27 Mayıs darbesi, daha sonraki askeri müdahelelere kapıyı aralayıp öncülük yaparken, aynı zamanda asker içinde de ‘darbeci bir gelenek’ oluşturdu.
1960 ve sonrasında gerçekleşen müdahale anlarında ve müdahale arayışlarında 27 Mayıs’çı genç subayların isimlerinin geçmesi bu yüzdendir.
Belki de 27 Mayıs’tan üç yıl önce, Samet Kuşçu’nun ihbarı ciddiye alınsaydı, hükümete “bir şeyler dönüyor, bir araştırın” dediğinde ciddi bir tahkikat yürütülebilseydi, Türkiye’nin makus tarihi bile değişebilirdi… Kim bilir?
***
Türkiye’de demokratik hayat 1960’da durdu, sivil siyaset dramatik bir şekilde vesayet altına girdi!
Bir daha da belini doğrultamadı!
Her on yılda bir toplumun bir kesimi darbenin muhatabı olurken, diğer bir kesimi yapılan darbeyi ‘meşru’ ve ‘gerekli’ olarak gördü!
Kimi 27 Mayıs’ı kutsadı, kimi 80 darbesini savundu, kimisi 28 Şubat’ın iyi bir darbe olduğunu savundu.
Dört askeri darbe ve müdahaleye sahne olan bir ülkenin TSK’sının anketlerden ‘en güvenilir kurum’ olarak çıkması bu yüzden bir tesadüf değildir! Her on yılda bir sivil siyasete müdahale edeceksin, ülkenin başbakanını asacaksın, sivil siyasetçilerini siyasetten men edeceksin ama yine de imaj olarak ülkenin ‘en güvenilir kurumu’ sıralamasında hep ilk sırada olacaksın!
Mümkün mü?
Garip!
***
50 yıl aradan sonra Türkiye, Balyoz ve Ergenekon davalarıyla, darbecileriyle hesaplaşabileceği, darbecileri yargı önüne çıkartabileceği tarihi bir fırsat yakaladı.
Önemliydi. Çünkü, 1960’da, 1971’de, 1980’de ve 1997’de dört askeri darbe ve müdahaleye sahne olan Türkiye’de ilk kez bir darbe girişimi sivil mahkemelerde yargılanıyordu! Bu kez darbeciler yargı eliyle yırtamayacaklardı, ‘ettiklerini bulacaklardı’ ve yanlarına kar kalmayacaktı!
Ancak bu ülkede maalesef bunun mümkün olmayacağını gördük!
Yargı bir kez daha ‘doğruları, yalnızca doğruları ortaya çıkartmak’ yerine, hukuku alaşağı ederek, konjontür neyi gerektiriyorsa onu yaptı!
Yargıtay ‘askere kumpas yapılmıştır’ düdüğüne göre konumlandı ve ivedilikle beraat kararları çıkarttı!
Aytaç Yalman’a göre bile ‘sorulacak çok soru var’ olmasına rağmen yargıçlarımız o soruların hiçbirini sormadı maalesef!
Şunu diyemedi:
Tamam iddianamedeki delillere göre ‘Balyoz’, ‘Suga’, ‘Tırpan’, ‘Testere’, ‘Tırpan’ yok ama ‘burada bir darbe planı, darbenin planlanladığı bir seminer’, burada başka bir şey var!
Öyle bir seminer ki, Aytaç Yalman ‘engel olmaya çalıştım, emre itaatsizliği sorgulamak için karargaha gittim ve gerekli ikazları yaptım’ demiş, itiraf etmiş!
Öyle bir seminer ki, daha düne kadar iki paşa arasında ‘darbeyi ben önledim’ yarışı, polemiği sürmüş!
Başbakanlığı döneminde Erdoğan çıkmış “Ben bu davaların savcısıyım” diyecek kadar sahiplenmiş!
Dönemin Cumhurbaşkanı Gül, kendisine Balyoz ve Ergenekon davalarını soran bir gazeteciye “elbette hepsi gerçek. Hepsinden haberimiz vardı” demiş.
Velhasıl, Balyoz’a, Ergenekon’a hükümet içerisinde inanmayan kalmamış!
Dün, paralel yapıya alan açabilmek, asker içerisinde yapılanmasını sağlayabilmek için müebbete varan hapis cezaları veren mahkeme vardı, bugün suçlu suçsuzu ayırt etmeden hepsine beraat veren bir mahkeme!
Öyle bir mahkeme ki, askere kumpas yapanları ortaya çıkartmıyor; Balyoz ve Ergenekon davasının yargı ayağında kimler var, iddianameyi hazırlayanlar kimler, CD’leri kimler oluşturdu, delillerin oluşturulmasına teknik destek sağlayanlar kimler, ordu içerisinden destek sağlayanlar kimler, belgelerde tahrifat nasıl yapılmış, belgelerin asılları nerede, kimler belge oluşturdu, hangi bilgisayarlarda, hangi adreslerde bu kumpaslar yapıldı?
Bu sorular hiçbir yargıcın ilgisini çekmiyor? Ya da çekilmesi istenmiyor? Bilmiyorum.
Ama dikkat çeken bir şey var!
Erdem Gül ve Can Dündar davasında olduğu gibi ortada yorumlarla hazırlanmış, Ahmet Altan’ın, Yasemin Çongar’ın ve Yıldıray Oğur’un peşine düşen, 50 yıl hapis talep eden sayfalar dolusu tuhaf bir iddianame var!
İddianamenin içinde, aynı dönem bu haberleri yapan ‘hepsi orada olan’ hiçbir medya kuruluşu yok ama!
Savcısından gazetecisine, emniyetçisinden iş adamına kadar paralel yapının esas adamlarının kaçmasına göz yuman bir yargı! O yargı almış eline yorumlarla dolu iddianameyi, Taraf Gazetesi’nin yazı işlerinin peşine düşmüşler, iyi mi?