Güven duyulan bir yargı, ekmek kadar su kadar, nefes almak kadar önemli. Çünkü bir devleti ayakta tutan, bir devleti güçlü kılan en temel unsur adalettir. Adaletin olmadığı yerde zulüm var demektir.
Peki, ne demek yargıya güven? Şu yargının tarafsız olması, adil yargılanma hakkının olması.
Peki, yargının tarafsızlığına neden ihtiyaç vardır?
Adaletin sağlanması ancak ve ancak yargının bağımsızlığı ile mümkündür de ondan. Bir hukuk devletinde olması gereken yine en temel unsur, ülkenin “adalet dağıtıcılarının”, “adalet sağlayıcılarının” kesin olarak siyasal tarafsızlığa riayet etmeleridir. Yargı kurumun bağımsızlığı, yargıçların siyaset kurumları, devlet kurumları gibi yargının üzerinde güç kullanmalarının önüne ancak yargıya sağlanacak tarafsızlıkla mümkün olabilir.
Yargıda güven sorunu bugünün sorunu değil. Geçmiş tarihimize baktığımızda vatandaşına sıklıkla “pardon” diyen bir yargımızın hep var olduğu görülür.
İşte tam da bu yüzden, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün, yargıçların katıldığı Yargı Reformu Strateji Toplantısı’nda söylediği şu söz oldukça kıymetliydi:
“Yargının lügatinden ‘pardon’ sözünü sileceğiz.”
Sadece yargının lügatinden “pardon” sözü silinsin, bu ülkenin adalet sorunu diye bir meselesi kalmaz.
Yargı reformu adına yüzlerce maddeye gerek yok, Sayın Bakan sadece bunu gerçekleştirsin, başka hiçbir şey yapmasına gerek yok...
Sayın Gül’ün vaat ettiği “güven veren ve erişilebilir bir adalet sistemi” ancak böyle gerçekleşebilir.
Bakan Gül’ün önceki gün “geçmiş adalet bakanları” ile yaptığı toplantı bu bağlamda oldukça önem kazanıyor.
Sadece AK Parti hükümeti döneminde bakanlık yapmış isimler ile değil siyaset üstü davranarak geçmiş hükümetler döneminde adalet bakanlığı yapan Oltan Sungurlu, Hikmet Sami Türk, Hasan Denizkurdu, Aysel Çeliker gibi isimlerin davet edilmesinin takdire şayan olduğunu söylemek isterim.
Mevzu “hukuk” olunca, mevzu “adalet” olunca, iktidar partisinin dışından isimlerin çağrıldığını duyunca mutlaka “çay kahve” muhabbetinden öteye geçildiğini düşünüp biraz kulak kabarttım.
Kişiler şahıslar üzerinden değil, temel adalet sorunlarına değinilen toplantının konu başlıkları anladığım kadarıyla şöyle:
- Yargıya güven sorunu var.
- Yargıdaki kalite sorunu var.
- Yargının bağımsızlık ve tarafsızlık sorunu var.
- Son dönemde iyice artan adalet sorunları var.
- Cumhurbaşkanlığı sistemindeki problemlerinin giderilmesi gerektiği...
- Çok kolay tutuklamalar yapıldığı, bu sorunun ülkenin hukuk devleti ilkesine zarar verdiği...
“Yargıya güven sorununun, yargının bağımsız olmadığı sorununun son sekiz yılın meselesi olduğununun” söylenmesi üzerine eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin “bunun büyük bir haksızlık olduğunu, meseleye böyle bakılarak sorunun çözülemeyeceğini” dile getirmiş. Özetle şunları söylemiş:
“1960, 1970, 1980, 1997’de sivil siyasete antidemokratik müdahaleler olduğunda yargı ne kadar bağımsızdı. Yargıya güven var mıydı? 2002’de bir siyasi liderin seçimlerin dışına itilmesi ne kadar hukuki idi. 27 Nisan muhtırasından sonuç alınamadığında, devreye giren Anayasa Mahkemesi ve ortaya attığı 367 garabeti hukuki miydi, siyasi miydi? Siyasete soyunmuş bir yargı yok muydu? Uzak tarihten yakın tarihten pek çok örnek verilebilir. Herkes kendi dünya görüşüne uygun değerlendirmeler yapıyor, bu da anlaşılabilir bir şey. Ancak yargıya güven sorunun çözülmesi için ortak bir platforma, bir hakeme ihtiyaç var. Yargı bağımsız denildiğinde yargı bağımsız olmuyor, yargının itibarı da artmıyor. Yargımızın ne kadar sorunlu olduğuna hakemliği İnsan Hakları Sözleşmesi yapsın, AİHM yapsın, Avrupa Konseyi’nin yargısal süreçleri izleyen komitelerinin hazırladığı raporlara bakalım. Bunlar referans kurumlar. Buralara bakarak yargıdaki sorunları büyük ölçüde çözebiliriz.”
“Yargı sorununun son sekiz yılın değil, son on yılın değil, 400 yılın bir sorunu olduğunu” dile getiren eski Adalet Bakanı ve TBMM Başkanı Cemil Çiçek özetle şunları söylemiş: “Sorular üzerine kafa yormaya çalışıyorum. Çünkü bir ülkede hangi sorunun olduğu o konuya dair soru sorulmasıyla başlar. Bir mesele dair ilk soru 10 önce sorulmuşsa o 10 yıldır sorun demektir. Hakeza 30 yıl önce ‘ne oluyor’ diye sorulmuşsa o mesele 30 yılın sorunu demektir. Bu ülkenin adalet sorunu üzerine ne kadar zamandır soru soruluyor, 400 yıldan beri. Osmanlı’da Kanuni’den sonra eski şatafatlı günler geri gelir mi diye tartışılmaya başlanmış. Bakın Koçibey Risalesine, Katip Çelebinin Siyasetnamesine ve o dönemlerde yazılan başka siyasetnamelere. Bunların tamamında sorun adliyeler gösterilir ve ‘adliyelerin ıslah’ edilmesi gerektiği yazar. Devletin bozulmasının sebebinin rüşvete bulaşmış kadılar ve işin ehline verilmemesi gösterilir. Meteoroloji hata yapabilir ancak yargı hata yapamaz. Devlet adalet konusunda hata yapamaz. Bizim yargımızın en büyük sorunu ideolojik bağnazlıktır. Yargının siyasallaşmamalıdır. Yargının ideolojik bağnazlıktan kurtulması lazım. Yargıçların iyi bir eğitimden geçmesi gerekiyor. Hüküm veren hakimlerimiz Türkçe bilmiyor. Hukuk eğitimi üzerine düşünmemiz gerekiyor. Hukuk fakültelerinin asgari 5 yıla, birinci senesinde de mutlaka Türkçe’nin ders olarak okutulması gerekiyor.”
Cemil Çiçek’in Adalet Bakanlığı döneminde 2008’de hukuk fakültelerinin 5 yıla çıkartılması konusunda bir hayli çaba sarf ettiğini o tarihlerdeki medya haberlerinden görebilirsiniz.
Asıl önemli husus ise şu: Adalet Akademilerinin mutlak surette açılması gerektiği önerilmiş Bakan Gül’e...
Önceki günkü toplantıya dair edindiğim bilgiler böyle.
Dediğim gibi, Sayın Bakan sadece yargıçlara verilecek kararlarda adalet sağlanacak bu ülkenin vatandaşlarına ‘pardon’ denmesinin önüne geçmiş olsa... Bu ülkede tarihi bir şey gerçekleştirmiş olur.