Türkiye, yarım asırlık Avrupa Birliği hikayesinde AB üyeliğine hiç olmadığı kadar yakınlaşma imkanını AK Parti hükümetleri döneminde yakaladı. Hatta Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkileri açısından altın yıllar diyebileceğimiz bir devir bile yaşadı.
Altın yıllar devri, Batı medyasının Türkiye’yi göklere çıkardığı dönemlerdi. Çünkü yargı, ekonomi, kalkınma, eğitim, sağlık ve özgürlük alanlarında peş peşe AB kıstaslarına uygun reformlar yapıldı. Eğitimden sağlığa, ekonomiden yargıya, sağlıktan hak ve özgürlükler alanında yapılanlar AK Parti hükümetinin zoraki ve isteksiz olarak yapmaya çalıştığı reformlar değildi.
Nihayetinde Türkiye bir Avrupa ülkesiydi ancak Avrupa ülkesinde yaşayanların sahip olduğu yaşam kalitesine sahip değildi. Türkiye bir Avrupa ülkesiydi ancak Avrupa ülkelerinde rahatça dolaşan Avrupalı vatandaşların seyahat özgürlüğüne sahip değildi.
Evet, Türkiye’nin ekonomi, kalkınma, özgürlükler ve yargı alanında AB ile uyum paketinde kendisinden istenilen reformları gerçekleştirmesi ülkemizi demokratik bir ülke haline getirmeyi hedefliyordu. Ancak bu reformların ülkemize sağlayacağı asıl somut kazanım, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının da Avrupa vatandaşları gibi seyahat özgürlüğüne sahip olmasıydı.
Yarım asırlık AB serüvenimizin en önemli hedeflerinden birisi buydu. Vatandaşın elinde tutacağı, dokunacağı, hissedeceği somut bir kazanım. Edirne’ye gider gibi Paris’e, Diyarbakır’a gider gibi Berlin’e gidebilme özgürlüğüne sahip olacaktı.
Ve yarım asırdır asla gerçekleşmesi mümkün olmayan, gerçek olmayacak kadar uzak olan bu kazanıma hiç olmadığı kadar yakın olmuşuz.
Az kalsın gerçekleşiyormuş.
İki yıl önce yani 2016 yılında Paris’e, Viyana’ya, Atina’ya, Lizbon’a, Brüksel’e, Basel’e vizesiz gitme hakkını elimizle tutmuşuz sonra bırakmışız.
Türkiye’nin iki yıl önce yakalayıp elinden kaçırdığı fırsat BBC’nin “Avrupa’nın İçinde: 10 Yıllık Çalkantı” adlı belgeselle ortaya çıktı.
“Brüksel’de Kayseri Pazarlığı yaptık”
Tarih 2016. Ahmet Davutoğlu Başbakanlıktan alınmadan iki ay öncesi. Başbakan Davutoğlu, Belçika’nın Brüksel kentinde düzenlenen Türkiye Avrupa Birliği Zirvesi’ne katıldı. Dönüşte uçakta bulunan gazetecilere zirveyi “Sıkıntılı bir zirve olacağı kanaati hakimdi. Bizim için iyi bir süreç oldu. Bu tür durumlarda beklenmedik hamle, karşı tarafı normalde alamayacağı kararlara yöneltebilir” sözleriyle değerlendiren Davutoğlu’nun açıklamalarını, 9 Mart günü istisnaları saymaz isek bütün gazeteler “Brüksel’de Kayseri pazarlığı yaptık” manşetiyle haberleştirdi.
Hatırladınız mı?
Şimdi “Bu tür durumlarda beklenmedik hamle, karşı tarafı normalde alamayacağı kararlara yöneltebilir” sözünü tekrar okuyun ve bir kenara yazın.
Türkiye iki hafta sonra yani 18- 19 Mart tarihinde ikinci kez Brüksel’de Avrupa Birliği ile masaya oturdu. Brüksel’de gerçekleşen ve Türkiye’nin AB ile Anlaşmaya vardığı o toplantıyı takip eden gazeteciler arasında ben de vardım.
Avrupa Konseyi Başkanı Tusk, sosyal medya hesabından “Tüm AB liderleri ve Türkiye Başbakanı, anlaşmayı oy birliği ile kabul etti” sözleri ile duyurdu.
AB Liderlerinin oy birliği ile imzaladığı o anlaşmada alınan kararlar özetle şuydu:
- Türkiye, AB’nin istediği 72 kriterden kalanları tamamladığı anda vizeden muaf olacaktı. 72 kriterden zaten geriye birkaç madde kalmıştı. Yani Türkiye bir yıl beklemeyecek, Haziran sonundan itibaren Türkiye vatandaşları Avrupa ülkelerine vizesiz seyahat edebileceklerdi.
- AB Türkiye’ye bir hafta içinde 3 milyar Euro, 2018 yılının sonuna kadar bir 3 milyar Euro daha kaynak sağlanmasına karar verdi.
- Gümrük Birliği anlaşmasının Türkiye’nin lehine güncellenmesine karar verildi.
- Birkaç yıldır fasıllar açılmıyordu. AB yeniden fasılların açılmasına karar verdi.
Peki, AB Liderleri bütün bunları nasıl kabul etti. Davutoğlu Avrupa Birliği liderlerinin önüne “mülteci” dosyasını koydu.
İşte BBC’nin “Avrupa’nın İçinde: 10 Yıllık Çalkantı” belgeseli, Hollanda Başbakanı Rutte’nin, AB Konsey Başkanı Tusk’un ve Junker’in verdiği demeçlerle AB’nin vize muafiyetini bir yıl geriye çektiği, fasılları tekrar açmaya karar verdiği Brüksel Zirvesi’nin arka planını anlatıyor. Belgeselde yer alan sadece Junker’in yaptığı şu açıklama, tarihi bir gerçeğin arka planını ve hakkını teslim etmesi açısından önemli.
Junker: Eğer bu anlaşmayı kabul etmezsek ne yapacaktık. Sonunda herkes kabul etti.
Kabul etmişler. Zira o dönemde Avrupa Birliği için mülteci sorunu, Türkiye vatandaşlarının vizesiz dolaşmasından daha önemliydi. Davutoğlu’nun önerisine hayır demek için masaya oturanlar, oy birliği ile evet diyerek kalktılar masadan.
Davutoğlu, AB içindeki açıkları Türkiye’nin lehine kullanarak kalkmış masadan. Almanya Başbakanı Merkel’i ve Hollanda Başbakanı Rutte’yi Türkiye’nin lehine kullanmış.
Davutoğlu, oldukça başarılı geçen Brüksel Zirvesi’nden iki ay sonra önce adresi karanlık bir bildiride hak etmediği suçlamalara maruz kaldı sonra zorla görev bıraktırıldı. Bazı köşelerde görevden alınma sebebi olarak bu zirve gösterildi çok haklı olarak. Zira ülkemizde başarının cezalandırılmadığı bir tek örnek yok maalesef.