Her şey biz yaşarken oluyor, evet. Dünyanın çiçekleri, çileleri, kedileri, kederleri, şarkıları, şakaları, tabuları, tabutları, tasaları, yasaları, kırgınlıkları, kırlangıçları arasından geçerken.
“Bu dünyada olup bitenlerin / Olup bitmemiş olması için / Ne yapıyorsun” diye sormuştu Sezai Karakoç, bu dünyadan tüm güzelliğiyle geçerken.
Biz kendimize büyük masallar yazmışız. Büyük şirketler, kocaman devletler kurmuş savaştan savaşa koşmuşuz. Kısacık ömrü zulümle doldurmuşuz. Birimizin midesinden kuru ekmek geçerken diğerini servete boğmuşuz.
Her gün başka bir zulmün feryadıyla dönerken dünya, döngünün esiri olmuşuz. Bu dünyaya geçerken uğradığımızı unutmuşuz.
Şükür ki hatırlatan birileri hep var. Başka bakan, başka söyleyen birileri var. Onlara sanatçı diyoruz genelde.
Dünyanın derdini sanatla anlatmaktan, hayatın anlamını onunla aramaktan daha iyi bir yol var mı? Başka pencereler açıyor sanat bize; ufkumuzu büyütüyor, içimizi havalandırıyor.
En temel işi anlatmak olan bir kurum var Türkiye’de. Hayır, İletişim Başkanlığından bahsetmiyorum elbette.
Diyanet İşleri Başkanlığından bahsediyorum. Varlığı, yapısı, tarihi ve anlattıkları hep önemsendi, sık sık tartışıldı. Anlatma yöntemi ve işleriyse hiç konuşulmadı. Diyanet, son zamanlarda çok güzel bir yöntemle anlatıyor derdini. Dergiyle.
Diyanet İşleri Başkanlığı gençler için müthiş bir edebiyat dergisi hazırlıyor. Geçerken isimli bu derginin içeriğinden ve niteliğinden çok daha önemli bir yanı var.
Geçerken, son derece sivil bir görüntü sunuyor. Yıllardır kurum dergilerini inceliyorum, bir devlet kurumunun bu kadar sivil bir iş çıkaracağını hayal bile edemezdim. Soğuk ve ciddi devlet dili yok bu dergide. Samimi ve incelikli bir bakış var. Diyanet’in hazırladığı diğer yayınların yanında hemen dikkat çekiyor. Dergi fuarlarında büyük ilgi görüyor.
Derginin bir diğer güzel yanı ise didaktik bir dilden uzak durması. Edebiyatı, edebiyat olarak tutması. Belli ki sanatı yalnızca derdini anlatmak için bir araç olarak görmüyor; bir derdi var ve onu sanatla anlatmanın kıymetli olduğunu düşünüyor. Namaz kılmanın faziletlerine, akrabaya yardım etmenin güzelliğine odaklanıp hayatın geri kalanını ıskalamıyor.
Nostaljiye de düşmüyor, hayatı tam ortasından yakalıyor. Derginin kapağında bugünün iyi edebiyatçılarından çok güzel cümleler alıyor. Ali Ayçil, Cihan Aktaş, Naime Erkovan, Ahmet Murat, Cemal Şakar, Ali Ural, Necip Tosun, Handan Acar Yıldız, Güray Süngü, Osman Konuk bu güzel isimlerden bazıları. Kapağa cümlesi taşınan bu yazılarla çok güzel röportajlar yapılıyor. Soruları ise Sümeyye Özgen hazırlıyor.
Sümeyye Özgen derginin yayın koordinatörlerinden. Her yıl dergi fuarında standını özenle hazırlamasıyla ve okurlarla kurduğu nazik iletişimiyle tanıyoruz kendisini. Aynı standı paylaştığı Diyanet’in süreli yayınlarından sorumlu Mahir Kılınç da bu işin ne kadar değerli olduğunu bilenlerden biri.
Derginin neredeyse her sayısında Güven Adıgüzel’den bir yazı yer alıyor. Güven Adıgüzel her yazısında okurunu hayrete düşürmeyi ve edebiyatın tüm inceliklerini büyük bir rahatlıkla kullanmayı başarıyor. Her seferinde aynı kaliteye, başka lezzet katıyor.
Hüseyin Akın’ın bir solukta okunan şeker gibi yazılarını ise Ahmet Enis Gürcan çizimleriyle süslüyor. Derginin beni en çok heyecanlandıran sayfaları genelde onlar oluyor.
Canan Olpak Koç, her sayıda önemli bir yazarı titizlikle inceliyor. Fatma Ünsal çok akıcı etimoloji yazılarıyla zihnimizi kurcalıyor. Ahmet Melih Karauğuz dijitalleşme odaklı yazılarıyla bizi gerçeğe yaklaştırıyor.
Tüm sayfalarını anlatamam derginin, tadı kaçar. Ama içime sinmeyen iki şeyi söylemek isterim.
Birincisi derginin takdim yazıları yok. Belli ki editörler böyle tercih etmiş ama bence bu atlanabilecek bir sayfa değil. Dergiyi dergi yapan onun başyazılarıdır. İkincisi de dergide neredeyse hiç şiir yok. Bu kadar güzel bir edebiyat dergisi, okurunu şiirden mahrum bırakmamalı.
Yine de Geçerken benim gözümde hâlâ, son zamanlarda gençler için hazırlanan en güzel edebiyat dergisi. Bütün kütüphanelerde, ilgili sivil toplum kuruluşlarında, dergi abonesi olan okullarda bulunması gerekiyor.
Geçerken’den uzun uzun bahsettim ama belki daha önce denk gelmeyen vardır. Yazılarımı takip eden dostların arasında dergi takipçisinin çok olduğunu biliyorum, bu yazıyı da o yüzden yazdım. Öğrenci bir okuruma bir yıllık Geçerken Dergisi aboneliği hediye etmek isterim. Belki Diyanet İşleri Başkanlığı da abonelik hediye eder, bu sayı büyür. enesbatman@karar.com adresime iletişim ve adres bilgilerini gönderen dostlara dönüş yaparım.
Bu haftalık bu kadar. Görüşürüz haftaya.