Bir ülkenin Merkez Bankası’nın bağımsız olup olmadığı nasıl anlaşılır? Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’a göre Merkez Bankasının Başkanı kendisini ziyaret etmek isteyen ana muhalefet liderine kapılarını açıp görüşüyorsa yorsa bağımsızdır!..
Şu sözler Kemal Kılıçdaroğlu’nun:
“Kurumun bağımsızlığı sadece bizim için değil, dünya finans piyasaları için de son derece değerli ve önemli. Buradan Erdoğan’a açık ve net çağrı yapıyorum. Lütfen Merkez Bankasının kurumsal kimliğine saygı göster..”
Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu şöyle cevapladı:
“Merkez Bankası’nın bağımsızlığını tartışıyorsun. Kılıçdaroğlu, MB başkanı sana randevu verdi mi? Verdi. Eğer bağımsız olmasa vermezdi.” (17 Ekim)
Daha önce ülkemizdeki refah düzeyi göstergesini “çamaşır makinası, bulaşık makinası ve buzdolabı” üretim ve satışlarındaki artışlarla açıklayan Cumhurbaşkanı Erdoğan şimdi de Merkez Bankasının bağımsızlık göstergesini muhalefet liderine verilen randevu ile açıkladı.
Dünyanın hangi ülkesinde böyle bir ölçü var? Elbette yok.
Maalesef dünyada 20 ayda dört başkanı değiştirilen bir Merkez Bankası da yok. Dünyada gece yarısı kararıyla başkan yardımcılarının, para politikası kurulu üyelerinin görevden alındığı başka bir Merkez Bankası da yoktur.
Merkez Bankalarının bağımsızlığının ölçüsü MB başkanının yapacağı görüşmeler değil atamaların süreyle ya da kaliteyle sınırlı olmasıdır.
***
Birinci Dünya Savaşı sonrasında dünya para sistemi istikrarını tamamen kaybedince, savaş sonrasında para sistemini istikrara kavuşturacak uluslararası bir arayışa girildi. Bu arayış temelde dünya para sisteminin “altın standardı” esasına dönüşmesini gerçekleştirmeye yönelikti. Bu dönüşümün başarılı olabilmesi için her ülkede merkez bankasının kurulması gerekiyordu. Böylece yeni bir uluslararası para sistemi kurulmak istenirken, merkez bankalarının sorunu da gündeme geldi. Bu konuda uluslararası iki büyük konferans örgütlendi. Amsterdam’da toplanan bankacılar ve iş adamlarının yaptığı toplantıda gelişen düşünceler üzerine Milletler Cemiyeti Meclisi 13 Şubat 1920 tarihinde “mali buhranı tetkik etmek, buna çare olacak ve tehlikelerini hafifletecek yolları araştırmak üzere milletlerarası bir konferans toplamayı” kararlaştırdı.
39 ülke temsilcisi Brüksel’de Mali Konferans’ta bir araya geldi. 24 Eylül’den 8 Ekim 1920’ye kadar süren toplantının neticesinde 16 maddelik bir tasarı çıktı. Bu tasarı bütün ülkelerinin uygulaması dileği ile kabul edildi. Tasarının en önemli, hayati öneme sahip olan kuralı Merkez Bankalarına bağımsızlık ilkesini getiren maddeydi. İlkenin gerekçesine Merkez Bankalarının, hükümetlerin emisyon taleplerine karşı duramadıkları yazılmıştı. Şöyle diyordu:
“Bankalar ve bilhassa ihraç bankaları, her türlü siyasa nüfuzdan sakınılmalı ve ihtiyatlı bir mali siyasetin prensiplerinden ilham alınarak idare olunmalıdır.” (İlhan Tekeli, Selim İlkin, 1997, TCMB yayınları, Para ve Kredi Sistemi’nin Oluşumunda Bir Aşama: TCMB, sh. 242-243)
***
Merkez Bankalarının üzerinde hükümetler mi siyasi nüfuz oluşturabilir muhalefet partileri mi? Muhalefet partilerinin kurumlara müdahale gücü yoktur, olamazda. Dolayısıyla Merkez Bankalarının muhalefete karşı bağımsızlığı gibi bir şey söz konusu değildir. Ama hükümetler yürütmenin bütün yetkilerine sahiptir. Merkez Bankalarının bağımsızlığı asıl bu açıdan dikkate alınır, iktidarların baskılarına önlem için iktidara karşı bağımsızlık ilkesi getirilmiştir.
Dolar neden yükselmeye devam ediyor? Türk lirasına yıkıcı bir şekilde değer kaybettiren nedir?
Piyasalar neden istikrara kavuşamıyor?
Merkez Bankası bağımsız olsaydı 23 Eylül tarihli Para Politikası Kurulu’ndan faiz indirim kararı çıkar mıydı?
20 ayda dört kez “bu da olmadı, bu da lafımı dinlemedi” diyerek başkan değişikliğine gidebilir miydi?
Merkez Bankası bağımsız olsaydı Cumhurbaşkanı Erdoğan Merkez Bankası’nda canını sıkan, istediği gibi karar vermeyen, engel olarak gördüğü üyelerini ha deyince gece yarısı imzaladığı kararlarla görevden alabilir miydi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan değil de başka bir siyasi lider olsaydı… Mesela Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı olsaydı… 14 Ekim kararının altında Kılıçdaroğlu’nun imzası olsaydı…
MB 23 Eylül’de CHP lideri Kılıçdaroğlu istediği için faiz indirimi kararı verseydi…
Erdoğan ne yapardı? Neler söylerdi
***
Ünlü Fransız iktisatçı Paul Leroy -Beaulieu’nun on yıllar öncesindeki şu tespitlerine bakalım:
“Bir ülke kısa sürede özel bankaların yaptığı hataların sonuçlarını düzeltebilir, -çünkü eğer olursa – bunların yaptığı aşırı ihraçlar döviz kurunu ciddi olarak uzun süre etkileyemez. Bir devlet bankasının ya da devlete sıkıca bağlı bir bankanın, hükümetin ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, hükümetin baskı ve ayartmalarıyla işlediği hataların ise tersine daha büyük ve daha uzun süre etkileri vardır. Bunlar ülkede uzun yıllar boyunca sürecek tam bir karışıklığa neden olacaktır.” ((İlhan Tekeli, Selim İlkin, 1997, TCMB yayınları, Para ve Kredi Sistemi’nin Oluşumunda Bir Aşama: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, ekler kısmı sh.58)
Bu açıdan Türkiye’ye bakalım: Önce 23 Eylül’de faiz indirim kararı, sonra faiz indirimine karşı çıkan MB üyelerinin 14 Ekim’de görevden alınmasının sonuçları ortada. Dolar yükselmeye, Türk lirası değer kaybetmeye devam ediyor. Piyasalar allak bullak.
Merkez Bankası bağımsız olsaydı… Türkiye bütün yetkilerin tek elde toplandığı CB hükümet sistemi ile yönetilmiyor olsaydı… MB Başkanı bankanın içinden gelen tecrübeli bir isim olsaydı… Sayın Erdoğan sabah akşam Merkez Bankası’nı diline dolasaydı… Öyle bir durumda Cumhurbaşkanı’nın MB Başkanı ile polemiğe girmesinin hiçbir etkisi olmazdı. Çünkü ekonomi çevreleri ve piyasalar Erdoğan’a değil bağımsız Merkez Bankası’na bakarlardı.
Bakınız Trump örneği. Trump başkanlığı döneminde ABD Merkez Bankası FED’e demediğini bırakmadı. Ama ekonomi çevreleri bundan etkilenmedi, herkes FED bağımsız bir kurum olan FED’e baktı, tavrını ona göre planladı…
Biz de öyle mi? Erdoğan her açıklama yaptığında ekonomi çevreleri etkileniyor, dolar kuru alıyor başını gidiyor. Sayın Erdoğan her açıklama yaptığında Türk lirası değer kaybediyor.
Nereden nereye görüyorsunuz değil mi?
***
Bütün yetkilerin tek elde toplayan bu CB sisteminin ülkeyi getirdiği çıkmaz sokaktan başka bir şey değil.
Taa 1748 yılında 270 yıl önce Montesquieu Kanunların Ruhu kitabında şöyle yazmış:
“Eğer aynı idarenin elinde yasama erki yürütme erkiyle birleşmişse, hiçbir şekilde hürriyet yoktur. Çünkü aynı monarkın veya senatonun, zalimce yürütmek için zalimce kanunlar yapmasından korkulur. Yargı erki de, yasama yürütme erklerinden ayrılmış değilse yine hürriyet yoktur. Bu erk yasama erkiyle birleşirse vatandaşların hayat ve hürriyetleri üzerindeki idare, keyfe kalmış bir idare olur.
Bu üç erk aynı kişi de birleşirse her şey mahvolur.”