Cumhurbaşkanı Erdoğan TRT’de yaptığı seçim propaganda konuşmasında kendisiyle ilgili enteresan bir şey söyledi. Kendisine ayrılan süre bir hayli uzun olduğu için dolu dolu kendisini, siyasi geçmişini, başarılarını, üstlendiği görevleri anlattıktan sonra seçmenden destek istediği şu cümleye taktım, dedi ki:
“Siyasette 40 yılı, başbakan ve cumhurbaşkanı olarak ülke yönetiminde 20 yılı devirmiş bir kardeşiniz olarak, başka herhangi bir dünyevi hırsımın olmayacağını herhalde sizler de takdir ederseniz.”
Erdoğan’ın bu sözünü dinlerken “daha ne olsun, daha ne olacaktı, iktidar başlı başına hırs olarak dünyevi başka hangi hırsa yer bırakır” diye düşündüm. Mesnevi hırsın, insanın kulluk şuuruna ulaşmasını engelleyen kibir, haset, kin, küstahlık, hasislik gibi bütün kötü huyların başı olduğunu söyler. Bu anlamda hırs bir insanda en bulunmaması gereken, en menfi, en kötü huydur. Her şeyin iyisi vardır ama ‘hırsın’ iyisi yoktur. Hırs iyi yönde kullanılan bir özellik değildir.
***
Bütün sözlüklerde hırs; öfke, kızgınlık, azgınlık, açgözlülük, tamahkarlık, sonu gelmeyen arzu istek olarak geçer. Süleyman Uludağ Tasavvufi Terimler Sözlüğü’nde hırsı “kişinin bir şeyi elde etmek için olanca gücüyle çabalaması, hedeflediği gayeye ulaşmak için haram helal demeden her türlü vasıtayı meşru ve mubah görme, hedefe ulaşmak için hak -hukuk gözetmemek, kanaatkâr olmamak” şeklinde açıklıyor.
“Başka bir hırsım yok” sözünün taktir edilecek hiçbir tarafı yok yani. Çeşitleri içinde de en kötüsü, en korkuncu, en ölümcül olanı iktidar hırsıdır. İnsanoğluna kötülüğün her türlüsünü yaptırır. İktidar hırsı kişiyi kör, sağır eder. Vicdanı karartır, aklı yok eder.
Eğer dili sürçmediyse kendisiyle ilgili muazzam bir itirafıdır bu!
Diyelim ki dili sürçtü, seçim gerilimi, kaybetme endişesi, zihni dağıldı ve aslında hani Cumhurbaşkanı Erdoğan CB sistemine “Başkanlık sistemi gelirse ben onu mezara götürecek değilim ki… Sistem kalıcı ben gidiciyim. Kendim için istemiyorum, ülke için istiyorum” diyerek destek istemişti ya şimdi de ‘dünyevi hiçbir bir hırsım yok, ülkem için istiyorum, kendim için istemiyorum’ demek isterken ağzından cümle böyle çıktı.
Bu durumda şu soruyu kendisine sormamız gerekiyor:
14 Mayıs’a neden düğün bayram, şenlik havasında gitmiyoruz?
Dilinize niye öfke, kin, düşmanlık, kötülük, hazımsızlık hâkim?
Üslubunuz, söylemleriniz niye kışkırtıcı?
Sabah akşam seçmenlerinize muhalefeti neden “bunlar dinsiz, bunlar imansız, bunlar kitapsız, bunlar seccadesiz, bunlar bayrak bilmezler, ezan bilmezler” diyerek hedef gösteriyorsunuz?
Tabanınıza neden “seçimi kazansalar bile ülkeyi teslim etmeyin” akılları veriyorsunuz?
Dini kutsalları kendi şahsi siyasi çıkarlarınıza niye bu kadar hoyratça alet ediyorsunuz?
Mesela gerçek olmadığını bildiğiniz halde Kemal Kılıçdaroğlu’nun reklam filmine PKK elebaşı Murat Karayılan’ın montajlanmış görüntülerini İstanbul Mitingin’de sizi dinlemeye gelenlere neden gerçekmiş gibi izlettiniz?
Niye durunuz, durağınız yok, vicdan sınırınız yok?
***
Sayın Erdoğan diyelim ki diliniz sürçtü, ben iyi niyetimi koruyorum, TRT’de “dünyevi hiçbir hırsımın olmadığını takdir edersiniz” dediniz.
Mademki dünyevi hiçbir hırsınız yok, 7 Mayıs Pazar günü Erzurum’da Ekrem İmamoğlu ve İmamoğlu’nu dinlemeye gelen vatandaşlarımız niye taşlı saldırıya uğradı? 17 vatandaşımız yaralandı, Allah korudu can kaybımız olmadı.
Polis saldırganları seyretti, müdahale etmedi?
Emniyeti sağlamakla görevli kolluk kuvvetinin kılını kıpırdatmadan, film izler gibi saldırganları izlemesinin izahı var mı?
Polis saldırganlara neden müdahale etmedi?
Hali hazırda bu ülkenin cumhurbaşkanısınız, yani bu ülkenin güvenliğinden siz sorumlusunuz.
Niye ağzınızı bıçak açmıyor?
Neden kınamıyorsunuz?
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu dalga geçer gibi açıklama yapma cesaretini nereden buluyor?
17 kişinin yaralandığı bir saldırıda Belediye Başkanınız Mehmet Seymen’in mutlu mesut bir şekilde açıklama yapmasında, Ekrem İmamoğlu ile polemiğe girmesinde, saldırıda yaralanmış olan vatandaşları hedef haline getirmesinde bir anormallik yok mu?
Bu saldırı AK Parti’nin mitinginde gerçekleşseydi Erzurum valisi yine çıkıp “Gerekirse gözaltı işlemleri yaparız” açıklaması mı yapardı?
Bu saldırı AK Parti’nin mitinginde, kahvehane toplantısında, esnaf ziyaretinde yaşansaydı o valinin, belediye başkanın, emniyetin, içişleri bakanının neler yapacağını elbette hepimiz biliyoruz.
***
Erzurum’daki saldırı sürpriz değildi. Muhalefet partisinin günlerdir şeytanlaştırıldığı, düşmanlaştırıldığı, PKK ile FETÖ ile iltisaklı gösterildiği bir kampanya sürecinde böylesi bir hadisenin yaşanacağı gün gibi açıktı.
Erdoğan şiddet söylemlerine son vermeli, iktidar şiddetle arasına mesafe koymalı. Çünkü Erzurum’daki saldırının sorumlusu şiddet dilini bırakmayan, muhalefeti ‘işgalci, küffar’ diye etiketleyen, fişleyen, hedef gösteren iktidarın dilidir.
Ülkeyi yönetenler muhalefeti vatan düşmanı gösterdiğinde, küffar diye hedef gösterdiğinde, birileri elinde taşla, sopayla saldırır.
AK Parti azılı ülke düşmanlarıyla savaşta değil. AK Parti bu ülkenin sahibi de değil. Bu ülke hiçbir siyasi partinin babasının ülkesi değil. AK Parti artık bir siyasi parti olduğunu hatırlamalı. Siyasi sınırlarına çekilmeli, siyasi parti gibi davranmalı.
AK Parti ne kadar yerli ve milli ise CHP de o kadar yerli ve milli bir parti. Sadece AK Parti de siyaset yapanlar bu ülkenin evlatları değil, CHP de siyaset yapanlar da bu ülkenin evlatları, insanları. Bu ülkede kimin yerli kimin milli kimin vatansever kimin vatan haini olduğunun karar mercii AK Parti değil.
Bu ülkede AK Partisiz bir Türkiye hayali kurmak, Erdoğansız bir Türkiye istemek suç değil, bilakis demokratik haktır.
AK Parti’ye kaybettirecek olan ekonomiden daha ziyade zorba dili, baskıcı politikaları olacak.