Dağıldı. Dikkatimiz, ümidimiz ve neşemiz. Dalga dalga yayıldı dalgınlık, içine daldık, darıldık.
Kime sorsam dikkat eksikliğinden yakınıyor, kime baksam dalgın görünüyor. Birçok sebebi vardır elbet, insanın içi ve dünyanın derdi bitmiyor.
İnsan her geçen gün daha fazla uyarıya maruz kalıyor. Teknoloji geliştikçe haberler, küreselleşme arttıkça da haberlerin önemi artıyor. Dünyanın her yerindeki her haber, her an, herkese duyurulmaya çalışılıyor. Teknoloji geliştikçe ulaştığımız insan sayısı da artıyor, onların şahsi haberleri de listeye ekleniyor.
Yüz yıl önce yaşayan birinin hayatı boyunca görmediği kadar insanla tanışıyoruz. Yüz yıl önce yaşayan birinin hayatı boyunca duymadığı haberi birkaç gün içinde duyuyoruz.
Bir de reklamlar var tabii, her an her yerde onlarla boğuşuyoruz. Otobüs duraklarında, metro kapılarında, üst geçitlerde, şehir ekranlarında, sokak direklerinde, bina duvarlarında, mobil uygulamalarda, televizyonlarda, bilgisayarlarda… Bir günde kaç reklam gördüğünü sayabilen var mı?
Her an mezar taşı okur gibiyiz, nasıl dağılmasın dikkatimiz?
Bilgi bombardımanı ve reklam gürültüsü altında akıl sağlığımızı korumaya çalışıyoruz. Dünyanın küçüldüğü, artık her yerin bizi ilgilendirdiği söyleniyor. Sonra her yerden kötü haber geldikçe umudumuz kırılıyor.
Dünya küçüldükçe acısı büyüyor.
Neyse ki Murat Menteş imdada yetişiyor:
“Allah'ım kaderimi sen yazdın sen bilirsin
kalbim oyuncak mı ne, ne kolay kırılıyor?
'deplasmandır bu dünya' diyor albino şeyhim
plasebo yutturuyor bana depresif doktor.
Allah'ım kaderimden şikayetçi değilim
aksine bahtiyarım evrende bana da rol
verdiğin için şahsen, Allah'ım bizler senin
falsolu kullarınız, n'olur bizden razı ol.”
Dünya giderek daha zorlu bir deplasmana dönerken plasebodan başka ilacımız yok.
Bilmiyorum ne o; bir selam mı yoksa bir şarkı mı? Bilmiyorum nerede o; bir çiçekte mi, ağaçta mı? Aşkta mı yoksa dostta mı? Yolda mı durakta mı? Bilmiyorum nasıl o, sakin mi yoksa coşar mı?
Bir yerde, bir şekilde ve bir şey o. Bulmak lazım onu.