2010 Referandumunda “Yetmez ama evet” diyen demokratlar, liberaller bugün toplumun bir kesiminden özür mü dilemeliler?
AK Parti’nin reformist dönemlerindeki demokratikleşme politikalarına, çözüm sürecine, statükoyla mücadele hamlelerine, insan hakları ve özgürlük alanlarındaki devrim niteliğindeki adımlarına destek verenler kötü bir iş mi yaptılar?
Şair yazar Haydar Ergülen’e göre evet, özür dilemeliler! Birgün Gazetesi’ndeki köşesinde özetle şöyle diyor:
“Akil insanlar, açılım toplantılarına katılanlar, bildirilere imza atanlar, ülkeyi AB’ye taşıyarak demokratikleştirecekler düşüncesiyle bu iktidarı destekleyenlerin, yazı yazanları, yani bu sürece bilerek ya da bilmeyerek katkı sağlayan herkesin özür dilemesi gerekiyor. Ben kendi adıma özür diliyorum; 2. Cumhuriyetçi, ‘yetmez ama evetçi’, liberal, özgürlükçü soldan gelen pek çok insanın da özür dilemek istediğine inanıyorum.” (2 Ağustos)
Yazısında AK Parti’nin “Demokratik açılım” çalışmaları kapsamındaki davetine icabet ettiğini belirten Sayın Ergülen’in şu sözlerinin altını çizdim:
“17 Nisan 2010 günü, tam 10 yıl önce, sinema, müzik sanatçılarından sonra, edebiyatçılarla da buluşan o zamanın başbakanı beni de davet etti kahvaltıya. Çok eleştirildim. Sultanın sofrasından beslenmekle, iktidara destek olmakla, vb. O zaman da gazetelerde yazıldı, ben de yazdım. Toplantıda temel olarak ‘Alevilere yönelik uygulamalar, Madımak’daki otelin utanç müzesi yapılması’ gibi birkaç konuyu gündeme getirdim… de ne oldu? Ne olacak hiçbir şey. Madımak Utanç Müzesi olmadı ama, ben o kahvaltıya katıldığım için utandığımla kaldım.”
***
İdeolojik saplantıyla davranmayarak, siyasi ve ideolojik görüşlerini bir kenara bırakarak Sayın Ergülen ve o toplantılara katılanlar, “yetmez ama evet” diyenler, akil insanlar heyetinde yer alanlar, Türkiye’nin AB sürecini destekleyen bu ülkenin aydınları, gazetecileri, sanatçıları, edebiyatçıları, iş adamları hepsi ama hepsi doğru olanı yaptılar.
Doğru olanı yaptık. AK Parti’nin kimliğine, ideolojisine bakmadan ülkenin faydasına olan politikalarını amasız, fakatsız, yetmez ama bu da bir adımdır diyerek destekleyen herkes amasız fakatsız vatanseverdir.
Aydın namusuna, demokrat kimliğine yakışır hareket ettiler. Mahallelerindeki bağnazlara rağmen bu destekleri verebildiler.
Kimse bugünleri görecek kahin değildi, kimsenin önünde de bugünleri gösterecek küre yoktu. Ayrıca bugünler gösterilseydi bile doğru doğrudur, desteklenir.
Dolayısıyla Sayın Ergülen’in bu önerisine katılmıyorum.
Akil insanlar heyetinde yer alanlar, yetmez ama evet diyenler, AK Parti’nin reformist dönemine destek verenler neden özür dileyeceklermiş? Neden özür dileyecekmişiz ki? Doğru desteklendi diye özür dilenmesi dünyanın neresinde görülmüş?
***
AK Parti’yi reformist dönemlerinde destekleyenler bugün AK Parti ülkeyi kötü yönettiği halde hala mı destekliyor?
AK Parti demokrasiden geriye doğru gitmeye başlamışsa, hukuktan, adaletten, temel hak ve özgürlük alanlarını daraltmaya başlamışsa, otoriter bir yönetime doğru kaymaya başlamışsa burada sorunlu olan AK Parti iktidarının kendisidir. Reformist dönemlerinde destekleyenler bunun sorumlusu nasıl olabilir ki?
“Bütün bunlar vaktiyle sizin verdiğiniz destek yüzünden” suçlamalarının ahlaki hiçbir karşılığı yok. Olamaz da…
Bilakis bugün oluşan kötü Türkiye tablosunun sorumluları “yetmez ama evet” diyen aydınlara “bütün bunlar geçmişte iktidara verdiğiniz destek yüzünden” parmağı sallayanlardır.
Tam da bu kesim en azından bir saatlik da olsa bağnazlıklarını askıya asarak aynaya bakmalı. Düşünmeli.
Tarihte her daim kırılma anları vardır. Yapılan bir hamle, atılan bir adım tarihin bütün akışını değiştirebilir. Madem ki 2010 Referandumuna “yetmez ama evet” diyerek destek veren liberaller suçlu, bu hadiseden başlayalım önce.
***
Anayasa Mahkemesi, anayasa taslağındaki HSYK’da çoğulculuğu sağlayacak olan “tek adaya tek oy” şartını iptal etmemiş olsaydı FETÖ yargıyı ele geçirebilir miydi?
AB ilkeleri esas alınarak hazırlanan metindeki “tek adaya tek oy” ilkesini Anayasa Mahkemesi iptal etmeseydi hiçbir siyasi, cemaat ve ideolojik grup yargının idari tepesi olan HSYK’yı ele geçiremeyecekti. FETÖ’nün yargıda güçlenmesi mümkün olmayacaktı.
Dönemin Anayasa Mahkemesi iktidara şiddetle karşıydı. O zamanki Anayasa Mahkemesi, kendisini Anayasa yapıcı iradenin üzerine çıkartarak, o şartı iptal etti.
Halbuki anayasamıza göre AYM, anayasa değişikliklerini denetleyemez.
Ama denetledi ve “tek oy” ilkesini iptal etti, çünkü YARSAV’ın kazanacağını düşünüyordu. Fethullahçı yapının gücünü tahmin etmiyordu. Nasıl olsa “bizimkiler” kazanır diye düşündüler. Ama FETÖ’nün HSK’da güçle olmasını sağladılar!
***
Aydınların “Yetmez ama evet” kampanyası oldukça doğruydu. “Yetmez ama” gönül rahatlığı ile “evet” denilecek pek çok kazanımı da beraberinde getirdi o referandum. Sonuçta bugün AYM’ye Bireysel Başvuru’yu getiren 2010 Referandumudur.
367 krizi yaşanmasaydı, bugün Türkiye bu ucube Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçer miydi?
AK Parti’ye kapatma davaları açılmasaydı, Cumhuriyet Mitingleri yapılmasaydı, AK Parti’nin demokrasiyi güçlendirecek politikaları desteklenmiş olsaydı... Bugün belki de farklı bir Türkiye olacaktı.
Dönemin Adalet Bakanı, DEVA Partisi Genel Sekreteri Sadullah Ergin’in müsteşarı Birol Erdem ile ilgili yaptığı tanıklıkta 367 Krizine, 27 Nisan Muhtıra dönemine ve özellikle 2010 Referandumuna dair anlattıkları tarihi öneme sahip. Elbette hakikatin ne olduğu bilinmek isteniyorsa.
Ülkemizin saygın anayasa hukukçularından Prof. Dr. Ergun Özbudun’un anayasa çalışması sonuçlanmış olsaydı bugün Türkiye bu ucube hükümet sistemine geçmeyecekti. Sayın Ergin tanıklık ifadesinde o sürecin nasıl akamete uğradığını şöyle anlatıyor:
“2007 seçimlerine gitmeden önce Prof. Dr. Ergün Özbudun’dan bir anayasa çalışması talep etmiştik. 2007 Temmuz’unda seçimler yapıldı. Bu seçimlerden hemen sonra Ergün Özbudun ve arkadaşlarının hazırladığı sıfırdan yeni bir Anayasa çalışmasını kamuoyuyla paylaşacağını ilan etti. O paketin açıklanmasından kısa bir süre önce Yargıtay’dan Başbakan Yardımcımız üzerinden bir mesaj geldi. Bu paketi açıklar ve değişikliğe tevessül ederseniz, partinize kapatma davası açmak zorunda kalacağız.”
Sayın Ergin’in tanıklık ifadesinin her bir satırı tarihi bir öneme sahip. Ben sadece bir hadiseyi yazdım.
Soruyorum, Sayın Özbudun ve ekibinin anayasa çalışması devam etmiş olsaydı CB sisteminin yolu açılacak mıydı?
***
Her düşmanca yaklaşım, söylem AK Parti’nin ağır hatalarına rağmen tabanını konsolide etti. AK Parti bu düşmanca yaklaşımı tabanına göstererek “onlar mı gelsin iktidara” sorusunu sorarak, iktidarını ayakta tutmaya, sandıkta kazanmaya devam ediyor. Bütün kötü yönetime, geleceğe dair umut vaat etmemesine rağmen…
Asıl kendilerine bakmaları gerekenler “Yetmez ama evet” diyenlere, akil insanlar heyetinde yer alanlara, demokratik bildirilere imza atanlara parmak sallayanlar, özür dileseniz bile sizleri affetmeyeceğiz öfkesi içinde olanlardır.