“………. yargı bağımsızlığının fiilen ortadan kalktığı bir dönem…”
Yukarıdaki cümle Yargıtay eski Başkanı Ali Alkan’a ait. T24 sitesinden Hazal Özvarışlı’ya verdiği mülakatta yer alıyor.
Noktalı yerde Ali Alkan’ın kendi hükmünü belirten bir tarih yer alıyor.
Çok değil, daha dört beş ay öncesine kadar yargının önemli kurumlarından birisinin başında, hatta en önemli kurumlarından birisine başkanlık yapmış birisinin ‘yargının’ sorunlarına dair söyleyecekleri de söyledikleri de oldukça kıymetlidir.
Ali Alkan diyor ki…
“….. yargı bağımsızlığının fiilen ortatan kalktığı bir dönem…”
Böyle bir dönem var elbette.
Ama bu ‘dönem’ konusunda Ali Alkan’la hemfikir olmayanların sayısı hayli fazla olduğuna inanıyorum.
Nasıl mı?
Bakın Sayın Alkan’ın bu cümlesini, yazalım bir kağıda ve 15 bin hakim savcıya verelim, boşluklu yere cümleye uygun bir zaman kipi koymalarını isteyelim.
Sizce nasıl bir sonuç çıkar?
Hadi ben söyleyeyim.
15 bin hakim, savcının 5 bini Sayın Alkan’ın kullandığı zaman kipini kullanır ve o boşluklu yere ‘Şimdi’ diye yazar.
Evet, cümle ‘şimdi’ diye başlıyordu.
Sayın Alkan’a göre ‘şimdi’, yargı bağımsızlığının fiilen kalktığı bir dönem!
Peki, geride kalan 10 bin hakim ve savcı cümleye nasıl başlardı?
Eğer, içinde bir Erdoğan nefreti yoksa, kronik bir AK Parti muhalifi değilse bu soruya dürüstlükle 2010- 2014 arası diye rahatlıkla yazardı.
2010–2014 yılları arası…
Yargı bağımsızlığının askıya alındığı, akıl almaz, vicdan kabul etmez hadiselerin yaşandığı, hak ve adalet dağıtması beklenen hakim ve savcıların hak ve adalet arayışına çıktığı, kendi canlarının derdine düştükleri bir dönem.
Bunun böyle olduğunu, son 4 yılda yargıya olan güvenin yüzde yirmi beşlere düştüğünü, bu ülkenin yargıçları dillendirdi.
Hatırlayın…
YARSAV’dan ayrılarak Yargıda Birlik Platformu’nu kuran, kendisini sosyal demokrat, laik, Atatürkçü ve CHP’li olarak tanımlayan Abbas Özden, konuştuğu her platformda, verdiği her mülakatta, çıktığı her televizyon programında bir yargı mensubu olarak yargıya asla güvenmediğinin altını çizdi.
Yine bu 2014 HSYK seçim sürecinde…
Yargının ‘cemaat’ tarafından ele geçirildiğini, kendilerinden olmayan yargıçların fişlendiğini, kritik yerleri ele geçirmek için başvurdukları gayriahlaki yöntemleri, Gülen’in talimatıyla blok halde hareket eden Yargıtay’daki 160’lıkları öğrendik.
Şu tanıma bakar mısınız?
Yargıtay’daki 160’lık blok!
Ağlar mısın, güler misin?
“Yargı elden gidiyor” diyerek ülkeyi tımarhaneye çevirdiler.
Korsan bildiri dağıtanı mı ararsın…
Emniyeti basanını mı?
Ülkenin cumhurbaşkanını tehdit edeni mi?
Yargıçlarının yaptığı bütün hukuksuzluklara “Biz varız korkmayın” diyerek arka çıkan HSYK’sını mı?
Hatırlayın o dönem İbrahim Okur’un, Ahmet Hamsici’nin yaptığı, bu ülkenin siyasetini tehdit eden, bağımsız yargıçlarına sopa sallayan açıklamalarını…
HSYK’sıyla, Yargıtay’ıyla, Danıştay’ıyla çökmüş, kokuşmuş, iradesini Pensilvanya’ya teslim etmiş bir çetenin, bütün yargıyı, tehdit ve şantajla esir aldığı bir yargı ve adalet sistemi…
Şimdi…
Böylesi bir ‘dönem’ yargı bağımsızlığının fiillen kalktığı bir dönem olmuyor da…
Soruyorum Sayın Ali Alkan’a…
Şimdi, yargıya olan güveni yeniden tesis etmeye çalışan, kararlarını Pensilvanya’nın ne dediğine değil, hukuka, adalete, yasalara bakarak veren HSYK’sı ile yargı bağımsızlığı fiilen kalmış oluyor öyle mi?
Sayın Ali Alkan, son 4 yıllık süreçte yargı içinde bir tuhaflık, gariplik yok muydu, hakikaten?
Hiçbir şey dikkatinizi çekmedi mi?
Sayın Alkan, HSYK’ya Yargıtay’dan gönderilecek üye seçiminden bir gün önceki yazdığım yazıyı hatırlıyor musunuz?
Siz HSYK’ya göndereceğiniz 3 asil 3 yedek üyenin seçimini Yargıtay’da 23 Eylül 2014 tarihinde yaptınız. Ben de 22 Eylül’de bir yazı yazdım. O yazıyı gayet iyi hatırlıyor olmalısınız.
Yargıtay’da göstermelik bir seçim yapılacağını, dolayısıyla adet yerini bulsun diye bir sandık kurulacağını, HSYK’ya gönderilecek üyelerin kimler olduğunu sırasıyla yazmıştım.
Bir riskti sandıktan çıkacak isimleri yazmak. Yazdım. Ve o liste aynen çıktı, bir isim değişikliği ile. Sonra o ismin neden değiştiğini de yazdım.
Şu Yargıtay seçimlerini bir açıklasanız? 16 yargı üyesinin yarıştığı seçim atmosferinde 6 üyenin birebir çıkma ihtimali nedir? O gün ve öncesinde neler yaşandı? Bu olay tuhaf mıdır? Yoksa normal midir?
Ne düşünüyorsunuz?
Hakikaten ‘yargı bağımsızlığı’ sizin için ne anlam ifade ediyor?
Valla bunları sorardım kendisine…
Kafamda Ali Alkan’ın yanıtlamasını istediğim pekçok soru var, aslında.
Sayın Alkan, Hazal Özvarışlı’ya verdiği mülakatta çok önemli şeyler söylüyor?
Ama zamanlama hatası var. Zamanlama darken, dönemleri karıştırıyor Sayın Alkan.
Yargı bağımsızlığının fiilen kalktığı dönem konusunda da, talimatla hareket eden hakim ve savcılar konusunda da… Olağanüstü bir dönemde yaşıyoruz darken de, yargının büyük bir yara aldığını söylerken de…
‘Dün’ ve ‘Bugün’ kavramlarını karıştırıyor.
Mesela, yargının dizayn edilmeye çalışıldığını, taleplerin geldiğini, kendisinin de bununla mücadele ettiğini ama sonuç alamadığını söylüyor.
Ama taleplerin kimden geldiği sorusuna verdiği bir cevap yok.
Kim bunlar, nasıl talimatlar? Cevap yok.
Geçiştiriyor, “Yargı bağımsızlığla bağdaşmayacağını söyledim ya” diyerek.
Sayın Alkan’a göre Celal Kara, Muammer Akkaş ve Süleyman Karaçöl gibi isimler ‘yargısal görevleri nedeniyle’ yargılanıyor!
HSYK seçimleri de demokratik bir seçim olmamış!
Sayın Alkan!
İbrahim Okur’lu yargı, HSYK acayip demokratikti, fıstık gibiydi, maşallah değil mi?
Cemaatten olmayan hakim ve savcıların, “dansöz oynattı”, “tef çaldı”, “içki içti”, “adliyede kadın sattı”, “otelde basıldı” gibi gerçeklikle uzaktan yakından alakası olmayan iftiralarla, ithamlarla sicillerinin bozulması, hukuki çerçevedeydi falan…
24 saatte karar verilip başkanı olduğunuz Yargıtay’a gönderilen 160 üyenin seçimi de acayip hukukiydi, acayip bağımsızdı falan…
Bari çıkıp konuşarak, bir kez daha kendinizi hatırlatmasaydınız da ‘yargı bağımsızlığının fiilen kalktığı’ o ‘dönemi’ hatırlamasaydık vesselam.