Kamuoyu araştırmaları yasaklansın mı?

Elif Çakır

Bir zamanlar kamuoyu araştırmaları mahkemelik olmuştu. 2002 yılında Tansu Çiller’in DYP’si mahkemeye verdiği dilekçede şöyle diyordu:

“Davalılar, gerçeğe aykırı sonuçlar üreterek yapmış oldukları kamuoyu araştırması ile alternatif kamuoyu oluşturulmasına sebep olmuştur. Davacı partinin, oy oranı yapılan başka araştırmaların neredeyse tamamında yüzde 14’ün üstünde seyretmekteyken, davalı şirket mesleki basiret göstermeyerek, davacı partinin oy oranı ile ilgili doğru ve gerçek olmayan bir sonuç ortaya koymuştur.

Yüzde 10 barajının söz konusu olduğu ülkemizde, bir siyasal partinin yalan ve gerçek olmayan verilerle ve/ya yanlı ve/ya aldatıcı ve/ya yönlendirici bir biçimde hazırlamış oldukları sonuçlara dayalı olarak, barajın altında gösterilmesi, bu yolla toplumun ve seçmenlerin bu siyasal partiye olan ilgisi ve özellikle kararsızlar denilen kitlenin olası yönelişinin haksız engellenmesine ve parti sempatizanlarının partiden uzaklaşmasına neden olacaktır.

Davalılar, dava konusu kamuoyu araştırmasıyla, davacı siyasi partiyi hem kendi seçmenleri gözünde hem de toplum önünde hukuka aykırı olarak küçük düşürmüş, itibarına ve saygınlığına haksız saldırıda bulunmuşlardır.”

Doğru Yol Partisi, şikayetçi olduğu kamuoyu araştırmasının “saldırı” olduğunu belirterek, 8 Ağustos 2002’de Ankara 21. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne tazminat davası açtı.

Söz konusu suç duyurusuna sebep, Hakan Bayrakçı’nın 10 Temmuz akşamı Haber Türk’te “Kişisel olarak tahminimi söylüyorum ben de şaşırdım. Bana göre Doğru Yol Partisi’nin oyları daha yüksek olabilirdi. Tansu Çiller’in liderler toplantısına gitmeyişinin böyle bir düşüşe yol açacağını zannetmiyorum. Ancak Recep Tayyip Erdoğan’ın oyları yükseliyor. Ona yakın olarak da CHP’nin oyları.”

DYP, kendisini yüzde 10’un altında gösteren Hakan Bayrakçı’nın ve başında olduğu SONAR’ın 100 milyar lira manevi tazminata mahkum edilmesini istiyordu.

DYP’ye göre, bu kadar keskin bir düşüş mümkün değildi. Bu olsa olsa manipülasyondu.

Bu arada Doğru Yol Partisi’nin 1995 seçimlerinde yüzde 19.2, 1999 seçimlerinde ise yüzde 12 oy aldığını söyleyelim.

Velhasıl kelam, tarihimizde ilk defa bir siyasi parti, bir kamuoyu araştırma şirketinin aleyhine dava açılmasını istemişti.

DYP’nin SONAR’a dava açtığını, kamuoyu Ertuğrul Özkök’ün 13 Ağustos tarihli “Anket şirketlerine ilk siyasi dava” başlıklı yazısı ile öğrendi. Hayır, Özkök elbette ki siyasi bir partinin bir kamuoyu şirketine açmış olduğu davayı anormal bulmuyordu. Bilakis Özkök, DYP’nin bu girişimini hukuki bulduğunu, desteklediğini ve davanın sonucunu da merakla takip edeceğini söylüyordu. Özkök’e göre adını duyurmak isteyen şirket, bir kamuoyu anketi yapıp bunu gazetelere gönderiyordu ve gazetelerde bunu düşünmeden yayınlıyorlardı. Gazete ve televizyonların yazı işleri kadrolarının önüne her gün ne idüğü belli olmayan anketler geliyordu. SONAR’ın anketi de böyleydi.

Ankara 21. Asliye Hukuk Mahkemesi, 3 Kasım seçim sath-ı mailinde DYP’nin suç duyurusunu kabul etti. Ancak mahkeme ilk duruşma için 13 Kasım’a gün verdi. Yani genel seçimlerden bir hafta sonrasına...

18 Şubat 2003 tarihli duruşmada, DYP’nin SONAR hakkında suç duyurusunda bulunan avukatının vekaletten istifa dilekçesi mahkemeye sunuldu.

15 Nisan 2003 tarihinde mahkeme “gereği düşünüldü” dedi ve şu karara imza attı: “Davacı partinin oy yüzdesinde seçim gününe kadar doğru düşüş olduğu, davacı partinin 3 Kasım seçimlerinde oy barajını geçemediği anlaşılmıştır.”

***

Kamuoyu araştırma şirketleri, beklediği sonuçları alamayan siyasi partilerin her zaman hedefinde oldu.

Siyasetçilerin, anket şirketleri hakkında “güvenilmez” oldukları ve “manipülasyon” yaptıkları açıklamaları yeni bir şey değil.

Ancak tarihte ilk kez bir siyasi parti, bir araştırma şirketine dava açmıştır.

Size yöneltilecek, “anket şirketleri her zaman doğru sonuçları tutturuyor mu” sorusuna gülümseyeceğinizi tahmin ediyorum.

Zira AK Parti’nin iktidara geldiği 2002’den bu yana AK Parti’nin çalıştığı anket şirketlerinin dışında pek çok kamuoyu araştırma şirketi, AK Parti konusunda her seçimde deyim yerindeyse ‘çuvalladı’.

Soru şu:

Kamuoyu anketleri bu kadar önemli mi?

Kimlik, aidiyet üzerinden siyaset yapılan ülkemizde gerçekten de insanların anket sonuçlarına göre oy tercihinde bulunacağına inanıyor musunuz?

Siyasetçiler için elbette ki en büyük anket yeri seçim meydanlarıdır. Kendilerine güveniyor olduktan sonra anket şirketlerinin ortaya koydukları sonuçları eleştirmekte de haklı olabilirler.

Fakat, bu ne dün, anket şirketinin mahkemeye verilmesini ne de bugün anket sonuçlarının yayınlanmasının yasaklanmasını gerektirmez.

Araştırma şirketleri ile polemiğe, tartışmaya girerken siyasetçilerin daha özenli ve demokratik sınırlar içerisinde olmaları gerekiyor.

Ne diyorsunuz bir de bu şekilde tarihe geçelim mi?

Bu durumda Türkiye hukuk devleti değil, Türkiye’de demokrasi yok diyenlerin eline malzeme vermiş olmaz mıyız?

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (30)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.