Jonathan Powell. İngiltere hükümetiyle IRA arasındaki müzakerelerde İngiltere başmüzakerecisi. O’na IRA’ya silahları bıraktıran, İngiltere’yi huzura kavuşturan adam da diyebiliriz. Elbette, İngiltere Başbakanı Tony Blair’in hakkını yememek lazım. IRA sorununu çözme konusunda Blair’in siyasi iradesi, kararlılığı olmasaydı Powel’ın yapabileceği çok da fazla bir şey olmazdı.
Blair, ülkesine getirdiği barışın ödülünü İngiltere halkından fazlasıyla aldı. Bakınız: İngiltere 1997 seçimleri.
***
Kolay olan yıkmaktır, zor olan ise inşa etmek, yapmaktır.
Yeryüzünde barışın güle oynaya gittiği bir örnek yok.
İngiltere’de de barış sürecine giden yol kolay olmadı.
Her sükunet bir patlamayla sarsıldı. Her sevinç kursaklara düğüm oldu. Bir yanda müzakereler devam ederken, IRA eylemlerine, saldırılarına devam etti. İngiliz Kraliyet Ailesi’nin dahi hedef alındığı eylemlere şahit oldu İngiltere.
Barışın ne kadar zor olduğunu, bir ülke için terörün ne demek olduğunu, terörün yaşattığı acının ne olduğunu en iyi İngiltere biliyordur.
Ama daha çok Blair ve Jonathan Powell. Powell aynı zamanda babasını IRA’nın kurduğu bir pusuda kaybetmiş bir isim. Babasını kaybetmiş birisi olarak, başka çocuklar babaları için ağlamasın istemiştir mutlaka.
Nitekim kendisi teröristlerle ilk karşılaşmasını ki, babasının katilleri aynı zamanda, şöyle anlatıyor.
“Adams ve McGuinness ile aynı odaya girdiğimde ne yapacağımı bilemedim. Bana göre oldukça kirli olan bu iki eli nasıl sıkacaktım. Öfkeme hakim olarak yüzlerine nasıl bakacaktım, nasıl konuşacaktım.”
Velhasıl kelam.
İngiltere, barış sürecinde patlatılan bombalara, saldırılara rağmen geri adım atmadı ve barış sürecini tamamladı.
Jonathan Powell deneyimlerini, yaşadıkları zorlu süreçleri anlattıkça dinledik, yazdıkça öğrendik.
Hatta Türkiye’ye geldi, umut vaadeden konuşmalar yaptı, röportajlar verdi.
“Türkiye çözüm sürecini iyi yürütüyor.”
“Barış ancak siyaseten güçlü bir liderin inanmasıyla mümkün olabilir. Erdoğan tam da böyle bir lider.”
“İngiltere’de de Blair’den hoşlanmayanlar vardı. Ama barış sürecinde sevmeyenler bile kendi sınırlarının dışına çıkmayı başardı. Erdoğan’ı sevmeyebilirsiniz ama barış sürecinde ülke olarak birleşebilirseniz başarırsınız.”
Barışın duayeni Türkiye’nin yürüttüğü sürece ‘pekiyiler’ verdi. Cesaretlendirdi. İngiltere’nin de çok badireler atlattığını anlattı.
***
Powell, Türkiye’deki barış sürecinin yakın takipçisi, izleyicisiydi.
Ha başardık, ha başarıyoruz dediğimiz ‘çözüm sürecimiz’e bir şeyler oldu.
Ama öyle ama böyle…
Oldu yani…
Yaşadıklarımız, yaşananlar ortada.
Ben bu yazıyı, Powell’ı niye yazdım.
Şundan:
Powell, PKK liderlerinden Cemil Bayık’ın periyodik aralıklarla İngiliz medyasında arzı endam etmesi hakkında ne düşünüyor?
Powell, barış için gerekli gördüğü Erdoğan’ın kendi ülkesinin medyasından tehdit edilmesini, elleri kanlı teröristlerin intikam mesajları vermesini nasıl değerlendiriyor?
Times’daki röportajı okuduktan sonra 37 canın hayatına malolan Kızılay’daki patlamayı duyduğunda ne hissetmiştir?
Örneğin, terör haberlerinin sunulmasıyla ilgili oldukça katı kurallar koyan BBC’nin “PKK’lı teröristleri özgürlük direnişçileri gibi” sunan haberlerini hangi kapsamda değerlendiriyor? BBC’ye sormuş mudur ‘PKK’lı teröristlerle yaptığınız röportajlarda nasıl bir kamu çıkarı gördünüz?” diye.
Sahi, terörist başlarının neredeyse ayda bir kez kafalarını, Telegraph’dan, Guardian’dan, Times’dan, Reuters’dan, BBC’den çıkartmalarını nasıl değerlendiriyor?
Powell, IRA ile müzakere sürecini yürüttükleri sırada, dost, müttefik ülkelerinin medyasında IRA liderlerinin ‘Blair’i, İngiltere’yi tehdit eden, İngiltere’de savaş çıkartma yeminleri eden’ röportajlar yayınlanmış mıdır? Bunlar barış sürecinin doğasında olan şeyler midir? Olur böyle şeyler mi?
Sahiden merak ediyorum.