Çok iyi bir Ankara gazetecisi olan Abdülkadir Selvi’nin yazdığına göre bir süredir etrafını dikkatle dinleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan bir arayış içindeymiş. Selvi, kaleme aldığı “İnsanlar eski reisi istiyor” başlıklı yazısında bu durumu şöyle anlatıyor:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan, ramazandan beri görüştüğü bazı dostlarına ‘Halk ne istiyor?’ diye soruyor. Ağırlıklı olarak, ‘İnsanlar eski reisi istiyor’ cevabı veriliyor. ‘AK Parti, eski AK Parti olmalı’diyenler de var.”
Arkadaşımız Selvi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisine söylenen talebe dair tepkisini merak etmiş ve aldığı yanıtları köşesine taşımış:
“Erdoğan’la görüşen isimlerle konuşuyorum. Cumhurbaşkanı’nın tepki göstermeden, olgunlukla kendilerini dinlediğini söylüyorlar. Yani ‘Ne olmuş, ben değiştim mi ki eski reisi istiyorlar?’ tarzında bir yaklaşım içinde değilmiş. ‘Bir dokunuşunuz gerekli’ diyenlere ‘Bu nasıl olacak’ diye soruyormuş.” (Hürriyet, 17 Haziran)
Kabul edelim ki birisine “eski” halini istiyorum demek “bu yeni halini” beğenmiyorum demektir. Ve bir anlamda ağır bir eleştiridir. Böylesi bir eleştiriye tepki verilmeyerek ‘çözümünün’ sorulması ise artık genel çoğunluğun yanlış bulduğu bu durumun savunulabilir, taşınabilir ve tolere edilebilir bir yanının kalmadığını gösterir.
AK Parti, özellikle son beş altı yıldır gerek iç siyaset alanında kullandığı dili ve üslubu nedeniyle gerekse ekonomi ve dış politika yönetiminde izlediği yöntemler sebebiyle, toplumun genelinde olduğu kadar artık AK Parti tabanında da tepki ve eleştirilerin sebebi oluyor.
Özellikle son dört yıldır da AK Parti tabanında “bu bizim vaktiyle gönül verdiğimiz, savunduğumuz, desteklediğimiz, gurur duyduğumuz parti değil”serzenişleri yükseliyor.
AK Parti’ye yöneltilen bu eleştirilerden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın haberinin olmaması mümkün olabilir mi? Hayır. Sonuçta bulunan “metal yorgunluğu” stratejisi tam da tabanın bu rahatsızlıklarını gidermeye yönelik yapılan bir makyajdı.
Ancak 31 Mart seçimlerinin ortaya koyduğu sonuç tabanın AK Parti’nin “metal yorgunluk” stratejisini yeterli bulmadığını gösterir. AK Parti 31 Mart seçimlerinin ortaya koyduğu tabloyu bir de böyle okumalıdır: Seçmen sandıkta AK Partiye “Benim kendini düzelt talebimi yanlış anladın, metal yorgunluk dedin doğru ancak muhatapları yanlıştı, benim kendini düzelt talebim hala güncelliğini koruyor” mesajı vermiş olabilir.
Soru şu: AK Parti tabanı neden “eski AK Parti’yi” ve “eski Erdoğan’ı” geri istiyor?
AK Parti daha iyisini ortaya koyabilmiş olsaydı bugün böylesi bir talep söz konusu olur muydu?
Adı üstünde “eski” değil mi?
Sonuçta AK Parti’nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “eski hali” neden özleniyor?
Geçmiş iktidar dönemlerinde çok iyi şeyler yaptıkları için. Geçmiş dönemde iyi şeyler yapan AK Parti bugün daha iyisini yapması gerekmez mi? Gerekir.
Yapmadığı için “eski hali” özleniyor.
AK Parti’nin, kurucu aklı, kuruluş felsefesi ve ürettiği politikalar onu Türkiye’nin merkezine oturtmuş ve toplumun bütün kesimlerinin desteğini almasını sağlamıştı.
Bakın AK Parti İstanbul seçimlerine elindeki en iyi, en marka isimle Binali Yıldırım’la girdi. Seçmene yalvarıyor, yakarıyor olmadı sitem ediyor olmadı geçmiş eski Türkiye hatırlatmaları yaparak korkutmaya çalışıyor. Ama bütün bunlar İstanbul seçimlerini almaya yetmiyor.
Neden?
Elindeki en iyi en marka isim bir İstanbul seçimlerini almaya neden yetmiyor? Ankara’yı Antalya’yı neden kaybetti?
AK Parti 31 Mart yerel seçimlerine elindeki en iyi isimlerle girmesine rağmen neden hezimete uğradı?
Çünkü AK Parti tabanı “eski Erdoğan’ı ve eski AK Parti’yi” istiyor.
AK Parti’nin politikasızlığından dün ülkenin sorunlarını çözmeye yönelik politika üreten AK Parti’nin bugün oluşan yeni sorunların müsebbibi olmasından memnun değil.
“Eski Erdoğan” dün partisinin milletvekillerine “milletvekilliği el kaldırma sistemi” değil diyordu. Milletvekilleri de ciddi ciddi ülkenin sorunlarına çözüm üretebilecek liyakat ve ehliyete sahiplerdi.
Dün AK Partili bir milletvekili konuştuğunda herkes hayranlıkla dinliyordu bugün konuşan kimi milletvekilleri acı acı gülümsemelere sebep oluyor.
AK Parti’nin sözcüsü de, Meclis’teki milletvekilleri de, kabineye koyduğu bakanları da AK Parti’nin parlamasına ve itibarına katkıda bulunacak isimlerden oluşuyordu.
Dün AK Parti kadrosu vardı. İsim isim sayıldığında hepsi devlet adamlığı yapabilecek niteliklere sahip dedirten... Kimsenin itiraz edemeyeceği isimlerdi... Bugün “eski AK Parti” talebinde AK Parti’nin parıl parıl parladığı, gurur duyulduğu dönemindeki milletvekillerinin, bakanlarının, AK Parti genel başkan yardımcılarının isimleri de yer alıyordur sanırım.
Çünkü “eski AK Parti” demek ülkenin kalkınma, altyapı, ekonomik sorunlarından demokrasi, özgürlükler ve adalet sorunun çözülmesi için kolları sıvayan AK Parti kadroları demekti.
Militarist, jüristokratik ve bürokratik oligarşi altında bunalan Türkiye’yi, milli iradenin hakim olduğu demokratik bir ülke haline getirebilmek için AB kriterleri doğrultusunda reform üstüne reformlar yapan kadrolar demekti.
AK Parti dün kendisiyle gurur duyulan geçmiş dönemlerdeki milletvekillerinden daha iyi ve nitelikli milletvekillerine sahip olmuş olsaydı... Bugün kabinedeki isimler geçmiş dönemdeki isimlerden daha iyi olmuş olsaydı... Bugün vermiş olduğu AK Parti fotoğrafı 2014’e kadar verdiği fotoğrafları aratmayacak niteliğe sahip olsaydı...
AK Parti “eski haline” dönsün talebi olur muydu?