Günlerdir, Anayasa Mahkemesi’nin ‘Can Dündar ve Erdem Gül’ kararı tartışılıyor.
Aslında ‘tartışılıyor’ demek çok da doğru değil.
Keşke AYM’nin verdiği kararı hukuki çerçevede tartışabilseydik.
AYM tabu olmadığı gibi, geçmişinde pek çok tartışmalı karara da imza atabilmiş bir kurumdur.
Siyasi iradenin üzerinde bir vesayet kurumu gibi durduğu dönemleri unutmuş değiliz elbette.
Öyle bir dönemden geçiyoruz ki, maalesef ‘tamam’, ‘ama’, lakin’, ‘ancak’ girizgahı yapmadan bir kişi, bir kurumla alakalı ‘bu konuda haklı’, ‘bu konuda mağdur’ demek mümkün değil.
‘Hain radarına’ yakalanıveriyorsunuz. Dün Özel Yetkili Mahkemelere adalet, hukuk, hatırlatması yaptığınızda ‘ulusalcı, Ergenekoncu, darbeci’ yaftasını yiyordunuz, bugün de ‘hain, kripto paralel’ damgası.
Ne kadar acı bir durum.
***
Anayasa Mahkemesi verdiği karar nedeniyle, linç ediliyor, çirkin ithamlarla, yaftalamalarla karşı karşıya kaldı demek daha doğru.
Kaldığı en çirkin ithamlardan birisi ‘paralel’ yaftası oldu, gerisini ne ben söyleyeyim ne siz duymadıysanız bu köşeden duyun.
***
Erdem Gül ve Can Dündar’ın bireysel başvurusunu değerlendiren ve ‘hak ihlali vardır’ kararı veren AYM’nin paralelci olduğunu ortaya çıkardı!
Öyle ‘paralel’ öyle ‘paralel’ ki Anayasa Mahkemesi:
Mehmet Baransu’nun başvurusunu reddetmiş. Hidayet Karaca’nın bireysel başvurusunu reddetmiş.
Paralel yapı soruşturmasında tutuklanan, Ali Fuat Yılmazer, Yurt Atayün gibi kamuoyunca bilinen isimlerin de içinde olduğu 44 polisin başvurusunu ‘hak ihlali yoktur’ diyerek reddetmiş.
Ama ne gam AYM paraleldir paralel! Paralel yapıya karşı, Ergenekon sanıklarının yanında yer almış, çatır çatır ‘hak ihlali vardır’ kararları vermiş. Hem de daha fazla mağduriyet olmasın diyerek 230 sanığın başvurusunu birleştirmiş.
Ama AYM paraleldir paralel, öyle mi? Ben de derim ki, ayıptır ayıp!
Hak yahu, hukuk yahu, adalet yahu, vicdan, feraset.
***
AYM nihayet Can Dündar ve Erdem Gül’e dair verdiği kararın gerekçesini 105 maddede açıkladı.
Bir hukuk devletinin AYM’si nasıl olması gerekiyorsa AYM öyle yapmış. Bravo. AYM’ye kızan, öfkelenen arkadaşlara tavsiyem şudur:
İlla kızacak, öfkelenecek, tepki gösterecek bir yer arıyorsanız yanlış hedeftesiniz. Muhatabınız, bu dosyanın iddianamesini hazırlayan savcı ve ‘tutuklama için mevcut delil’ olmadığı halde tutuklama kararını veren hakimdir.
Takoz gibi 428 sayfayı doldurduğunuzda o iddianame olmuyor maalesef.
Başında da söylemiştim, şimdi de aynısını söylüyorum, iddianame yorum içermez, iddianame ‘mış’, miş’lerle hazırlanmaz. ‘Tutuklanması için mevcut deliller bulunmaktadır’ dediğinde bir savcı, mevcut delillerin ne olduğunu iddianameye koyması gerekmektedir.
Bu iddianameyi yazan savcı, bu dosyanın bir üst mahkemeden döneceğini bilmez mi?
AYM’nin gerekçeli kararını tekrar tekrar okumak gerekiyor.
Diyor ki AYM: Dosyanın esasına girmedim. Esas mahkemenin işidir.
Tutuklama kararınızla, elinizdeki dosya çelişiyor. Tutuklama kararı elindeki dosyayla mümkün değil. Mevcut delil var diyorsun, iki gazete küpüründen başka delilin yok.
Başvurucuların tutuklamaya ilişkin itirazları Sulh Ceza Hakimliği’nce reddedilince AYM yolu açılmıştır. Örgüt bağlantısı diyorsun iddianamende delil yok, nerede?
AYM, tane tane, bugüne kadar verdiği kararlardan örnekler vermiş, yetinmemiş AHİM kararlarından örnekleri de koymuş. Bir örnek değil onlarca örnek vermiş.
Kaldı ki, karşı oy veren Hicabi Dursun, Kadir Özkaya ve Rıdvan Güleç de neden karşı oy kullandıklarının gerekçelerini yazmışlar.
Tuhaf olan şudur: Onlar bile ‘yetki aşımı oldu’ demezken, ‘esasa girildi’ demezken nasıl oluyor da ‘yetkisini aştı’ yorumları yapılıyor.
Hadi siyasi iradeyi anlıyorum da...