Derbiler kendisine has özellikleri olan heyecanı ve tansiyonu yüksek, özel karşılaşmalardır. Hal böyle olunca da takım motivasyonlarının yükselmesi ve oyun kurgularının değişmesi son derece doğladır. Bu özel maçların ana ilkesi ise dün görüğümüz gibi yenemiyorsan yenilme düşüncesinin ön plana çıkmasıdır. Her iki takımda orta alanı kalabalık tutup, rakibin üzerine yaptığı baskıyla topun kendi kalesine gelmesini önlemek amacındaydı. Bunu özellikle ilk yarıda daha başarı ile uygulayan taraf ise ev sahibi Fenerbahçe oldu. İyice kalabalıklaştırdığı bu bölgede daha dirençli bir mücadele sergileyen Sarı-Lacivertli ekip Galatasaray’ın etkili oyun kurucularının yaratıcılığını azaltınca amacına ulaştı. Ancak Fenerbahçe her zaman olduğu gibi savunma arkasına yapılması gereken koşuları yapmakta zorlandı. Galatasaray, belki kanatları istediği gibi kullanıp Rodrigues’e arzuladığı topları pek getiremedi ama yine de Gomis ile bulduğu pozisyonlar vardı. Fakat derbi stresi bu pozisyonların gole dönüşmesini engelledi.
Fenerbahçe de bu kez daha hareketli gördüğümüz oyuncular da vardı. Çıkana kadar Mehmet Ekici, Şener ve Dirar bu isimlerin başında geldiler. Aykut Kocaman’ın çift santrafor hamlesi ve Valbuena’yı sahaya sürmesi Fenerbahçe’ye ikinci yarıda hareket ve pozisyon da getirdi ama bu yıl gol coşkusunu bir türlü takım ile bütünleştiremeyen Fenerbahçe, yine arzuladığı hedeften uzak kalmak durumunda kaldı.
Bu arada sezon başından beri eleştirdiğimiz Galatasaray savunmasının bu kez özellikle duran toplarda daha başarılı olduğunu söylememiz gerekiyor. Ancak Serdar Aziz’in Soldado’ya yaptığı harekete Bülent Yıldırım penaltıyı çalsa kim ne diyebilirdi ki? Ancak açık söylemek gerekirse maç öncesi kurgusunu daha iyi yapan Galatasaray, Fenerbahçe’ye karşı sağladığı puan üstünlüğünü sürdürüp hedefine bir adım daha yaklaşırken, evinde oynadığı derbide avantajı değerlendiremeyen Kocaman’ın ekibi, belki de şampiyonluk yarışında en güvendiği dağlara kar yağmasını engelleyememiş oldu.