14 Mayıs 2024’te Yargıtay Başkanlığına seçilen Ömer Kerkez dün Adli Yıl Açılış töreninde “yüksek mahkeme başkanı” olarak yaptığı ilk konuşmasında “milli hukuk sistemi” talebinde bulundu.
Hukuk sisteminin millisi olur mu? Bağımsız bir ülkede hukukun illisi, gayri millisi nasıl ayırd edilir? Evrensel hukuk diye bir gerçek yok mu?
Bu konuya geleceğim, yazı konum bu, ancak önce artık ülkemizde bir gelenek haline gelmeye başlayan şu sansür olayına bakalım.
Bu yıl tıpkı önceki iki yılda (2022-2023 ve 2023-20024) olduğu gibi Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Erinç Sağkan’ın Adli Yıl Açılış töreninde yaptığı konuşmayı sadece törene katılanlar dinleyebildi.
Törende protokol gereği ilk konuşmayı yargının savunma tarafını temsil eden TBB Başkanı yapıyor, sonra yüksek mahkeme başkanı olarak Yargıtay Başkanı konuşuyor ve son konuşmayı Cumhurbaşkanı yapıyor.
Ve altını çizelim ki cumhurbaşkanlığı makamı artık tarafsız değil, partili.
Son iki yıldır Adli Yıl Açılış törenleri artık Beştepe’de değil Yargıtay binasında yapılıyor ama törenin canlı yayın frekansını Beştepe araçları sağlıyordu. TBB Başkanı Erinç Sağkan konuşurken televizyon kanallarının yayından çıkmasıyla yayın frekansını sağlayan, sansür düğmesine Beştepe’nin bastığı ortaya çıkmıştı.
Bu yılda TBB Başkanı Sağkan’ın konuşması sansürlendi, televizyon kanalları Yargıtay Başkanı Ömer Kerkez konuşmaya başlayınca canlı yayına geçtiler.
Ama bu yılın farkı şu oldu.
Bu yıl TBB Başkanının konuşmasını uyduya vermeyen, frekansı açmayan Beştepe araçları değil, Yargıtay’ın bizzat kendisi olmuş. Dolayısıyla artık üzülerek şunu söyleyebiliriz ki TBB Başkanının konuşmasının sansürlenmesi artık bir gelenek haline gelmeye başladı. İşin vahim tarafı ise sansür düğmesine basanın Yargıtay olması.
Ama daha da hazini ise Sağkan’ın konuşmasının sansürlenmesi maalesef muhalif medyanın da çok ilgisini çekmedi.
Yargıtay Bakanlığı bu sansürün sebebini ve hukuki dayanağını kamuoyuna açıklasın, görelim.
***
TBB Başkanının konuşmasını sonradan medyada çıkan yazılı metinden okudum.
Konuşmasında “yeni anayasa” tartışmalarına yer veren Sağkan, mevcut Anayasa hükümlerinin ihlal edildiği, Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmadığı bir ortamda, insan hak ve özgürlüklerini, yargı bağımsızlığını güvenceye kavuşturacak daha demokratik bir yeni anayasa beklentisinin gerçekçi olmayacağını söylemiş.
Aksini söylemek mümkün mü? AİHM, AYM kararlarını uygulatmayan, yaptığı son Anayasa değişikliği ile bütün yetkilerin tek elde toplanmasını sağlayan bir hükümet sistemini getiren, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nu yürütme organının etkisine girecek şekilde düzenleyen, hak ve özgürlük alanlarını gittikçe daraltan bir iktidarın daha demokratik bir anayasa istediğine inanmak mümkün mü?
Sağkan’ın Can Atalay(ın hukuki durumuna ilişkin şu sözleri önemli:
“Hatay milletvekili seçilen Avukat Can Atalay hakkında yürüyen süreç, bireysel olarak kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının, seçilme hürriyetinin ve onu seçen halkın seçme hürriyetinin ihlali olmasının ötesinde ‘Anayasal demokrasi/Anayasal devlet’ anlayışına telafisi imkansız zararlar vermiştir. Bu süreci, yüksek yargı organlarının arasındaki yorum farklılığı şeklinde değerlendirmek, makul ve doğru görmek mümkün değildir. Devamında, Anayasa’nın bağlayıcılığını ve üstünlüğünü düzenleyen 11. Maddesi’nin Meclis Genel Kurulunda yok sayılması ise son derece kaygı vericidir.”
*******
Yargıtay, TBB Başkanının konuşmasını uyduya vermediği için kamuoyu Sağkan’ın bu sözlerini o an canlı olarak dinleyemedi, bir iki saatlik gecikmeyle konuşma metninden okudu. Hiç farketmeyenler de çoktur..
Sağkan’ın konuşmasını, yüksek mahkemelerin başkanları, üyeleri, Anayasa Mahkemesi üyeleri, Yargıtay ve Danıştay mensupları, Anayasa’nın bağlayıcılığını ve üstünlüğünü düzenleyen 11. Maddesi’nin Meclis Genel Kurulu’nda yok sayılmasını sağlayan iktidar milletvekilleri kulaklarını tıkamadılarsa dinlediler.
İktidarın milletvekilleri adı üstünde iktidar milletvekilleri. Peki ya Anayasa Mahkemesi’ne savaş açan Yargıtay?! Anayasa Mahkemesi’ni “yetki gaspı” yapmakla itham eden yerel mahkemele?! Anayasal Devleti korumakla, hukukun üstünlüğünü tesis etmekle görevli, sorumlu olan yargıçlarımız?
Yargıtay’ın eski başkanı Mehmet Akarca’nın AİHM ve AYM kararlarının uygulanmamasıyla ilgili bir derdi, sorunu yoktu. Başkanlığı döneminde yargı bağımsızlığıyla ilgili tek cümle kurmadı. Hatta kuvvetlerin işbirliğinin mükemmelliğini anlatan konuşmalar yaptı.
********
Şimdi gelelim Yargıtay Başkanı Ömer Kerkez’in “milli hukuk sistemi” talebine, sözleri şöyle:
“Ülkemizin daha demokratik, daha özgürlükçü, daha çağdaş, daha kapsayıcı bir anayasaya ihtiyacı vardır. Yeni anayasamızın; gerek hazırlık süreci gerekse içeriği itibarıyla bu ülkeyi seven herkesi kapsayıcı nitelikte olması son derece önemlidir. Avrupa hukukuna uyum sağlamaya çalışan bir görüntü yerine, Avrupa ve dünya hukukuna yön veren milli hukuk sistemimizi bir an önce tamamlamak için yoğun çalışmalar yapmamız gerekir.”
Evvela Sayın Kerkez şunu açıklamalı: “Daha özgürlükçü anayasa” kavramı ile, TBB Başkanının konuşmasının sansürlenmesini nasıl bağdaştırıyor?
Yargıtay Başkanı Kerkez, Avrupa ve dünya hukukuna yön verecek bir milli hukuk sistemi talebinde bulunuyor. Aslında talebinde bulunmuyor, var olan bir çalışmadan bahsediyor gibi. Çünkü “Milli hukuk sistemimizi bir an önce tamamlamak için yoğun çalışmalar yapmamız gerekir” diyor.
Kerkez’in sözlerine bakılırsa “milli hukuk sistemine” yönelik bir çalışma var, ama öyle görünüyor ki bu sistem üzerinde çalışan heyet pey der pey çalışıyor. Yargıtay Başkanı “çalışmaya yoğunlaşmak” gerektiğini söylüyor.
Bu “milli hukuk” kavramını ilk kez duymuyoruz. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum zaman zaman dillendiriyor, gündeme getiriyor. Ama Uçum’a göre mevcut yargı zaten milli ve yerli. Yargıdan iktidarın hoşnut olduğu kararlar çıktığında “milli yargımız” açıklamaları yapıyor.
Mesela Kobani olayları davasında kararın açıklanmasından sonra sosyal medya hesabından “milli yargımızla ne kadar gurur duysak azdır” açıklaması yapmıştı.
Hadi, Mehmet Uçum “milli yargı, yerli yargı” kavramlarını kullanıyor, hamaset, popülizm yapıyor. Sonuçta partili cumhurbaşkanının danışmanı.
Yüksek mahkeme başkanından “milli hukuk” kavramını, üstelik bir sistem olarak talep edildiğini duyunca yadırgadım.
Anayasa’nın 90. Maddesi insan hakları alanında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini ’yerli ve milli’ kanunlardan üstün tutmuyor mu? Yargıtay bunu benimsemiyor mu?
Tarımda yerlilik olur, savunma sanayinde yerlilik, millilik olur. Ama hukukta millilik nasıl olacak? Mevcut hukuk sistemimizde “gayri milli” ve “yabancı” olan kanunlar hangileridir?!
Kavramları karıştırmamak lazım; hukukta geçerli kıstaslar mevzuatın âdil, özgürlükçü, insan haklarına uygun, ırk, cinsiyet ve din ayırımından uzak yani eşitlikçi olup olmamasıdır.