Başlıktaki söz Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait. Sayın Erdoğan zaman zaman “eğitim ve kültür” alanlarında “maalesef başarısız olduk” özeleştirileri yapıyor, ancak yukarıdaki sözünü bugün devlet kurumlarını adeta bir müsilaj gibi saran yozlaşma için söylemiyor. Ama tam da bugünün Türkiye’sini anlatıyor, değil mi?
Önce Erdoğan’ın açıklamasına bakalım. 28 Eylül 2003 tarihli konuşmasında şöyle demiş:
“Kusura bakmayın, her yer yozlaşmış, siyasetiyle, bürokratıyla, bürokrasisiyle. Devleti hortumlayanları biliyorsunuz değil mi? Biliniz ki artık bu hortumlar tek tek kesilecek ve kazınacak. El ele dayanışma içinde bu işi bugüne kadar getirdiler. Hala böyle gidiyor. Biz bunlara asla tahammül edemeyiz.”
Sayın Erdoğan’ın 2003 yılına ait şu sözleri de hatırlanmaya değer kıymette:
“Devletin kaynaklarını birilerine peşkeş çektirmeyeceğiz. Bir kurumda bir miktar insanımız çalışacak diye öbür tarafta 30 milyona bunun acısını çektiremeyiz.” (18 Mayıs 2003)
Bu ne yaman bir çelişkidir diyorsunuz değil mi? Yolsuzluklarla, yasaklarla, yoksullukla mücadele vaadiyle iktidara gelen… Kamuoyuna bürokrasisiyle, siyasetiyle hep yozlaşmış bir Türkiye devraldıklarını açıklayan, yozlaşmayı şikayet eden ve devletin hortumlanmasına müsaade etmeyeceklerini ilan eden AK Parti iktidarında oluşan bu tablo ne o zaman diye soruyorsunuz?
***
Merhum Adnan Menderes’in bakanlarından Samet Ağaoğlu kaleme aldığı “Demokrat Parti’nin Doğuş ve Yükseliş Sebepleri” kitabında bu soruya cevap veriyor. Ağaoğlu’nun siyaset kurumuna yönelik yaptığı tespit aynı zamanda bir arpa boyu yol alamayışımızın nedenini açıklıyor:
“Türkiye’nin demokrasi mücadelesi tarihinde hemen hemen değişmeyen bir gerçek var: Aynı konular muhalefetin elinde hücum bayrağı, iktidarın elinde savunma siperidir. Muhalefette eleştirilen prensipler iktidarda savunulur.” (Sh. 69)
Bütün mesele bu aslında. Ülkemizin değişmeyen kaderi. Siyasi partiler muhalefetteyken başka iktidara geldiklerinde başka… İktidar oldukları dönemlerde başka muktedir olduklarında başkadırlar.
Devlet kurumları, aygıtları siyasi partiler için hep ele geçirilmesi gereken bir hedef olmuş.
Dünyanın gelişmiş ülkelerinde böyle siyasetçiler, siyasi partiler barınamaz. Bizde ise ‘kader’ değişmiyor…
***
Bakın benim asıl favorim Sayın Erdoğan’ın yakın tarihli şu sözüdür:
“Açık bir şey söyleyeceğim. Kamu kurumlarında mantık hep şudur: Devletin malı deniz yemeyen domuz. Devletin malına kimse hassasiyetle ele almıyor.” (30 Mart 2015)
Sayın Erdoğan haklı. Mantık bu olduğu için bu ülke düzelmiyor bir türlü. Yolsuzluk bitmiyor, hortumlar kökünden kesilmiyor, iktidar koltuklarına yerleşinceye, halkın güveni kazanılıncaya kadar kesiliyormuş gibi yapılıyor.
Hazreti Ömer arayışında olan, “hak”, “helal”, “haram” kavramlarının önemini bilen bir iktidar partisinin yönetiminde düşünün ki kamu kurumları tarihinde olmadığı kadar arpalığa dönüştü, kamu kaynaklarının bu derece yağmalandığı, hortumlandığı başka bir dönem yoktur.
CB hükümet sistemi halkı zengin edecekti, refah seviyesini yükseltecekti tam tersi oldu. Bu hükümet sistemi halkla iktidar arasında büyük bir uçurum meydana getirdi. AK Parti’nin imtiyazlılarının nasibine çifter maaşlarla lüks yaşam, halkın nasibine ise yoksulluk, işsizlik düştü.
Ve gizlisi saklısı yok. Hangi eski milletvekili kaç yönetim kurulundan maaş alıyor? Hangi mevcut milletvekili akrabası, Cumhurbaşkanının hangi danışmanı kaç maaş alıyor?
Kara para aklayanlarla iş birliği yapanlar mı, kurulan FETÖ borsaları mı dersiniz?
Şirketlere atanan kayyumlarının atandıkları şirketleri boşaltmaları mı dersiniz?
***
Nasıl böyle oluyor?
Sayıştay Başdenetçisi Kemal Özsemerci’nin “Türk Kamu Yönetiminde Yolsuzluklar, Nedenleri, Zararları ve Çözüm Önerileri” başlıklı Ekim 2003 tarihli raporundaki şu tespiti okuyalım:
“Yolsuzluk, genellikle gizlidir. Yolsuzluğa karışan kimseler, girişimlerini gizleyebilmek yasal mazeretlerin arkasına sığınmaya çalışırlar. Ancak, yolsuzluğun toplum geneline yayıldığı ve yolsuzluğa karışanların güçlü olduğu durumda gizliliğe ihtiyaç kalmaz.”
Marmara Denizi’nde müsilaj ne zaman ortaya çıktı, görünür oldu?
Marmara’da suyun altını iyice sardıktan sonra yüzeye çıktı. Kaç yıllık sorun müsilaj? Uzmanlar 30-40 yıllık bir ihmalin neticesi olduğunu söylüyorlar.
Bu aşamaya bir anda gelinmez.
***
Mehmet Akif Özer’in Sayıştay Dergisi’nin 37. Sayısında yayınlanan “Türkiye’de Kamu Bürokrasisi ve Yozlaşma” başlıklı yazısındaki şu tespit oldukça önemli:
“Kamu bürokrasisinde görülen yozlaşmanın kapsamını ve boyutunu görebilmek için son on yılda gerçekleşen olaylara bakmak yeterli olacaktır. Bürokraside görülen partizanlıklar, arpalık şeklinde değerlendirilen kurumların oluşması, ehliyetsiz kişilerin kamu kurumlarında istihdamı, baskı ve çıkar gruplarının bürokrasi ve siyasiler üzerindeki etkinlikleri, iktidarın kişiselleşmesi, somut olarak ortaya çıkarılan rüşvet ve yolsuzluk skandalları, yozlaşmanın kapsamını ve boyutunu gözler önüne serer.”
Son 10 yıla 5 yıla bakmamız gerekiyor. Sedat Peker’in ifşaatları bu anlamda kıymetli, bu sürece nasıl gelindiğini gösteriyor.
***
TMSF eski yöneticisi Gelecek Partisi kurucularından Abdullah Güzeldülger’e kulak vermek lazım. Geçen hafta Sayın Güzeldülger’i Karar Tv’de ağırladık. Anlattıkları aklın, mantığın, vicdanın, ahlakın kabul edeceği şeyler değildi.
Yolsuzluğun kurumsallaştığını söyleyen Güzeldülger “150 şirketten aynı anda maaş alan kayyumlar var” diyor. Bir kayyumun aynı anda 150 şirketten maaş alması ne demek?
“Yolsuzluklar aşağıdan yukarıya doğru değil, yukarıdan aşağıya doğru sirayet eder” diyen Güzeldülger 1 yıl Boydak Holding’te kayyum yönetim kurulu başkanı olarak görev yapmış. Kayyum heyetindeki isimlerin Boydak Holding’in içini boşalttıklarını, kayyum yönetimindeki
Boydak’ta büyük yolsuzluklar yapıldığını tespit etmiş. Yapılan yolsuzlukları deşifre etmesinin karşılığında ise teşekkür olarak görevden alınmış! (23 Haziran 2021)
Karar Tv’de Boydak Holding’in nasıl yağmalandığını anlatan Güzeldülger, elindeki yolsuzluk belgelerini Cumhuriyet savcılarına teslim ettiğini, belgelerle medya kurumlarını gezdiğini ancak kimsenin kılını kıpırdatmadığını anlattı.
Güzeldülger “kamusal yolsuzluğun 4 temel yöntemle yapıldığını tespit ettim” dedi ve anlattı:
- Hazineye girmesi gereken “kamu parasının” önü kesilerek vakıf ve derneklere aktarılıyor oradan da başka yerlere. Örneğin Kızılay’ın 30 milyon dolarlık bağışı.
- İhalelerde rekabetsiz ortamlar oluşturuldu. Olağanüstü durumlarda kullanılması gereken pazarlık usulüyle ihale yöntemlerine süreklilik kazandırıldı. Firmalar baştan belli kim alacak mutabakat belli. Bakınız 5’li çete.
- İhale ile yapılması gereken satışların ve hizmet alımlarının doğrudan kişiye ve firmalara has yapılması. Bakınız Darphanenin yaptığı bandrol sözleşmesi.
- Özelleştirme satışları ve büyük ihalelerde ve firma el değiştirmelerinde satıştan kısa bir süre önce geçici alıcının gerçek alıcıya hisse devri.
Doğru. Yozlaşmanın ana kaynağı devlettir, devletin başındakilerdir. Yukarıda olup bitenler aşağılara doğru örnek teşkil eder.
Bütün bunlar yozlaşmanın, yolsuzluğun, çürümüşlüğün boyutunu ve kapsamını anlatır mı?
Sayın Erdoğan 2003 yılında değil de şimdi iktidarı devralmış olsaydı bugünkü vahim tabloyu için ne söylerdi, vahameti nasıl tanımlardı acaba?