Yayın politikalarını dün de tasvip etmedim bugün de tasvip etmiyorum yarın da tasvip edeceğimi zannetmiyorum.
İstedikleri kadar Doğan Medya ilkeleri, prensipleri yayınlasınlar, istedikleri kadar “bağımsız ve tarafsız gazetecilik” çığırtkanlığı yapsınlar...
Bağımsızlıklarının da tarafsızlıklarının da ne anlama geldiğini pekala biliyoruz.
Geçmişleri ortada.
Ama...
Etik yayınları, ilkeli duruşları, tarafsız habercilikleri (!) bir kenara, mafyavari bir şekilde binalarının kapılarının, pencerelerinin indirilmesinin savunulur bir tarafı da olamaz.
Hürriyet gazetesinin bu kez Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 400 vekil sözlerini etik (!) bir şekilde çarpıtması sonrasında kendilerine yönelik yapılan saldırılı protestoyu kınıyorum.
Tamam...
Hürriyet bunu hep yapıyor.
O kadar ki Hürriyet’in çarpıtma ve algı operasyonluğundaki profesyonelliği karşısında Almanya’daki ekürileri Bild dükkanlarını kapatır.
xxx
Hakeza aynı şekilde Ahmet Hakan’ın da alçakça tehdit edilmesini lanetliyorum, kınıyorum.
Evet, bu bir alçaklıktır ve affedilir bir yanı yoktur.
Bu ülke hukuk devletidir. Savcıların ivedi bir şekilde ve göstermelik olarak da değil, soruşturma başlatması gerekmektedir.
AK Partili yetkililerden bu tür tehdit yazılarını da bu tür protestoları da tasvip etmediklerine dair daha güçlü bir kınama açıklaması gelmelidir.
Hürriyet binasının camını çerçevesini indiren o gençlerin arasında oğlum da olsa hissiyatım da inancım da budur.
Kınıyorum.
Lanetliyorum.
xxx
O gençlerimizi öylesi bir tablonun içinde görmenin mahcubiyeti içinde olduğumu söylemek istiyorum.
Neden mi?
Çünkü o gençlerin, abileri, ablaları, anneleri olarak yani bizler böyle bir gelenekten gelmiyoruz.
Çünkü bizler o gençlerimizin ellerine ne taş ve sopa verdik ne de şiddet içerikli telkinlerde bulunduk.
Bu şehir eşkıyalığı tarzındaki protesto biçimi bizim onlara bıraktığımız bir miras değil.
Dindar gençlik tasavvuru bu olmasa gerek.
Dindar gençler bilir ki ki taşla sopayla kimsenin fikirleri değişmez.
Adi bir mahalle ya da kahvehane kavgası değil bizim güttüğümüz kavga. Kimseyle bilek güreşi içinde de değiliz. Bizim zihniyetlerle kavgamız var.
Bu zihniyetin yıllarca toplumsal mühendislik yaparak ayrıştırdığı, ötekileştirdiği, düşmanlaştırdığı tüm kesimleri bir araya getirmek, her ne kadar sekteye uğrasa da birlikte yaşanabilir bir ülke inşa edebilme iddiamız ve idealimiz var.
Çünkü bu bir zihniyet kavgasıdır.
Cam çerçeve indirmekle, mafya gibi tehditler savurarak birilerini sindirince fikirler değişmez, zihinler düzelmez.
Mühim olan bu hastalıklı hali tedavi edebilmek.
Biz bunu sadece anlatabiliriz.
Doğruları eğip bükmeden, dik durarak, alnımızın akıyla anlatabiliriz.
Ortak değerler üzerinden, özgürlükler, insan hakları, demokrasi üzerinden.
Anlatırken en sert üslubu da kullanmak, alaycı üslup kullanmak da anamızın ak sütü gibi helaldir.
Elimizde sadece kalemlerimiz kılıç olabilir. En keskininden.
Ama o kadar.
Kimseyi sevmek zorunda değiliz. Ama bu toplumda birbirimizin haklarına saygı duyarak yaşamayı tesis edebilmeliyiz.
Bizim şerrimizden emin olunmalı.
Merhametimizden kimsenin kuşkusu olmamalı.
Adaletimizden de hakeza öyle...
Sakillik, referansını İslamdan alan bizlere de gençlerimize de yakışmaz.
Sakillik kimseye yakışmaz.
Tepkiye evet...
Protestoya evet...
Hukuki çerçevede olabilecek her türlü tepkiye, protestoya sonuna kadar evet.
Gençlerimiz öyle zekice tepkiler göstersinler ki tüm dünya kamuoyunun dikkatini çeksinler.
Medar-ı iftiharımız olsunlar.
Canımızı yesinler.
Başımızın tacı olsunlar.
Bizi haklı davamızda haksız pozisyona düşürmesinler.
Helal olsun gençlerimize diyelim.
Ama bu şekliyle değil.
Evet, bizim bu zihniyetle bir kavgamız var...
Ama bu kavga taşla sopayla çözümlenecek bir kavga değil.
Allah sonumuzu hayra tebdil eylesin.