Başbakan Davutoğlu’nun “PKK terör örgütünün belini kırdık” açıklamasının üzerinden daha 24 saat geçmeden...
PKK bıldırın ‘beli sağlamken’ Diyarbakır sokaklarına döşediği patlayıcıları, dün ‘kırılmış beli’yle yattığı yerden infilak ettiriverdi!
‘Buna da çok şükür’ diyelim ki, patlayıcıların infilak ettirildiği sokaktaki 10 yaşındaki A. K., 16 yaşındaki Ş. S., 13 yaşındaki Y. T., 11 yaşındaki M. A. T. ve 15 yaşındaki S.K., ölümün pençesinden kurtuldular.
Gelen haberler kurtuldukları yönünde.
Allah onları anne ve babalarına bağışlasın.
Akşam saatlerinde de Adana’da ‘hain saldırı’ sonucunda iki polisimizin şehit olduğu haberi geldi.
***
Yok. Yanlış anlaşılmasın. Başbakan Davutoğlu’nun taa elin New York’undan ‘terör örgütünün beli kırıldı” açıklamasını ‘hani beli kırılmıştı’ diyerek tiye falan aldığım yok.
Sadece şunu söylüyorum:
Sayın Başbakan...
Böylesi açıklamalara gerek yok.
Vallahi de gerek yok, billahi de...
Eğer bu türden açıklamalarla, vatandaşa ‘devletin operasyonlarının’ nasıl başarılı olduğunu anlatmaya çalışıyorsanız...
Biliniz ki...
Kürt halkı da Türk halkı da...
Devlet yetkililerinin ağızlarından daha sert, daha kararlı açıklamalar duydular.
Sadece bir örnek...
Misal geçenlerde siz ‘Teröristler o dağlardan te-miz-le-ne-cek... O kadar!’ dediniz ya...
14 Nisan 1992 yılında da dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin basına yaptığı açıklamada ‘o dağların teröristlerden temizleneceğini’ söylemişti.
Hatta... Hatta... Dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin “Gelecek yıl o dağlarda piknik yapacağız” vaadinde bulunmuştu!.
Yani... Yanisi...
Demem o dur ki, 30 yılı aşkın süredir bölgede sayısız askeri operasyonlar yapıldı, teröre yüzlerce kez büyük darbeler vuruldu, yüzlerce kere sınır ötesi harekatlar düzenlendi.
Ama ne terör bitti ne de bölgede PKK’ya olan destekte bir azalma oldu.
Nedeni çok açık. Devlet PKK’ya operasyon yapıyorum, terör örgütünü vuruyorum derken, aynı zamanda sivil katliamı yaptı. Bölge halkını PKK’yla bir tuttu. Kürt halkı PKK ve devlet arasında tost oldu. Olan sivil Kürt halkına oldu.
Devletin yaptığı operasyonlarda sivil halktan ölümler oldukça, amentüsü “Her evden, her aileden mutlaka bir kişi dağa çıkmalı, bir kişi de devlet tarafından öldürülmeli” olan PKK’ya gün doğdu.
PKK’nın bölgede kazdığı hendeklerin başına sivilleri koymak istemesinin ve ısrarla bölgeyi 90’lı yıllara çevirmek istemesinin sebebi budur.
Bugün durum farklı.
Bugün PKK’nın karşısında ne 90’lı yılların devleti var ne 90’lı yılların Kürt halkı ne de Türkiye’si.
Bölge halkı da Türkiye de ne olup bittiğinin farkında.
Devlet bu kez, 30 yıl aradan sonra ilk kez PKK’nın stratejik ‘devlete sivilleri vurdurma’ kirli oyununa gelmeden çok akıllıca gerçekleştiriyor askeri operasyonlarını.
Bundan dolayıdır ki, Türkiye’nin dört bir yanından şehit haberleri gelirken hala halkın yüzde sekseni çözüm sürecini desteklerken, bölgede de sessiz bir isyan, sessiz bir başkaldırı var PKK’ya karşı.
2010 yılı referandum seçimlerini ‘boykot kararı’ alan ancak ‘neden boykot’ olduğunu bir türlü bölge halkına anlatamayan BDP bu kararıyla PKK’nın bölgede sorgulanma sürecini de başlattı.
Kürt halkı PKK’nın otuz yılı aşkın süredir gerçekleştirdiği terör eylemlerini, ‘şehit’ kavramı üzerinden haklı bir mücadele olarak göstermeye çalışmasını artık yutmuyor.
Örnek mi, geçen yıl yani 2014 yılının Mayıs ayında -her ne kadar ‘tarafsız medyamız’ın ilgisine mazhar olamasalar da- çocuğu/kardeşi ya da torunu PKK tarafından kaçırılan analar/kadınlar Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı binası önünde ‘Kaçırdığın oğlumu geri ver. Dağdaki kardeşimi geri gönder’ diyerek seslerini, feryatlarını duyurmaya çalışmaları.
PKK’nın bundan sonra Maoist ideolojiden ödünç aldığı ‘uzun süreli halk savaşı’ martavalını bölge halkına yutturması mümkün değil.
Doğusuyla batısıyla Türkiye değişti. Eski Türkiye yok. Eski statükocu devlet anlayışı yok.
Daha da önemlisi PKK’nın karşısına artık eski Kürt halkı da yok.
Bölge halkı kendine düşeni, canı pahasına fazlasıyla yapıyor.
Bölgeye askeri operasyonlar yapan devlet de bunun farkında bilincinde olmalı.
PKK’ya yönelik operasyonları yaparken bu hassasiyet içerisinde olmalı.
Ki oluyor da...
Bölge halkının PKK’nın ‘sivilleri korumak için kazdık’ dediği hendeklerin başına gitmek yerine ‘yaşamayı’ tercih ederek evlerine sığınmaları da Selahattin Demirtaş’ın ‘devrimci halk yürüyüşü’ çağrısına kulak vermemeleri de
Temmuz ayından bu yana terör saldırıları yapan, bölgeyi terörize etmeye çalışan PKK’ya mesafe koyduklarının bir göstergesidir.
Başbakan Davutoğlu’nun ‘PKK’nın belini kırdık’ açıklamasına dönecek olursak.
Devlet yaptığı operasyonların başarısı konusunda elbette kendisini anlatmalı ve vatandaşını bilgilendirmeli.
Ancak bu bilgilendirme amaçlı açıklamaları yaparken biraz daha dikkatli olmalı.
90’lı yıllarda siyasilerin kullandığı ve toplumda hiçbir karşılığı olmayan ‘Kandil’li başlarına yıktık’, ‘bellerini kırdık’ türündeki nutukları akıllara getiren aynı zamanda PKK’yı kışkırtan açıklamalar yapmamalı.
Gerek yok.
Bölge halkına ‘devletin’ orada olduğunu ve kendilerinin ‘güvende’ olduklarını hissettirmek kafi.
Daha çok bu minvalde açıklamalara ihtiyaç var.
Yoksa bu halk ‘PKK’nın belini kırdık’ açıklamalarını yüzlerce kere dinlendiler.
Ben böyle düşünüyorum.
***
AKLIMA GELMİŞKEN...
Sahi Leyla Zana’dan haberi olan var mı?
Nerede olduğunu, ne yaptığını, hangi işle meşgul olduğunu...
Gerçekten merak ediyorum.
Yirmi gün kadar önceydi...
HDP Ağrı Milletvekili Leyla Zana çıktı bir basın açıklaması yaptı.
Kürtçe yaptığı açıklamayı ‘Türk basınında çarpıtılmaması için’ bir de Türkçe yaptı.
Leyla Zana dedi ki:
“Ölümleri durduramazsak, ben ölüm orucuna yatacağım. Ölümleri seyretmektense, ölümü tercih ederim.”
Leyla Zana dedi ki:
‘Nefsimle bir aydır tartışarak aldığım bir karardır. Beni bilen bilir, söz ağzımdan çıktı mı, kellem gitse arkasında dururum.”
Leyla Zana’nın bu açıklamasının üzerinden yirmi gün geçti.
Leyla Zana’dan haber yok.
Söz ağzından çıktı ama kendisi kayıp...
Yirmi gündür PKK kalleşçe pusu kurmaya, çözüm sürecinde asfaltların altına döşediği mayınları patlatmaya, can almaya, Kürt halkını çoluk çocuk ayırt etmeden katletmeye devam ediyor.
Alın işte..
Dün Diyarbakır’ın Sur ilçesinde infilak ettirdiği patlayıcılarla 5 çocuğun daha hayatına kastetti.
Ama heyhat...
Öyle görünüyor ki Leyla Zana hayatın akışına bıraktı, yemek yemeğe, içmeye devam ediyor.
Hayır...
Eğer ‘ölüm orucuna’ yattı da benim haberim yoksa...
Aha da buradan, ‘bu da benim ayıbımdır’ deyip özür dileyeceğim.
Değilse de Leyla Zana çıksın hepimizden ‘kellem gitse sözümden dönmem dedim ama döndüm’ deyip özür dilesin.