Çıkmış Sorular

Enes Batman

“Sorular vardı, cevapları çok şıktı ama giyemedim, birini bile giyemedim”*

Bu hafta sınav haftası. Liselere giriş sınavı geçtiğimiz hafta sonu yapıldı, üniversiteye giriş sınavı ise bu hafta sonu yapılacak. Öte yandan üniversitelerin de birçoğunun sınav haftası. Yani yaklaşık 12 milyon öğrenci için bu haftanın gündemi sınav. Peki bu gündem her yıl bu dönemlerde gelip geçen sonra da silinip giden bir gündem mi?

Geçtiğimiz hafta sosyal medyada korkunç fotoğraflar gördük. Aileler, çocuklarının boyuna ulaşan kitaplarıyla verdikleri pozları gururla paylaşıyordu. Fotoğrafın korkunçluğunu büyütense şu:
Bu durum neredeyse hiç kimseye korkunç gelmiyor!

Nasıl kabullendik bunu biz?
Ben üç yıl SBS’ye giren kayıp nesildenim, bu demek oluyor ki henüz altıncı sınıf öğrencisiyken yani 12 yaşındayken dershaneye gidiyordum. 12 yaşında bir çocuk sabah erkenden okula gidiyor, okuldan çıkıp dershaneye koşuyor. Akşam eve gelince de ödevlerini yapıyor. Bunu nasıl kabul ettiniz, bize bu zulmü nasıl reva gördünüz?

O dönem, tiyatroya merak salmıştım ve dershaneden sonra eğitimlere, provalara gitmeye çalışıyordum. Tabii ki ikisi bir arada olamadı ve “okulu bırakamayacağım için” tiyatroyu bırakmak zorunda kaldım. Bir sanatla uğraşıp kendime ve ülkeme bir şey katabileceğim vakitlerde ezber yapıp test çözüyordum.

Bu sistemi üreten, onaylayan herkesten şikayetçiyim. Hatta eli büyütüyorum, bu sisteme itiraz etmeyenlerden de şikayetçiyim. Bizi, daha küçücük çocuklarken boyumuz kadar test kitapları çözmeye mecbur bırakanlarla kavga edeceğim! Tekil konuştuğuma bakmayın, milyonlarca öğrenci adına söylüyorum bunu.

Çocukluğun harcanması yetmiyor, gençliğin de harcanması gerekiyor tabii. Kendi cümlelerini kuramayan, düşüncelerini doğru düzgün ifade edemeyen ve devamlı yakındığınız gençlerin sorumlusu bu saçma test sisteminiz olabilir mi acaba? Ortalama bir anadolu lisesi öğrencisi sınav hazırlık süreci boyunca kaç test sorusu çözüyor, tahmininiz var mı? Lütfen çevrenizdeki öğrencilere sorun bunu, cevaplar karşısında ürpereceksiniz.

Bir sınav öğrencisi profili var, hemen aklınıza gelmiş olmalı. Şöyle oluyor genelde, ani kilo almış veya vermiş, yüzü bol sivilceli, saçı başı dağınık ve genelde uykusuz. Türkiye’de iyi bir bölüm kazanmak için gençlikten feragat etmek gerekiyor. Nesillerin kendini geliştirememesi, sınavdan başka bir şeyle uğraşamaması sorununu bir yana bırakıyorum. Psikolojik destek almaya başlayanları da bir kenara bırakıyorum. Sadece şu soruyu gündeme taşımak istiyorum önce:
Her yıl sınav stresinden intihar eden kaç öğrenci var?

Sınava hazırlanan öğrencileri; bu sınavın kaderlerini belirleyeceğine, bundan sonraki tüm hayatlarının bu sınavda alacakları sonuca göre şekilleneceğine ikna edenler kim?

Edebiyat dersi adı altında yüzlerce yazar ve eserin ismini ezberletmeye çalışırken bu yazarları tanımaya ve okumaya zaman bırakmayanlar kim?

Resim-müzik-beden-rehberlik gibi dersleri test çözmeye ayıranlar kim?

Bizi harcayan, ömrümüzü çalan, sınavı hayatın merkezi gibi sunup bizi üç saatlik bir sınavla yargılayanlar kim?

Kaderi belirlemeyi bile sınava yükleyen bu şirk dolu dünyevi bakışı besleyenler kim?

Yıllardır bu sorunlarla karşı karşıyayız, artık deneme yapmayı bırakalım da çıkmış sorulara bakalım, bu sistemi sarsalım. Yeni sistemi eğitimciler bilir, ben öğrenci olarak onlara çıkmış soruları sunuyorum. İstediğiniz sorudan başlayabilirsiniz!

Sistem düzelene kadar üniversiteye hazırlanan öğrencilere şunlar söylenmeli:

Türkiye’de öğrencilerin ciddi bir kısmı mezun olduğu bölümün dışındaki alanlarda çalışıyor. Yani kazandığınız bölümle hayatınızın geleceği düşündüğünüz kadar ilgili olmayabilir.

Üniversiteler -her ne kadar öyle yapılmaya çalışılsa da- meslek yüksek okulu değildir! Bir meslek edinmek için değil, akademik düzeyde bir hakimiyet için okunur. Meslek, işin sonraki boyutudur. Üniversite, iyi maaş alınacak işe bakılarak seçilmez. İşinizle ilginiz birbirinden uzaksa zaten huzursuz bir ömür sürdürürsünüz.

Önemli olan daha yüksek sıralama yapmak değildir, uygun bölüme gitmektir. Size uygun bölüm yapabildiğiniz en yüksek puana göre seçilmez; ilginize, kişiliğinize göre seçilir.

Ve en önemlisi: Ölüm diye bir şey vardır!

Bu son maddeyi ben çok acı bir şekilde öğrendim. Bizim girdiğimiz yıl YGS sonuçları biz okuldayken açıklanmıştı. Hedeflediğim bölüme yeten bir puan almıştım fakat sevinemiyordum. Çünkü okula ambulans gelmişti, sonuç karşısında bayılan arkadaşımızı hastaneye kaldırmak için…

Birçok arkadaşım için zor anlardı. İyi puan alanlar da ayıp olmasın diye sevinçlerini içlerinde yaşıyolardı. O gün birçoğunu teselli edip eve gittim. Artık özgürce sevinebilirdim, hayal ettiğim bölümü rahatça kazanmam için yeterli puanı aldım sayılırdı.

Bir saat sonra dedem öldü.

Evet böyle söylenir bu, birden. Sonra, okulda teselli ettiğim arkadaşlarımdan birini aradım ve bir anda hepsi birlikte bana teselliye geldiler. Ne sınavın, ne de başka bir şeyin önemi kalmamıştı. Susup oturmuştuk birkaç saat boyunca.

Masada ölüm varsa geri kalan her şey bir dağınıklıktan ibarettir.

Sonra başka bir arkadaşımız sonuçlar açıklandıktan bir süre sonra rahmetli olmuştu ve tekrar sarsılmıştık. Bu kadardı işte. O da muhtemelen önündeki 50-60 yılı belirleyecek sınava girdiğini düşünüyordu. Oysa ölüm sürprizdi.

Elbette sınav önemlidir fakat sınavın olduğu masada ölüm de var. Hayat, ölümle tanımlanır; sınavla değil. Hayatın merkezine sınavı koymak, hayatı ilahi bir sınav olarak yaşamaya imkan vermez.

Sınav, dünyevi bir kariyer hedefi olarak her yıl milyonlarca gencin önüne konuluyor ve gençliğı çalıyor. Sınav kaldırılsın demiyorum fakat sınavın bu kadar “can alıcı” olarak sunulmasının önüne geçmek zorundayız. Yeteneklerin en rahat açığa çıkacağı yıllar, test kitaplarının arasında solup gidiyor. Buna bir dur demezsek nesiller boyu kaybetmeye devam edeceğiz.

“Ben bir zaman kaybıyım, beni boşver hocam
Düşlerimden geçenleri kitaplarda bulamıcam
Hangi deniz nereye dökülüyor bana ne
Ben içimde boğulurken”*

***

Yazının girişindeki alıntıyı Nil Karaibrahimgil-Yaş 18, sonundaki alıntıyı ise Feridun Düzağaç-Boş Ders şarkısının sözlerinden aldım.

Sınava girecek arkadaşlara başarıdan önce “başarı” kavramını sorgulayabildikleri bir ömür dilerim. Hayatlarındaki birinci gündemin her zaman “gerçek sınav” olmasını, dünyevi sınavlara hazırlanırken de “sınavda çıkmayacak sorular”ı kaçırmamalarını umarım.


Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.