Bir siyasi davanın, idam talebiyle yargılanan bir numaralı sanığı olarak burada bulunuyorum. Hakkımızdaki iddianameyi dinledik. Talep edilen cezaları öğrendik. Şimdi de usûl gereği bize söz verilmiş bulunuyor. Sizlerden tek bir ricam var: Sözlerimi kesmeden dinleyiniz. Karşınızda sizlerin şu anda tanıdığınız üniformayı 37 yıl şerefle taşımış, Türkiye’nin son yirmi yıllık tarihi içinde emsali görülmedik düşmanlıkların ve emsalsiz sevgi bağlılıkların hedefi olmuş, bu dünyanın bin türlü kahır ve mihnetinden geçmiş bir insan konuşuyor.
Ben ve arkadaşlarım ‘kanunların suç saydığı’ fiilleri işlediğimiz tespit edildiği için bulunmuyoruz. Suçumuz sonradan icat edilmeye çalışılmış, çöp sepetlerinden çıkartılmış kağıt parçaları delil yapılarak, insanlık dışı işkencelerle ifade ve itiraflar temin edilerek hazırlanmış, her noktası ciddiyet ve hukuki mesnetten mahrum şu iddianame ortaya konulmuştur. Bu iddianame baştan aşağı yalan ve iftiralardan ibarettir. Sayın hakimler, cumhuriyet tarihimizin en önemli davasına bakıyorsunuz; siz bizi yargılıyorsunuz tarih ise bizi olduğu gibi, sizi de iddia makamını işgal eden bu zevatı da yargılayacak ve hüküm verecektir. Ben de dahil 220 kişinin idamı 367 kişi içinde muhtelif ağır cezalar istenmektedir. Türk tarihinde hiçbir savcı bu kadar idam cezası talebinde bulunmamış, bu kadar mesnetsiz suçlamalarla bu derece sorumsuz bir iddianame tanzim etmemiştir.”
Tarih 14 Ekim 1981. Yer, tarihe 564 sanıklı MHP Davası olarak geçen duruşmanın yapıldığı Sıkıyönetim Mahkemesi. Konuşan ise idam talebiyle yargılanan MHP genel başkanı Alparslan Türkeş’tir.
Alparslan Türkeş’in “iddia makamını işgal eden bu zevat” dediği kişi ise Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığında görevli olan MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’nın 987 sayfalık iddianamesini yazan Nurettin Soyer’dir.
***
12 Eylül’den sonra gözaltına alınan MHP yöneticileri ve Ülkü Ocakları üyeleri tam bir yıl boyunca haklarında herhangi bir iddianame hazırlanmadan Mamak Cezaevi’nde tutulurlar.
Askeri Savcı Albay Nurettin Soyer sahte deliller üreterek, işkenceli sorgularla alınan ifadelerle hazırlamıştır bu iddianameyi. Mamak Cezaevi’nin C-5 bölümünde en vahşi yöntemlerle yapılan işkenceleri hiç kimse unutmadı.
Ülkücülerin hafızasında ve zihninde 12 Eylül karanlığının sembolü Albay Soyer’dir.
Tıpkı solcuların hafızasında kötülüğün sembolü olarak duran öbür darbeciler gibi.
***
12 Eylül’de bu ülkenin sağcısına solcusuna cezaevlerinde yapılan insanlık dışı işkencelerin yarattığı travmalar hala tazeliğini koruyor.
12 Eylül darbecileri en büyük darbeyi ülkenin gençlerine vurdu.
“80 darbesi gençliği yok etmiştir. Evet, çocuklar Marksistti, solcuydu ama okuyordu, çocuk ülkücüydü okuyordu. Hem de nasıl okumak. 80 darbesi istisnaları hariç, heyecansız, ülküsüz, sorumsuz, yarın endişesi olmayan, devlet, vatan, millet kavramlarından kopmuş bir gençlik yetiştirdi.” (Agah Oktay Güner, Darbeleri Araştırma Komisyonu, 2012)
Darbeciler “ihtilale müsait zemin hazırlamak için” toplumu sağcı –solcu diye kamplara ayırdılar. Toplum o gün bugündür kutuplara ayrılmış durumda. Bugünün kutuplaşmasının adı sağcı solcu değil sadece. 12 Eylül darbecilerinin topluma ektikleri kin, nefret tohumları hala boy veriyor, yaprak açıyor, boy boy büyüyor.
Vahim olanı, 12 Eylül darbecilerinin o gün hazırladıkları senaryolar ile “kardeşi kardeşe kırdırdıklarını” bildiğimiz halde, içimize saldıkları intikam duygusundan, rövanş hissiyatından bir türlü kurtulamıyoruz.
Parmaklarımız bir anda öfkeyle kalkıyor dur durak bilmeden, nefes almadan “o var ya” diye bağırmaya başlıyoruz.
Kenan Evren’ler, Nurettin Soyer’ler öldü gitti, ama yüreklerimize ektikleri kin, nefret, intikam duyguları hala tazeliğini koruyor.
Bakın CHP’nin İzmir Belediye Başkanı Adayı olarak gösterdiği Tunç Soyer’e babasından dolayı gösterilen tepkiye.
MHP Lideri Devlet Bahçeli grup toplantısında diyor ki:
“Siz kalkacaksınız, 12 Eylül’ü yargılayacaksınız, apoletlerini sökeceksiniz. Şimdi kalkıyorsunuz onların savcısının oğlunu aday yapıyorsunuz. Bunun izah edilmesi lazım. Ülkücü kimliği taşıyan hiç kimsenin kabul edebileceği bir şey değil bu.”
Öncelikle 12 Eylül’ü yargılayan, darbecilerin apoletlerini söken AK Parti iktidarı. Tunç Soyer’i İzmir Belediye Başkanlığına aday gösteren AK Parti değil, CHP.
Bahçeli diyor ki, ülkücü kimliğine sahip kimse oy veremez.
İyi de neden?
Hatayı yapan, yanlış yapan Tunç Soyer mi?
“Babadan oğula suç geçmez, oğuldan babaya da suç geçmez” diyen İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener haksız mı? Kutuplaşmanın tavan yaptığı bugünlerde, geçmişin yaralarını eşeleyip durmanın, babası üzerinden oğlunu mahkûm etmenin hakkaniyetli olup olmadığın geçtim.
Bakın, CHP’nin İYİ Parti ile ittifak halinde olmasına rağmen, dahası milliyetçilerin hafızalarında bu kadar karanlık bir yeri olan bir kişinin oğlunu, İYİ Parti’nin tabanını oy verme konusunda sıkıntıya sokacak şekilde aday yapmaları siyasi bakımdan yanlış olduğu söylenebilir.
Fakat “Eski yaraları kaşımanın faydası yok” diyen Tunç Soyer haksız mı?
Belki de şer gibi görünen bu durumdan bir hayır çıkması mümkün olmaz mı?
CHP’nin İYİ Parti’yle ittifak yaparak girdiği seçimde Nurettin Soyer’in oğlu Tunç Soyer’in aday gösterilmesi, tarihi bir oyunu da bozmuş olmaz mı?
Öyle ya, 12 Eylül’e giden yolu hazırlayan karanlık güçler bu ülkenin sağcılarını solcularını birbirine düşürerek bu toplumu iki düşman kampa ayırmamış mıydı?
Son bir soru: Bugün oğul Soyer’e gösterilen tepkiler baba Soyer’i ve onun zihniyetindekileri üzer miydi? Yoksa memnun mu olurlardı?