Dün itibariyle Selahattin Demirtaş ve 4 HDP’li milletvekilinin ‘dokunulmazlıklarının kaldırılması’nı içeren fezleke TBMM’ye ulaştı.
Birkaç güne kalmaz Meclis’te görüşülmeye başlanır.
Gözümüzün içine baka baka ‘dokunulmazlıkları’na güvenerek 29 cana kastetmiş olan caninin taziyesine giden…
Diyarbakır’da, Nusaybin’de İdil’de, Silopi’de Kürt halkının evlerini başlarına yıkanları savunan, masum halkın evlerini tuzaklayanlara bir kez dahi sesini çıkartmayan, gencecik askerlerimizin, polislerimizin canlarına kastedenleri lanetlemeyen…
Dokunulmazlık zırhını kendilerine kalkan yaparak, TBMM’de adeta terör propogandası yapan bu sözüm ona milletvekillerinin…
Dokunulmazlıklarının kaldırılması yasal olarak da hukuken de doğrudur.
TBMM’nin bu ‘milletvekillerinin’ dokunulmazlığını kaldırması hepimizin yüreğine su serpecektir. Eminim.
Gönlümden geçen, yüreğimi soğutacak olan da dokunulmazlıklarının kaldırılması.
Ama yine de…
***
Biliyorum, bu yazıyla yine bazı tepkicilerin şimşeklerini üzerime çekeceğim.
Ama olsun… Ben yine de kendimi tutamayıp yazacağım.
***
Geçen hafta bölgedeydim.
Hayalete dönmüş, barut kokan Sur’u gezdim… Hala enkazların altından insan uzuvlarının çıktığı, insana ‘Burada nasıl bir felaket yaşanmış böyle!’ dedirten, Cizre sokaklarını gördüm… Nusaybin’den Midyat’a zorunlu olarak göçen, kimliklerini dahi almaya fırsatları kalmadan evlerini terk etmek zorunda kalan yoksul ailelerin evlerine misafir oldum.
İki gündür gazetemde hem kendi izlenimlerimi paylaşmaya hem de bölge halkının feryadını sizlere ulaştırmaya, duyurmaya çalışıyorum.
“3 aydır 7 kişi bir arada uyuyoruz. Sırtım ağrıyor, kolum uyuşuyor. Uyanıyorum, sağıma soluma dönmek istiyorum. Dönemiyorum. Dönerek uyumak istiyorum. Ahmo bize yatak gönder!” diyen 11 yaşındaki Nesrin’in sesi hala kulağımda.
Nesrin’in bu çağrısını videoya aldım. Aklıma geldikçe açıp açıp dinliyorum. Karşılaşma imkanım olursa ‘Ahmo’ya da dinleteceğim Nesrin’i.
‘Ahmo’ kim mi? Ben de aynı soruyu Nesrin’e sordum.
Dedi ki: “Başbakan”...
***
Sur’da, Nusaybin’de ve Cizre’de gördüğüm şudur:
PKK ve HDP’ye karşı duygusal kopuş süreci başlamış.
Diyorlar ki:
“Biz PKK silahı bıraksın, çocuklarımızı, yakınlarımızı bize geri versin derken PKK sokaklarımızı, evlerimizi tuzakladı.”
“Biz HDP’ye oy verdik ‘Git Meclis’e hakkımızı savun, barışı savun’ diye… Bizim verdiğimiz oylarla, evlerimizi tuzaklayanları savundu. Kürt halkına okulsuzluğu, hastanesizliği, patlatılmış yolları, ‘evlerimizin başımıza yıkılmasını’ reva gördüler. Buna da Kürt halkını savunmak dediler.”
Bölge halkının önemli bir çoğunluğu HDP’ye verdikleri oylardan dolayı zaten bin pişman olmuş.
Bakmayın siz Selahattin Demirtaş’ın 2 Mart Çarşamba günü Sur çağrısı için ‘Onbinler yürüyecekti, polis izin vermedi’ dediğine.
Çarşamba günü oradaydım. Fırat Kültür Merkezi’nden dışarıya çıkmayan Selahattin Demirtaş’ın ‘onbinler’ demesi, kendisinin temennisinden başka bir şey değil!
Fezleke mi istiyoruz! 2 Mart Çarşamba günü Diyarbakır’da ne olduğuna bakın!
Fırat Kültür Merkezi’nden dışarıya çıkamayan Selahattin Demirtaş’a bakın yeter.
Demem odur ki:
Evet, hukuken de yasal olarak da bu TBMM’den bu fezleke çıkabilir, HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırabilir.
Ama…
Türkiye bir süreçten geçiyor. İlk defa Kürt halkı HDP’yi gördü, PKK’yı gördü.
İlk kez PKK’ya, HDP’ye mesafe koyuyor.
Yasal olarak doğru da olsa..
Bırakalım Kürt halkı mahkum etsin HDP’yi.
HDP’nin fezlekesini Cizre oylasın, Nusaybin oylasın, Sur oylasın.