MHP lideri Devlet Bahçeli, düne kadar 'terör işbirlikçisi, FETÖ’nün piyonu' diye ağır ithamlarda bulunduğu, 'Pensilvanya’dan talimat almakla' suçladığı Meral Akşener’e 'evine dön' çağrısında bulundu.
Dedi ki:
“Sayın Akşener’in çok kısa süre içinde evine dönmesi doğru ve tutarlı bir davranış olacaktır.”
Sayın Bahçeli’nin bu davetine Cumhurbaşkanı Erdoğan da destek verdi, şöyle dedi:
“Sayın Bahçeli’nin Akşener’e daveti en makul çizgide bir davettir. Temenni ederim ki birlik beraberliğin tesisine yönelik inşallah bir adım olabilir. Çünkü dağınıklıkta bir şey yok. Hele hele HDP ile, terör örgütleriyle el ele olmak, milli ve yerli olduğunu düşündüğümüz İYİ Parti’ye hiç uygun da düşmeyebilir.” (7 Ağustos) Bahçeli’nin daveti, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu davete verdiği destek, bu kez bir televizyon programında Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın’a soruluyor. O da şöyle diyor. Dikkatle okuyun lütfen:
“İYİ Parti’nin dayandığı sosyolojiye bakarsanız AK Parti ve MHP ile iç içedir. Burada daha AK Parti ve MHP’nin içinde olduğu Cumhur İttifakı’na yakın durması çok normal. Şimdi İYİ Parti’nin ayrı bir siyasi hareket olarak ortaya çıkması onun ve AK Parti ve MHP ile sosyolojik türdeşliğini ortadan kaldırmıyor. Devlet Bey’in çağrısı ‘sen gel doğal mecranda ak’. Cumhurbaşkanımız bundan sadece memnuniyet duyar.” (9 Ağustos)
Görüyorsunuz değil mi? Sosyolojik analizi. Meğerse İYİ Parti’nin dayandığı sosyoloji ile AK Parti ve MHP’nin dayandığı sosyoloji iç içeymiş. İYİ Parti’ye oy verenler “vatan haini” falan değilmiş… İYİ Parti’ye verdikleri oylarla teröre destek falan vermemişler! Aslında İYİ Parti kötü değil cici bir partiymiş ve yeri de Cumhur İttifakı’nın yanıymış!.
Aslında İYİ Parti ayrı bir siyasi hareket olarak ortaya çıkmış. Dış güçler, Pensilvanya destekli bir hareket değilmiş!…
Oysa çok değil bir yıl önce iktidar medyasında Sayın Akşener’e FETÖ’den soruşturması başlatılacağı haberleri çıkıyordu.
***
Bir siyasetçi dün ak dediğine bugün kara diyebilir. Sonuçta siyasi rekabette bunların hepsi anlaşılabilir. Ancak bunun bir dozunun olması lazım…
Asgari tutarlılık lazım.
Yüz yüze bakılacağını, yeri geldiğinde aynı masaya oturulabileceğini unutmamak lazım.
Elbette ki siyasetçiler arasında sert tartışmalar, atışmalar, polemikler her daim olmuştur. Dün de yaşandı. Yarında yaşanmaya devam edecek. Ancak şu bir gerçek ki siyasi tarihimizin hiçbir döneminde siyasetteki seviye bu kadar düşmedi. Bu kadar ağır ithamlar havalarda uçuşmadı.
Yüz yüze bakacak seviye her daim korundu.
Korunması da lazım.
Atatürk, İsmet İnönü, Celal Bayar, Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Alparslan Türkeş, Necmettin Erbakan, Turgut Özal… Kimler geldi kimler geçti siyaset sahnesinden. Bu siyasetçilerimizin hepsi birbirleriyle oldukça sert polemiklere girdiler. Tartıştılar. Siyaset sahnesinde sert rekabetler yaşandı. Ancak üslup seviyesi, yapılan suçlamalarda seviye bu kadar düşmedi. Siyasi nezaket, saygı sınırları bu derece aşılmadı.
Siyasi tarihimizde Erdoğan ve Bahçeli’nin birbirlerine yaptıkları hakaretlerin, aşağılamaların hatta suçlamaların başka bir benzeri var mıdır? Ben hatırlamıyorum. Kimsenin hatırlayacağını da sanmıyorum.
Ama bakın bugün ikisi de el ele kol kola siyasi kader birlikteliği içindeler.
Hal böyle olunca bu da normal kabul ediliyor olmalı. Olmalı ki, Dün miting meydanlarında Akşener’in “dokunulmazlığının olmadığı” hatırlatılıyordu, “hapse atılabileceği” tehditleri yapılıyordu. Akşener liderliğindeki İYİ Parti’nin “zillet ittifakının” parçası, “Pensilvanya’nın ileri karakolu” olduğu söyleniyordu, “zillet ittifakı da bela” demekti…
Bugün İYİ Parti’nin “yerli ve milli” olduğu ifade ediliyor.
***
E, o zaman sormak hakkımız değil mi: Dünden bugüne ne değişti?
Sayın Bahçeli ve Sayın Erdoğan’ın fikrini ne değiştirdi de İYİ Parti’nin “yerli ve milli” bir parti olduğuna karar verdiler?
Bu Pazar kurulacak sandıklardan Cumhur İttifakı yüzde 50+1 oy ile çıkacaklarını görselerdi, ciddi oy kaybı yaşamamış olsalardı İYİ Parti’nin “yerli ve milli” bir parti olduğunu söylerler miydi? “Teröre destek vermekle” itham ettikleri bir siyasi partiye ve liderine “eve dön” çağrısında bulunurlar mıydı?
Teröre destek vermiş birine “senin evin burası” denilir de “ev” açılır mı?
Siyasetçi manevra yapabilir, dün ak dediğine bugün kara diyebilir ama dün ak derken ertesi gün kara diyeceğini hesaplayarak kendisine manevra alanı bırakması gerekir.
O yüzden dilin kemiği yoktur ama siyasetçinin dilinde birazcık da olsa kemik olmalıdır.
***
Sayın Bahçeli’nin bu çağrısı ve Sayın Erdoğan’ın bu çağrıya verdiği desteği duyunca, İsmet Paşa’nın Ahmet Ağaoğlu ile arasında geçen konuşmasını ve “siyaset budur” sözünü hatırladım.
Daha öncede yazmıştım, yeniden hatırlamakta fayda var:
Merhum Adnan Menderes’in Bakanlarından Samet Ağaoğlu “Demokrat Parti’nin Doğuş ve Yükseliş Sebepleri” kitabında babası Ahmet Ağaoğlu’ndan şu hatırayı nakleder: Yıl 1931…
“Babam Serbest Fırka macerasından sonra İstanbul Üniversitesi’ne -o zaman Darülfünun- profesör olarak Ankara’dan ayrılırken İnönü’ye vedaya gidiyor, ‘Paşam, diyor, ne garip tecelli, dün bizi beraberce idama, hapse, sürgüne götürenlerin bir kısmı bugün sizin yakın arkadaşlarınız. Ben ise size karşı bir insan sayılıyorum.’
İsmet Paşa babamın yüzünü okşayarak cevap veriyor:
“Siyaset budur Ahmet Bey, siyaset budur!” (Sh.26)
***
Bugün de böyle diyorlar galiba: “siyaset budur!”
İlke, tutarlılık, ölçülülük hak getire!