Nass dönemi bitti mi?

Elif Çakır

Merkez Bankası’nın 27 ay sonra faiz oranını yüzde 8,5’tan yüzde 15’e yükseltmesi elbette ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararıdır. Her ne kadar bu karar Para Politikaları Kurulu’nda alınmış olsa da cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde bütün kamu kurumların, dolayısıyla bütün kurulların asıl karar vericisinin Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Dolayısıyla Merkez Bankası Erdoğan’a rağmen faiz artırımına gitmiş değil ve Erdoğan için sürpriz de olmadı.

Nitekim Merkez Bankası’nın faiz artırımına gideceğini Kuzey Kıbrıs ve Azerbaycan ziyaretleri dönüşünde Cumhurbaşkanı Erdoğan şu sözlerle açıklamıştı:

“Hazine ve Maliye Bakanımızın adımlarını, rahatlıkla Merkez Bankası’yla atmasını kabullendik, hayırlı olsun dedik ve bu şekilde de enflasyonu tek haneye düşürmedeki kararlılığımızı da bildirdik. Bazı arkadaşlar ‘Cumhurbaşkanı faiz politikalarında ciddi bir değişime mi gidiyor’ gibi bir yanılgının içine düşmesin. Ben burada aynıyım.” (14 Haziran)

Erdoğan faiz artırımını kabullendiğini söylüyor. Ne demek kabullenmek? Hepimiz elbette kabullenmek sözünün ne anlama geldiğini biliyoruz ama hadi biz yine de TDK’dan bir okuyalım: İstemediği, inanmadığı, içselleştirmediği bir şeyi zorunluluktan dolayı kabullenme hali, istemediği bir şeye, bir karara mecburiyetten dolayı onay vermek!

Dolayısıyla MB’nin faiz kararını Erdoğan’ın bu sözleriyle birlikte değerlendirmekte, okumakta fayda var, “Ekonomide faiz sebep, enflasyon sonuçtur dönemi bitti”, “faiz sebep enflasyon sonuç bakışından dönüldü”, “nass dönemi kapandı” demek için biraz daha beklemek gerekiyor.

Çünkü net olarak bilmiyoruz, “nass dönemi” bitti mi, ekonomi biraz düzelsin diye ara mı verildi?

***

Elbette Erdoğan’ın en belirgin özelliklerinden biri pragmatist bir siyasetçi olmasıdır. Diyelim ki en nihayetinde rasyonel zemine dönmekten başka seçeneği olmadığını gördüğü için ekonomiyi Mehmet Şimşek’e teslim etti. Teslim etti derken, tabi ki, tam yetkiyle değil, sınırlı ve denetimli bir yetkiyle! Şimşek’in kurulara kendi görüşünde tek atama yapamamış olmasından belli bu.

Mehmet Şimşek Hazine ve Maliye Bakanlığı görevini Nurettin Nebati’den devraldığı gün yaptığı konuşmada “Türkiye’nin ekonomide rasyonel zemine dönmek dışında seçeneği yok!” demişti. (4 Haziran)

Gerçekten de artık yolun sonuna gelindi. Ülkemiz gerçeği bu. Tablo ortada. Enflasyon, işsizlik, hayat pahalılığı…

Sorun her geçen gün daha da ağırlaşıyor, tahribat daha da artıyor.

Vatandaşı enflasyonun altında ezdirmemenin yolu asgari ücretliye sürekli zam yapmak, memur maaşlarını sürekli yükseltmek, faturalarını ödemeyen vatandaşların borçlarını silmek değil.

Çözüm değil, sonuç da devletin de hazinenin de bir sınırı var. Ne yapılsa olmuyor.

Bir diğer gerçek on ay sonra yerel seçimler var, Erdoğan asıl yerel seçimleri kazanmak istiyor. İstanbul’u Ankara’yı CHP’den geri almak istiyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın bir an önce ekonomiyi düzeltmesi, enflasyonu düşürmesi, işleri rayına koyması gerekiyor.

***

Bu bağlamda PPK’nun, faiz kararı sonrası yayınladıkları metinde “enflasyonda belirgin iyileşme sağlanana kadar” faiz artışlarına devam edileceğinin sinyalini vermeleri elbette önemlidir. Ekonominin düzelmesi için atılan rasyonel adımlardır ama ekonomiyi düzlüğe çıkarması için sadece faiz artışı yeterli olmayacağı gibi yüzde 15 oranı da piyasalara güven veremeyecek derecede sınırlı kaldı. Nitekim piyasaların tepkisi döviz ve altının yükselmesi oldu.

Türkiye’nin her alanda rasyonel zemine oturması gerekiyor. Türkiye adalette, demokraside, hukukta, kurumlarda liyakat ilkesinde rasyonel zemine oturmazsa ekonominin düzelmesi mümkün olmayacaktır.

Ekonomide başarının kilidi güven ve istikrar ortamının sağlanmasıdır. Hukukun üstünlüğü ilkesinin tavizsiz bir şekilde uygulanması ve demokrasinin önünün açılması gerekiyor.

Hem hukukta hem de ekonomide eş zamanlı olarak adımların atılması lazım.

Yargıda sorun devam ettiği müddetçe ekonominin düzelmesi mümkün olmayacak. Güvenilir, tarafsız ve bağımsız bir yargı sadece adalet duygusu için değil ekonomi için hayati öneme sahiptir.

Dolayısıyla Erdoğan’ın bir önce yargı mağduriyetlerini gidermesi, devlet kurumlarının kurallarla çalışıyor olmasını ve hukuk devleti ilkesinin işlemesini sağlaması gerekiyor.

Yoksa MB’nin tek başına ve üstelik çekingen bir şekilde faiz artırımına gitmesi hiçbir anlam ifade etmeyecek. Nitekim dün piyasalar 27 ay sonra MB’nin faiz artırmasını davul zurnayla karşılamadı, temkinli yaklaştı, hatta yetersiz bulduğunu döviz artışıyla gösterdi.

Adalet Bakanlığı adalet politikalarını hukuk zeminine oturtmadığı ve bu bağlamda güven vermediği müddetçe ekonomiyi faiz artırım kararıyla düzeltmek mümkün olmayacaktır.

Erdoğan’ın ciddi bir karar vermesi gerekiyor. “Nass” dönemini kapattı mı kapatmadı mı? Zorunluluktan dolayı bir süreliğine “nass”a ara mı verdi, mesela işler düzlüğe çıktığında yeniden “faiz sebep, enflasyon sonuçtur” iddiasına kaldığı yerden devam edecek mi? Çünkü bütün bunlar ihtimal dahilinde.

Çünkü 2020 yılında da ekonomiyi düzeltmek için rasyonel adımlar atma kararı vermişti. Zorunluluktan dolayı “nass dönemi” parantez içine alınmıştı. 10 Kasım’da Hazine ve Maliye Bakanlığı görevine Lütfi Elvan’ı atadıktan üç gün sonra yaptığı açıklamada şöyle demişti:

“Ekonomisi güçlü olmayan bir ülkenin diğer alanlardaki kazanımlarını koruyamayacağının bilinciyle yeni bir istikrar, büyüme ve istihdam odaklı seferberlik başlatıyoruz. Yatırımları yeşerten ve bereketlendiren iklimi tesis etmenin, ekonomik büyümeyi, kalkınmayı, refahı ve istikrarı sağlamanın en önemli yolunun hukuk devleti ilkesi olduğunu biliyoruz. Ülkemizde ekonomide ve hukukta yeni bir reform dönemi başlatıyoruz.” (13 Kasım 2020)

Erdoğan’ın bu sözleri ekonomi çevrelerinde olumlu karşılandı. Türkiye’de hava değişiyor gibi de oldu. Bir müddet işler yoluna giriyor galiba havası esti. Ama sonuç. Sonuç hayal kırıklığı oldu.

Özetle, maalesef güven sorunu devam ediyor. Şimşek’in “rasyonel zemine dönüş” söylemi hayata geçecek mi, geçmeyecek mi?

Erdoğan “kabullendik” derken aslında ne demek istiyor? Gerçekten çıkış yolu olmadığını gördü ve bunu kabullendi mi, yoksa kısa vadede zaman kazanmak için “kabullenmek” zorunda da mı kaldı?

Bunun en önemli göstergesi hukuk alanındaki adımlar olacak… Ben Adalet Bakanlığı’nın atacağı adımları bekliyorum asıl…

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (48)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.