Güney Afrika’nın İsrail aleyhine açtığı soykırım davasını kabul eden Uluslararası Adalet Divanı, Güney Afrika’nın talep ettiği ihtiyati tedbirlerden birkaçını değil 9 maddeyi kabul ederek İsrail’i soykırım suçundan yargılamaya karar verdi.
Halka açık yapılan ve canlı olarak yayınlanan duruşmada, Güney Afrika’yı temsil eden avukatlardan Adila Hassam, Divan’a İsrail’in Soykırım Sözleşmesi’nin 2. Maddesini ihlal ettiğini söylemiş, şu sözleri duruşmaya damga vurmuştu:
“Gazze’deki Filistinliler nereye giderse gitsinler pervasız bombalara maruz kalıyorlar. Çok kuşaklı yüzlerce aileden geriye kimse kalmadı. İsrail, Filistinlileri kitleler halinde öldürerek, Filistinlilerde zihni ve bedeni ağır hasarlar yaratarak, bilinçli ve planlı bir şekilde Gazze’yi tamamen veya kısman yaşanılmaz hale getirerek soykırım fiillerini işlemiştir. İsrail ordusu Gazze’nin sağlık sistemine saldırmıştır. Sizin kararınızdan başka hiçbir şey bu zulmü durduramaz.”
Güney Afrika, Divan’a İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırımın fotoğraflarını, videolarını kanıt olarak sundu.
Güney Afrika’yı temsil eden avukatlardan Blinne Ni Ghralaigh’in Divan’a söylediği gibi “Filistin halkına yönelik soykırımın dehşetine rağmen, kurbanlarının dünyanın bir şeyler yapabileceği umuduyla kendi yıkımlarını gerçek zamanlı yayımladıkları” tarihteki ilk soykırım oldu, bütün dünya buna tanık oldu.
Adile Hassam’ın ifade ettiği gibi bu zulmü durdurabilecek yetkili merci Uluslararası Adalet Divanı’ydı çünkü Soykırım Sözleşmesi, maddeleri ihlal edilmesi halinde yetkili mahkeme olarak UAD’yi yetkili gösteriyordu.
Güney Afrika “UAD’ye gitsek bile bir sonuç çıkmaz, İsrail lobisi güçlü, başımıza iş almayalım” demedi, gitti ve İsrail’i davalı koltuğuna oturttu.
UAD’nin İsrail’i yargılama kararının uluslararası hukuk açısından bir zafer olduğunu, UAD’nin kararının uluslararası topluma ders niteliği taşıdığını ancak hukuk temelinde hareket eden toplumların var olabileceğini söyleyen Güney Afrika Adalet Bakanı Ronald Lamola, Güney Afrika devlet televizyonu SABC’ye yaptığı açıklamada “Nelson Mandela’nın şu anda mezarında bize gülümsediğine inanıyorum” dedi.
Nelson Mandela gülümsemiştir, onurlanmıştır, ülkesiyle gurur duymuştur.
***
Divan, Güney Afrika’nın başvurusunu bekletmedi, hızlıca gündemine aldı ve İsrail’in yargılanmasına karar verdi.
Ama yargılama bu kadar hızlı olmayacak, uzun yıllar sürebilir.
Peki mahkeme süreci nasıl işleyecek, bundan sonraki süreçlerde neler olabilir.
Koç Üniversitesi’nden Uluslararası Hukuk Uzmanı Kerem Gülay’a sordum. İsrail’in UAD’de soykırımla yargılanmasının Nürnberg Mahkemelerinden bu yana gerçekleşen en büyük dava olduğunu ve bu davaya müdahil olmasının Türkiye’ye uluslararası camiada prestij kazandıracağını söyleyen Gülay’ın sözleri şöyle:
“Nüremberg Mahkemeleri, Birleşmiş Milletler’in kuruluşuyla birlikte İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan düzenin temel taşıydı. Bu düzen, adım adım şekil değiştiriyor ve “üçüncü dünyanın”, uluslararası egemenlere karşı, düzenin kendi kurallarıyla nasıl mücadele edebileceğini ortaya koyuyor. Bu dava uluslararası hukukun, tüm yapısal zaafiyetlerine rağmen, nasıl doğru işletileceğini gösteren bir dava oldu. Güney Afrika, işlendiği iddia edilen suçların mağduru olmamasına rağmen “erga omnes partes” prensibi doğrultusunda bu davayı açtı. Aslında daha sık görülen durum, mağdur olan devletin ihlali işleyen devlete karşı hukuki prosedürü başlatmasıdır. Ancak, Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin öngördüğü yükümlülükler antlaşmanın tüm taraflarına karşı öngörülmüştür. Bu gerekçe ile Güney Afrika davacı taraf olarak bu davayı açabildi. Soykırım Sözleşmesi’nin bu niteliği daha önce Gambia-Myanmar Davası’nda mahkeme tarafından kabul edilmişti.”
UAD İsrail’in “davanın reddi” talebini reddetti ve soykırımla yargılanmasına karar verdi. Bu sonucu bekliyor muydunuz? Bundan sonra neler olur? Bu karar ne anlama geliyor?
“Bu benim beklediğim bir karardı. Çeşitli yayınlarda da dile getirdim. Açıkçası şaşırdığım tek husus Ugandalı Yargıç Sebutinde’nin ‘karşı oyu’ oldu. İsrail’in atadığı Geçici Yargıç Barak’ın da kararın bazı maddelerine olumlu oy kullanabileceğini belirtmiştim.”
UAD’nin kararının davanın esasına ilişkin nihai bir karar olmadığını, “geçici tedbir” getiren bir “ara karar” olduğun söyleyen Gülay’ın sözleri şöyle:
“Hukuken, Divan sadece “ilk bakışta” (prima facie) yetkisi olduğuna ve dava şartlarının (Türkçe’de “kabul edilebilirlik” yaygın biçimde kullanılsa da “dava şartı” demek daha doğru) sağlandığına karar verdi. Dolayısıyla, İsrail’in “davanın reddi” talebini kesin biçimde reddetmedi. Bununla birlikte Divan’ın, Gambia-Myanmar Davası’ndaki İlk İtirazlara İlişkin 2022 tarihli kararda yaptığı gibi dava üzerinde yetkisi olduğunu ve taleplerin “dava şartlarını” sağladığını karara bağlayacağını düşünüyorum. Bu esastan değil, yetki ve usulden bir “kabul” olacaktır. Ezcümle, henüz İsrail’in “soykırım yaptığı” yönünde kesin bir karar yok ama Güney Afrika’nın soykırım iddialarının hukuken “makul” ve bir geçici tedbir kararını gerektirecek derecede “ciddi” olduğuna yönelik bir karar var. Bu karar kısaca, İsrail’e altı maddelik somut yükümlülükler getiriyor. Bunların en önemli üçü “soykırıma doğrudan ve alenen teşviki önlemek ve cezalandırmak”, “insani yardımın sağlanmasını mümkün kılacak acil ve etkili önlemleri almak” ve “delillerin yok olmamasını ve korunmasını sağlamak için etkili önlemler almak”
Bundan sonra ne olacak?
“UAD’nin kendi kararlarını uygulatma gücü yok zira bir ordusu veya “kolluğu” yok. Devletler UAD kararlara genellikle kendiliğinden uyuyorlar. “Geçici Tedbir” kararlarında bu oran biraz daha düşük. Uyulmama halinde BMGK, kararın uygulanmasını sağlayabilir. Nitekim hafta, Cezayir’in çağrısıyla BM Güvenlik Konseyi toplanacak ve kararın uygulanması için görüşecek. Genel görüşün aksine ben burada bir veto veya olumsuz bir sonuç beklemiyorum zira bu hafta UAD’nin Rusya’yla ilgili iki karar daha açıklayacak ve İsrail’le ilgili kararları veto eden ABD’nin Rusya’ya karşı çıkması muhtemel bu kararları uygulatabilmesi için tutarlı görünmesi gerekiyor.”
Davanın en iyi ihtimalle 2 sene süreceğini söyleyen Gülay, soykırımın hukuki eşiğinin çok yüksek olduğunu, soykırım işlendiğinin kabul edilebilmesi için Divan’ın ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubun, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmaya yönelik özel bir kastın (dolus specialis) varlığı tespit etmesi gerektiğini ifade ediyor:
“Başta UAD, uluslararası mahkemeler genellikle dolaylı nitelikteki kanıtları bir bütün olarak değerlendirerek “özel kastın” olup olmadığına hükmediyorlar ve bu yüzden de ispat eşiği çok yüksek. Özel kastı ispat etmeye yarayacak doğrudan delillerin elde edilmesi de hiç kolay değil. Bu tip eylemleri gerçekleştirenler, söz gelimi Nazi Almanyasındaki gibi açık seçik kanunlarla yapmıyorlar bu işleri artık. Netanyahu’nun 28 Ekim tarihli “Amalek” açıklamaları belki böyle bir delil olarak görülebilir. Bu nedenle Divan’ın “delillerin korunmasına” karar vermesi çok önemli. Nihai kararda, ispat eşiğinin yüksek olması sebebiyle bir “soykırım” kararı çıkmayabilir. Ancak, İsrail’li yetkililerin açıklamalarının “soykırıma kışkırtma” olarak görüleceğine ve bu nedenle Soykırım Sözleşmesi’nin ihlal edildiğine karar verilmesini bekliyorum.”
Şu anda Ürdün davaya müdahil oldu, başka ülkelerin davaya müdahil olması sonucu etkiler mi?
“Ürdün dışında, Bangladeş ve Nikaragua Güney Afrika’yı destekleyecek şekilde, Almanya ise İsrail’i desteleyecek şekilde davaya müdahil olacaklarını açıkladılar. Henüz bir dilekçe sunan olmadı. Bu ülkelerin davaya müdahalesi davanın sonucunu doğrudan etkilemez. Ancak delillerin sunulmasında ve hukuki tezlerin ortaya konulmasında Güney Afrika bakımından faydalı olacaktır. Her halde, daha fazla devletin davaya müdahil olması, yukarıda bahsettiğim şekilde düzenin yeni aktörlerinin -Türkiye de bunlardan biri olabilir- uluslararası egemenlere karşı düzenin kendi kuralları içinde “insan hakları ve adalet” safında duruşunu pekiştirecektir. Tabii bunun için Türkiye’nin, Güney Afrika’nın 30 senedir yaptığı şekilde, bu konudaki insan kaynağını geliştirmesi gerekiyor.”
Uluslararası Adalet Divanı’nın kararı uluslararası hukuk, adalet, vicdan açısından büyük bir zafer. İsrail soykırım suçundan davalı sandalyesine oturttu, Divan verdiği bu karar ile dünyaya dair hala umutlu olabileceğimizi gösterdi.
Türkiye için fırsat kaçmış değil, Güney Afrika’nın yanında yer alabilir, davaya müdahil olabilir.
Filistin halkına sözde değil özde sahip çıktığımızı göstermenin tarihi fırsatı kaçırılmamalıdır.