Anayasa Mahkemesi’nin eski başkanı Sayın Haşim Kılıç’la 367 ve YSK kararını konuştum:
Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Haşim Kılıç dünkü görüşmemizde, son YSK kararını değerlendirirken “Başka mahallede çekilen acıları görememek insan onuruyla bağdaşmaz” diye konuştu. Sayın Kılıç’ın sözlerini aşağıda yazacağım fakat sorunu tam olarak ortaya koyabilmek için önce AYM’nin ünlü “367 Kararı”nı hatırlamalıyız.
***
Anayasa Mahkemesi’nin demokrasi ve hukuk tarihimize kara bir leke olarak geçen “367 Kararı” on üç yıl sonra YSK’nın İstanbul seçimlerini iptal kararı ile gündeme geldi.
- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, YSK’nın hukuken savunabilir hiçbir yanı olmayan kararına şu sözlerle tepki gösterdi:
“Anayasa Mahkemesi’nin 2007 yılındaki haksız ‘367 Kararı’ karşısında ne hissettiysem, başka bir yüksek mahkeme olan Yüksek Seçim Kurulu’nun dün aldığı kararı duyunca aynı duyguları yaşadım. Yazık, bir arpa boyu yol alamamışız.” (7 Mayıs)
YSK’nın İstanbul seçimlerini iptal kararının “367 Kararı” ile aynı olduğunu söyleyen tek isim Sayın Gül değil. 2008 yılında yazdığı özgürlükçü rapor ile AK Partinin kapatılmasını engelleyen eski Anayasa Mahkemesi raportörü Prof. Dr. Osman Can da aynı düşüncede:
“367 hukuksuzluğu bu kadar ağır değildi. En azından işleyen bir çok kurum ve usul vardı, siyaset alternatif üretebilmişti.” (6 Mayıs)
Hal böyle olunca önce, 7 Mayıs 2007 tarihinde “367 Kararının” altına attıkları imza ile Anayasa Mahkemesi’nin sırtından ebediyen atamayacağı bir kamburun oluşmasını sağlayan, yüksek yargıçlardan bugüne kimler kalmış diye AYM’nin resmi sitesine baktım.
AYM’de o tarihlerde görev yapan yüksek yargıçlardan sadece bir isim kalmış.
O gün verdikleri ayıplı karar ile yargıya duyulan güveni kökünden sarsan, adalet duygusu ve hakkaniyet ölçüsüne olan inancın yitirilmesine sebep olan “o yüksek yargıçlardan” kimse yerinde yok, emekli olmuşlar. Ama AYM yerinde. Ve bugün “hukuk kullanılarak demokrasi nasıl devreden çıkartılır” sorusuna örnek olarak hep “367 Kararı” gösteriliyor.
Yüksek Mahkeme 7 Mayıs 2007’de verdiği “367” ayıplı kararının gerekçesini elli sekiz gün sonra açıklayabilmiş. AYM Başkanı Tülay Tuğcu’nun da içinde olduğu bazı üyeler 367 başvurusunun görüşülmemesi gerektiğini, Meclis kararlarının Anayasa Mahkemesi’nin denetimi dışında olduğunu söylemişler.
Hatta Taha Akyol, CNN Türk’te katıldığı programda “Bazı Anayasa Mahkemesi üyeleriyle görüştüm. 367 şartını çok gereksiz bulduklarını söylediler. Ancak aynı üyeler 367 kararına imza attılar” sözleriyle şaşkınlığını dile getirmişti. (16 Haziran 2007)
AYM’nin on bir üyesi arasında “367” garabetine karşı çıkan, bunun hukuksuz olduğunu söyleyen sadece iki isim oldu: Sacit Adalı ve AYM Başkanvekili Haşim Kılıç.
Haşim Kılıç karşı oy gerekçesinde AYM’nin bu hukuksuz kararı baskı altında aldığını tarihe şu sözlerle not düşmüş:
“Mahkemenin kendi istekleri doğrultusunda karar verememesi halinde ülkenin bir iç çatışmaya sürükleneceği biçimindeki ifadeler, yargıcın vicdani kanaatinin oluşmasını doğrudan hedef alan bir eylem biçimidir. Ne yazık ki karar öncesi kimi kişi, kurum ve mercilerin mahkemeyi etkilemeye dönük söylem ve davranışlarını onaylamak mümkün değildir. Çatışma çıkacağı tehdidi ya da ülkeyi koruma adına yapılan açıklamalar oluşacak karara dönüktür. Hukuku korumaya yönelik bu düşünceler sadece tarihe not düşmek adına yazılmıştır.” (7 Mayıs 2007)
Sayın Kılıç’ın üstü kapalı olarak atıfta bulunduğu ifadeler CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a ait:
“Türkiye Anayasa Mahkemesi’nin kararını bekliyor. AYM 367’e gerek yok derse Türkiye çok tehlikeli bir çatışmaya sürüklenir. Bu tablo ağır bir tablodur.” (30 Nisan 2007)
Sayın Kılıç 2007 gibi Türkiye’de statükonun hakimiyetinin ağır olduğu bir dönemde cesaretle 367 garabetine karşı çıktı. Yüksek Mahkemeye baskı yapıldığını tarihe not düştü.
Antidemokratik parti kapatma kararlarının karşısında dimdik durdu. Türkiye’nin gündemini belirleyen davalarda oyu hiç tartışmasız demokrasiden, hukuktan yana oldu.
Sayın Gül’ün 367 kararını gündeme getirmesi üzerine ben de Sayın Haşim Kılıç’ı aradım ve sordum:
* 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, YSK’nın iptal kararını 367 kararına benzetti. İki karar arasında benzerlikler var mı?
“Sayın Gül’ün Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında TBMM’nin ilk turdaki karar yetersayısı olan 367 milletvekilinin oyunu alması kuralının, Meclisin toplanması için de bu miktarda yetersayı aranması gerektiği yolundaki düşünceden kaynaklanan bir sorundu. AYM bu düşünceye katılarak Mecliste yapılmış olan Cumhurbaşkanlığı seçim turlarını iptal etti. AYM yaptığı bu yorumla Anayasa’nın 102. Maddesini adeta değiştirdi. Dayanılan 102. Madde amacından saptırıldı. Daha sonra hem Anayasa’nın ilgili maddeleri değiştirildi hem de arkasından erken seçime gidilerek Cumhurbaşkanlığı sorunu çözüldü. Kısaca olay bu.
Yargı organlarının tarafsız ve bağımsızlığı siyasi içerikli davalarda daha bir önem kazanır. Yargının yüzyıla yaklaşan geçmişinde baktığı siyasal içerikli davalarda sicilinin hiç de iyi olmadığı açıkça görülür. Yakın tarihten örnek vermek gerekirse, AK Parti kapatma davası dahil olmak üzere siyasi parti kapatma davaları, başörtüsü yasağı kararları, 367 kararı, Sayın Tayyip Erdoğan’ın okuduğu bir şiirden dolayı siyaset dışı kalmasını sağlayan karar, Balyoz, Ergenekon davaları ve nihayet YSK kararının toplum hafızasında izleri kolay kolay silinmeyecek davalardan olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Siyasal içerikli bu davaların ‘ortak paydası’ yargının bağımsız ve tarafsızlığını koruyamamış olmasıdır.”
“Kimlik değerleri üzerinden yürütülen siyasetler toplumu siyasallaştırdı ve kutuplaştırdı. Yargı kurumları da buna paralel olarak siyasallaştı. Sayın Gül yargının bağımsız ve tarafsız olmamasından dolayı 367 kararında çektiği acıyı YSK’nın iptal kararında da hissettiğini ifade ediyor. Kararların ağırlığı farklı olabilir. Ancak, kendisine yapılan haksızlığın bugün başka birine yapılmış olmasından acı duyması, saygıyı hak eden insani bir refleks olarak değerlendirilmelidir.
Başka mahallede çekilen acıları görememek insan onuruyla bağdaşmaz.”
* Peki siz YSK’nın iptal kararını nasıl değerlendirdiniz?
“YSK İstanbul seçimini iptal etmekle Anayasa’nın 79. Maddesinin kendisine verdiği “hakemlik” görevini yerine getirmemiştir. Verdiği kararın gerekçesi kamu vicdanını sükûnete kavuşturmamıştır. YSK’nın il ve ilçe seçim kurulları hakkında suç duyurusunda bulunması esasen YSK’nın kendisinin suçluluğun ikrarından başka bir şey değildir. Çünkü seçimin sağlığından sorumlu YSK’dır.
YSK görevini ihmal etmekle kalmamış milyonlarca insanın seçme hakkını kullanılmaz duruma sokmuştur. Karardan çıkan sonuç:
Birincisi yargı organlarının tarafsızlık ve bağımsızlık sorununun ağırlaşarak devam ettiğini göstermektedir.
İkincisi ise çok ciddi bir ‘seçim güvenliği’ sorununun ortaya çıktığını göstermiştir. Gelecekte yapılacak seçimlerin güvenliği ile ilgili endişe ve kaygılara ivme kazandırmıştır.”
Haşim Kılıç’ın değerlenmeleri böyle, siz ne dersiniz?
Bir arpa boyu yol gidememişiz diyen Sayın Gül haksız mı?