasını istiyoruz. Bunu yapabilmek, sorunları gerçekçi biçimde algılamayı, kimliksel duruşu aşan bir zihniyeti sahiplenmeyi, bilgi ve liyakati öne çıkarmayı, ortak aklı sahiplenmeyi ve böylece ortaya kucaklayıcı ve gerçekçi bir değişim modeli koymayı gerektiriyor.
Eskiyi yıkmak kolay değildi… Güç ve direnç lazımdı ve AK Parti bunu başardı. Yeniyi inşa etmek daha da zor… Bilgi ve katılım lazım… AK Parti bunu da başarabilecek insan gücüne ve toplumsal potansiyele sahip. Ne var ki önünde kolaycı ve sığ yollar da var ve parti oraya doğru sürükleniyor… Bizler de bunu eleştiriyoruz, çünkü bu yolun sonunda hepimiz için sadece aldatıcı başarılar ve hayal kırıklığı gözüküyor.