ABD Başkanı Trump, Kudüs kararını bütün dünyaya meydan okurcasına ilan ederken bu adımın “gecikmeli bir karar” olduğunu söyleyerek, Kudüs dosyasının kendisinden önceki başkanların da masasında olduğunu ancak onların sözlerini tutmadığı imasında bulundu. Şöyle dedi:
“20 yıldan uzun süredir tüm başkanlar bu yasanın (1995 tarihli Kudüs Yasası) gereğini yapmayı ertelediler.”
(6 Aralık 2017)
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD Başkanı Trump’ın bu skandal kararının arkasında Evanjelistlerin olduğunu, bu hususu ise bizzat Başkanın kendisinden dinlediğini söyledi.
“Alınan karar tam anlamıyla bir provokasyondur ve bu öyle bir provokasyon ki, bu provokasyonun arkasında Evanjelistler var. Bunu bizzat zaten sayın Başkan’dan dinlemiş birisiyim. Süreci biliyorum.” (İnovasyon ve Girişimcilik Töreni, 10 Aralık)
Trump ise bunun gecikmeli bir karar olduğunu söyledi, yani kendisinden önceki başkanların konuyu sümenaltı ettiklerini, seleflerinin sözlerini tutmadıklarını söyledi.
Diyelim ki...
Donald Trump, seçim kampanyasında “Ben başkan seçildiğimde Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyacağım” dememiş olsun.
Ya da...
Öyle demiş olsun. Zira, siyasetçiler seçim kampanyasında, oy getirecek her şeyi vaat olarak sunarlar, sonra koltuklarına gidince de o vaatler havaya uçar gider.
Trump’ın “Kudüs vaadi” de öyle olsun.
Ve bu facia kararın arkasında ABD’deki Evanjelist lobisi olsun...Sonuçta, bu Evanjelistler uzaydan inmediler, bir yıl içerisinde lobi haline gelmediler.
Beyaz Saray’da 20 yıldır bekleyen, masa üzerinde olan bir karardan, bir dosyadan bahsediyoruz, değil mi?
Bill Clinton’a söz geçiremeyen, elinde ateş dökecek benzin arayan, bu konuda en elverişli Başkan Bush’a bile söz geçiremeyen Evanjelistler nasıl oldu da Trump’a bu kararı verdirebildiler?
Ne oldu?
Beyaz Saray bu karar için 20 yıldır “uygun koşullar” için beklemeydi.
Bakınız 5 yıl önce Beyaz Saray’da başkanlık koltuğunda oturan Obama değil de Trump olsaydı...
Öyle çıkıp da bütün dünyanın gözüne baka baka, “talimat verdim, büyükelçiliğimizi Kudüs’e taşıyoruz, Kudüs’ü resmen İsrail’in başkenti olarak tanımanın vakti gelmiştir” falan diyemezdi. Bundan daha elverişli bir ortam olamazdı.
ÇÜNKÜ... İSLAM ALEMİ KENDİ DERDİNE DÜŞMÜŞ
20 yıl önce Filistin, yine de var olan İslam dünyasının en büyük sorunuydu. İslam ülkeleri hiçbir fikirde bir araya gelemeseler dahi Filistin denildiğinde ciddi bir tepki oluşuyordu. Bugün Filistin, en önemli sıralamalarda listenin neredeyse sonlarında!
* Mısır’da durum belli, Suriye’de iç savaş var, Suudi Arabistan’ın umurunda değil, velhasıl bugün en az dört büyük İslam ülkesinde iç savaş var. Çoğu İslam ülkesinin bel kemiği kırılmış durumda.
* Suudi Arabistan ve İran’ı oturtun bakalım aynı masaya oturabilirler mi?
* Bir İslam İşbirliği Teşkilatı var, en az Filistin sorunuyla yaşıt tarihi. Filistin meselesine dair çözdüğü 5 madde söylensin. Ya da İslam ülkelerini biraya getirme konusunda ne yapmış bugüne kadar? Dünyanın neresinde ne etkisi varmış!
* İslam ülkeleri denildiğinde akla, iç savaş geliyor, mezhep çatışmaları geliyor, Müslümanların biribirini boğazlamaları geliyor, terör geliyor, hukuksuzluk geliyor, adaletsizlik geliyor, eğitimsizlik geliyor, yoksulluk geliyor. Soruyorum “Filistin İslam dünyasının kırmızı çizgisi” sözüne kendimiz inanıyor muyuz? Tartışmamız gereken soru: İslam dünyası var mı?
* İslam dünyasından bir ülke olsun ki, bilimde teknolojide bir başarı sağlamış olsun. Dünya ülkeleri üzerinde bir güç oluştursun. Sözü dinlensin. Kendisine emredilen Kuran ahlakında dahi sınıfta kalan bir İslam alemi var.
* Bir D -8 kurulmuştu. Rahmetli Erbakan tarafından. İslam ülkelerinin var olan sorunlarını çözmek, ekonomik olarak güçlendirmek, küresel aktörler arasında söz sahibi olmalarını sağlayacak, eğer işlevsel hale getirilseydi bugün bu sorunlar yaşanır mıydı? Kudüs 20 yıldır bekleyen Beyaz Saray’da bekleyen bir karar mı olurdu. Yoksa şimdiye kadar çöpe mi gitmiş olurdu?
ŞU KARİKATÜRE BAKIN
“Kudüs, bugün nasıl resmen İsrail’in başkenti ilan ediliyor”u, bundan daha iyi anlatan, ortaya koyan, özetleyen olmazdı. Olamazdı.