İnsan bazen bunaltıcı düşler görür. Bir sürü sebebi olabilir bunun, insan karmakarışıktır. Fakat kabusu uzun sürüyorsa muhtemelen üstü açık kalmıştır.
Bazen bir anne şefkati, bir baba merhameti, bir kardeş eli, bir dost deyişi örter insanın üstünü. Çünkü böyledir, bir başına yapamaz insan. Hayat beraberdir.
Bugün bu kadar uzun süren bunaltıcı düşler görmemizin en büyük sebebi üstümüzün açık kalması. Ne üstümüzü örtecek birini bulabiliyoruz öyle kolayca, ne de kendimize yeni bir örtü alabiliyoruz. Başka şeylerin üstü örtülüyor devamlı, biz çıplak kalıyoruz.
“Tam kapanma” diyorlar sonra, biz yine açıkta kalıyoruz.
Üstü açık arabalar, boğaziçinde yalılar, altın varaklı koltuklar, büyük cepli takımlar bir yanda. Üstü açık çocuklar, boğazı kuru babalar, altı yırtık koltuklar, delik cepli pantolonlar diğer yanda. Her şey çok açık ve ortada, kapanmıyor ne kadar uğraşılsa da.
Şimdi artık evdeyiz üç hafta. Kapıya çıkmak da yasak, kapımızın çalınması da. Tamam, amenna. Fakat evler bizim değil, hep kira.
Alper Gencer, enfes şiiri “Sıradaki ezan sevip de kavuşamayanlara gelsin” şiirinde öyle diyordu:
“evde yokum evim yok dışardayız cümbür cemaat”
Dışardayız, açıkta. Gündelikçiler, emekçiler, esnaflar ne yiyecek, nasıl geçinecek Ramazan’ın ortasında?
İnsan açlığı düşününce ezilip kalıyor, cümleler devriliyor, kurulamıyor. Ne söylesek yarım kalıyor. Çünkü anlatılmaz açlık, yok edilir sadece.
“Tam kapanma” açıklandığında birileri üstümüzü de örter diye bekledik tüm iyi niyetimizle, örtmedi. Hükümet tedbirleri açıkladı ama evde kalan vatandaşa hiçbir destek sunmadı. Açlığın kocaman büyüdüğünü, işsizliğin zirveye tırmandığını hepimiz görüyoruz oysa. Devlete de böyle zamanlar için vergi ödüyoruz, bunu da biliyoruz aslında. Ama durum ortada.
Cem Karaca’nın müthiş şarkısı “Yoksulluk Kader Olamaz”da söylediği gibi:
“Devlet baba borç içinde, sabret diyorlar
Sen de bakkala kasaba borç et diyorlar”
Peki ne olacak, açlığı nasıl kıracağız? Bir önerim var.
Geçen yıl yine kapanma sürecinde birçok yardım kuruluşu kampanyalar düzenlemişti ve sivil toplumun büyük bir sorumluluğunu yerine getirmeye başlamıştı. Ardından Cumhurbaşkanlığının kendini sivil toplum kuruluşu sanarak bir İBAN paylaşmasıyla diğer tüm yardım faaliyetleri durdurulmuştu. O dönem toplanan para belli ki bu tam kapanmada kimsenin üstünü örtmeye yetmeyecek. Öyleyse sivil toplum kendi üzerine düşeni yapmalı ve açlıkla mücadele etmeli.
Bunun iki boyutu var.
Birincisi hükümeti destek paketi açıklamaya itmek. Bugün unutmuş olsak da sivil toplumun en önemli özelliklerinden biri, hükümetlere eksik oldukları noktalarda adil baskılar kurup sorunları gidermesidir. Güçlü, ısrarlı, ciddi bir sesle hükümete çağrı yapmaya devam etmek gerekiyor.
Fakat belli ki kasa pek müsait değil. Durum böyle diye açlığı seçemeyiz. Komşusu açken tok yatmayı reddeden milyonlar var bu ülkede, çok şükür.
İkinci boyut da işte burasıdır: Sivil toplum kuruluşları gerekli yasal zeminle birlikte bir an evvel kitlesel yardımlar örgütlemeli ve görece daha iyi durumda olanları teşvik etmeli. Zaten ramazanda paylaşma isteği iyice artıyor, bu isteği imkanlarla genişletmek gerekiyor.
Köşemden bu hafta iki çağrı yapıyorum:
-Hükümet acilen üzerine düşeni yapmalı ve kapanma sürecinde gerekli ekonomik desteği sağlamalıdır.
-Sivil toplum bir yandan hükümeti yönlendirmeli, diğer yandan da yardımları örgütlemelidir.
Kimsenin üstü açık kalmasın, bu kabus artık bitsin.