Kuşlar hep beraber göçüyor. Aynı yöne, aynı mevsime. Ama her biri kendi renginde. Gökte dans ediyorlar eşsiz bir ahenkle. Güzelleşiyor onları gören de.
Kuşların kalabalığında bir neşe var, göçün hüznü bile siliniyor. Dağları aşıyor da yare selam veriyor.
Aynı yöne bakan insan kalabalıkları ise büyük bir risk taşıyor. Çünkü kuşlar kadar iyi bilmiyoruz iklimi, bazen yanlış yöne uçuyoruz. Aynı yöne bakarken rengimizi kaybedip soluyoruz. Aynılaşınca da şarkısız, neşesiz, renksiz kalıyoruz.
İsmet Özel Sebeb-i Telif’te şöyle demişti:
“düşmanı gösteriyorlar,ona saldırıyoruz
siz gidin artık
düşman dağıldı dedikleri bir anda
anlaşılıyor
baştan beri bütün yenik düşenlerle
aynı kışlaktaymışız”
Kulüp dizisinde 6-7 Eylül olayları gösterilirken bir kez daha gördüm bunu. Büyük rüzgarlara şüpheli yaklaşmamız gerekiyor daima. Evet, 6-7 Eylül olaylarını Kulüp’ten öğrenmedik ama popüler bir diziyle olayların bir hikaye olarak işlenmesi hepimiz için ders oldu.
Final bölümünde pogromun ortasında kalan bir karakter kalabalığın içinden linç edilen birini kurtarmaya çalışıyordu. Kalabalık onu tutup o meşhur soruyu sordu:
“Sen kimden yanasın ulan?”
Müthiş bir cevap aldı:
“Sizden yana değilim ulan!”
Bu cevaptan sonra o da linç edildi tabii. Fakat o kaosun içinde yapılabilecek en iyi şey “sizden yana değilim ulan” demekti, sonu linç olsa bile.
Elbette iş işten geçmesin, kimse linç edilmesin diye mevsimi iyi izlemek lazım. Rüzgarlar fırtınaya dönmeden önce “yanlış yoldasınız, sizden yana değilim” demek gerekir. Bugün Türkiye’de hızla büyüyen şiddet iklimini fark etmek, peşin peşin itiraz etmek lazım mesela.
Hızla büyüyen militarist, ırkçı havayı kırmak gerekir. Devletin vatandaş karşısında feci bir hızla büyüdüğünü, insanların yaşam alanını daralttığını ve sivil imkanları yok ettiğini görmek gerekir. Medyanın bağımsızlığını yitirdiğini, adalete güvenin kalmadığını kabul etmek gerekir. Bir kuşağın renksiz ve öfkeli yetiştirildiğini fark etmek gerekir. Kadınların büyük bir kısmının adeta zindanda yaşadığını hissetmek gerekir. Mültecilerin her anlamda büyük bir sömürüye maruz kaldıklarını bilmek gerekir. Toplumda büyük bir cinsel gerilim olduğunu ve bunun sapıklığa yol açtığını en azından duymak gerekir. Bazı insanların kendilerini Allah’ın öz kulu sandıkları, din üzerinden bir başka baskı alanı kurduklarını görmek gerekir. İnsanların büyük bunalımlar yaşadığını; anlamsız, amaçsız ve ümitsiz kaldıklarını anlamak gerekir. Gereğinin yapılması da gerekir.
Başka başka köşelerden yükselen bu şiddet dilini yıkmak için kötü kalabalıklara “durun” derken de yalnızlaşmamak gerekir. Her kalabalık tehlikeli değildir, kuşlardan yana olmak gerekir.
Devrim Horlu, Serçe’de yayımladığımız “Kuşlardan Yana” isimli müthiş şiirinden bir bölümü paylaşırsam daha iyi anlatırım belki derdimi:
“size kırgın değilim, bu biraz garip olurdu
siz nala çakılan atlar gibi hayalîsiniz
size kırgın değilim, öylesini bilmiyorum
tuhaf ve çirkin bir ahalisiniz
saçlarınızı tarağıma, dişlerinizi azığıma sürmüşsünüz
sizin için üzgünüm
size kırgın değilim, alışamadım böyle şeylere
elim okşamaya yatkın
çiçekleri biliyorum diye kızmayın
ben hep kuşlardan yanaydım, hiç sizden olmadım
bana burada bir yer verdiniz, size kırgın değilim
çadırım keçi kılından
sütünüze damlayan çamurlu sudan bir yudum olsun tatmam
günah nedir biliyorum
ben buraya benim olmayandan geldim
sizin olmayana gidiyorum“