“Abdullah Gül neye kaygılanıyor, Bülent Turan neye!” başlıklı bir yazı kaleme aldım dün.
Mevzu malumunuz. AK Parti hükümetinin çıkartmış olduğu “sivillere ceza muafiyeti” son 696 sayılı KHK kamuoyunda ciddi tartışmalara neden oldu. İstisnasız toplumun bütün kesimleri, yasal düzenlemenin hukuka uygun bir şekilde yeniden gözden geçirilmesi hususunda neredeyse tek ses olmuş durumda.
İtiraz “kahramanca darbeye direnen milletin hukukunun korunuyor olmasına” değil. İtiraz, muğlak ifadelerin yer alıyor olmasına, itiraz kapsamın geniş tutulmasına ve geleceği kapsayan ifadelerin yer alıyor olmasına, itiraz kanun maddeleriyle bağdaşmayacak şekilde suiistimale açık ifadeleri barındırıyor olmasına.
Sonuçta, bu düzenlemenin nasıl bir toplumsal soruna dönüşeceğini görmek için “ateş yakar mı yakmaz mı” testi yapmaya gerek var mı?
Nitekim 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’de resmi sosyal medya hesabından bu maddenin kaygı verici olduğunu söyleyen bir mesaj yayınladı.
Gül’ün itirazlarına ‘resmi yanıt’ AK Parti Grup Başkanvekillerinden hukukçu Bülent Turan’dan geldi. Ben de Turan’ın Gül’e ‘resmi tepkisini’ yazdım. Yazıda yazdığım özetle şuydu:
“Abdullah Gül hukuk diliyle bağdaşmayan muğlaklık, hukuk devleti anlayışı açısından kaygı vericidir diyor. İleride yol açacağı sonuçlar hepimizi üzmesin diyor... Bülent Turan bir hukukçu olarak metin hakikaten hukuk standartlarına ve kanun yazım tekniğine uygun mudur diye bakıp soruna çözüm aramak yerine, Abdullah Gül’e cevap yetiştiriyor. Bülent Turan ‘kaygılıyım’ diyen Abdullah Gül’ün rahatsızlığına üzülüyormuş. Abdullah Gül’ün kaygısına bakın, Bülent Turan’ın kaygısına.”
***
Bülent Turan işte bu yazıma aynı gün (27 Aralık) bir “düzeltme yazısı” gönderdi. Bu düzeltme metnini, cevap hakkına duyduğum saygıdan dolayı yayınlıyorum:
“Önceki gün gazetede yer alan yazınızı üzülerek okudum. Bana ait olmayan ifadeleri, bana aitmiş gibi tırnak işareti kullanarak vermeniz hem şahsıma bir saygısızlık, hem de okuyucunuza bir saygısızlık anlamına geliyor.
Sayın Abdullah Gül ile ilgili soruya verdiğim cevap şu şekildedir:
‘O, onu dedi, bu onu dedi, doğru bulmuyorum. Bizim hükümetimiz belli, yürütmenin başı belli, ilgili bakanlık belli. KHK, konuyla ilgili kurumlarla görüşülerek çıkarıldı. Daha eski düzenlemelerdeki hassasiyeti paylaşmayanların bugünkü paylaşımlarını doğru bulmuyorum. Kim olursa olsun. Daha eski düzenlemede resmi görevliler için bu hak verilirken rahatsız olmayanların bugün rahatsız oluyor olmasını çok üzülerek karşılıyorum, kim olursa olsun. O yüzden bu meselede bir yanlış varsa, bir hata varsa, Bakanlık zaten ilgili adımı atar. Altını çize çize parti sözcümüz Mahir Bey de Bakanımız Abdülhamit Bey de ısrarla ‘bu 15 Temmuz’un konusudur’ demesine rağmen, ‘yok 10 sene önceyi’, ‘yok 10 sene sonrayı kapsıyor’ demek bir başka hesaba hizmet eder. Ben bunu doğru bulmuyorum.’
Hal böyle iken, yukarıdaki ifadeleri şahsınızın farklı bir şekilde aktarması oldukça üzücüdür.
Sayın Abdullah Gül, parti kurucumuz olduğu gibi bu harekette Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Başbakan Yardımcılığı, Dışişleri Bakanlığı yapmış değerli bir isimdir. Kendisinin bu konuya dair bir rahatsızlıkları varsa bunları Adalet Bakanımıza, diğer bakanlarımızla telefonlaşarak, farklı yollardan görüş ileterek ulaştırma imkanı vardır. Cumhurbaşkanımız yurtdışındayken, kronik muhalif kesimler konuyu çarpıtarak kamuoyuna aksettirirken Sayın Gül’ün tutumu bu medya organlarının ekmeğine yağ sürmüştür.”
***
Bülent Turan’ın açıklamasını okudunuz. (Metindeki boldlamalar bana ait.)
Şimdi geriye dönün ve benim dün kaleme aldığım “Abdullah Gül neye kaygılanıyor, Bülent Turan neye!” yazımı okuyun.
http://www.karar.com/yazarlar/elif-cakir/ak-parti-bir-kez-daha-dusunmeli-5798
Bülent Turan’a ait olmayan hangi ifadeleri kullanmışım siz karar verin.
Abdullah Gül için üzülüyorum dememiş mi?
Bir hukukçu olarak ve iktidarın yetkili bir ismi olarak, Abdullah Gül’ün kaygılarına bir açıklık getirmiş mi?
Bu durumda Bülent Turan’ın kaygısı ile Abdullah Gül’ün kaygısı hakkında bir mukayese yapılır mı yapılmaz mı?
Teşekkürler Bülent Turan, “düzeltme metni” gönderdiğiniz için. Gönderdiğiniz metni okuyunca dikkatimden kaçan asıl meseleyi görmüş oldum.
Madem ki Abdullah Gül, partinizin kurucusu, Abdullah Gül bu harekette Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Başbakan Yardımcılığı, Dışişleri Bakanlığı yapmış değerli bir isimdir.
Sahi Sayın Bülent Turan, böylesi bir değerli isimle, bir büyüğünüzle ilgili size soru yöneltildiği zaman “kim olursa olsun, o onu dedi, bu bunu dedi” diye mi cevap verilir?
İşte AK Parti’nin pırıltısını alan, tabanın AK Parti’ye mesafe koymasına sebep olan, AK Parti’yi ruhundan kopartan anlayış tam olarak budur: AK Parti’nin bugün “kim ne derse desin, o onu demiş, bu bunu demiş, umurumuzda değil” anlayışına evrilmesidir.
AK Parti’yi AK Parti yapan ‘kimin’, ‘kimsenin’ ne dediğine, kimliğine, ismine, sıfatına bakmadan önemsemesi, ciddiye almasıydı. Erdoğan esnafa gider, çarşıya gider, vatandaşın ne dediğini, neyi nasıl algıladığına bakardı.
“Kim ne derse desin” hoyratlığı yoktu. Bugün bırakın vatandaşı, AK Parti’de emeği olan, bu partinin kurulmasına öncülük etmiş bir isim hakkında hoyratça kameralar karşısında “o onu demiş bu bunu demiş” sözleri sarf edilebiliyor.
Bülen Turan diyor ki: “Abdullah Gül açıklamalarıyla birilerinin ekmeğine yağ sürdü.”
Peki, 48 saattir, bu partinin büyüğü hakkında ismini söylemeye dahi ihtiyaç hissetmeden başlattığınız polemiğin neredeyse bütün medyada “okkalı cevap”, “tepki”, “kim olursa olsun” başlıklarıyla çıkması kimin ekmeğine yağ sürdü? Bunlar için de bir düzeltme yapma gereği hissediyor musunuz?