Son yıllarda hukuk tarihimize gururla geçecek bazı kararlara imza atan Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin, İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 6 Eylül 2019 tarihinde CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu hakkında verdiği mahkumiyet kararlarını bütünüyle bozacağına inanıyordum.
Beklentim bu yöndeydi, hukuk da bunu gerektirirdi, çünkü Sayın Kaftancıoğlu hangi suç sayılan paylaşımları yapmış olursa olsun vakti zamanında soruşturma açılmamış. Görmezden gelinmiş ya da önemsenmemiş. Aslında bir suç şüphesi görülseydi mutlaka soruşturma açılırdı. Zira sosyal medya paylaşımlarının nasıl sıkı takip edilip yerli yersiz dava açıldığını biliyoruz.
Ama Kaftancıoğlu CHP İl Başkanı olunca bir anda 6-7 yıl önce yaptığı paylaşımlarda suç olduğu görülmüş ve dava konusu olmuş.
Dünyanın hiçbir yerinde izahı mümkün olmayan bir süreç.
İşte bu yüzden ben İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği mahkumiyet cezalarını İstinaf Mahkemesi onasa bile Yargıtay’dan döner diye bekliyordum.
Buna gerçekten inandım da ama maalesef Yargıtay 3. Ceza Dairesi Canan Kaftancıoğlu’na üç ayrı suçtan verilen toplam 4 yıl 11 ay 20 gün hapis cezasını onadı, 2 suçtan verilen hapis cezalarını ise bozdu.
***
Daire, yerel mahkemenin Kaftancıoğlu’na Cumhurbaşkanına hakaret suçundan verdiği 2 yıl 4 ay hapis cezasını düzeltme yaparak 1 yıl 9 ay olarak onadı.
Soru şu: Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin verdiği bu karar hukuki midir, siyasi midir?
Kaftancıoğlu’na “kamu görevlisine hakaret” suçundan hapis değil para cezası verilmesi gerektiğini söyleyen Yargıtay 18. Ceza Dairesi Onursal Başkanı Hamdi Yaver Aktan şöyle diyor:
“Öncelikle verilmesi gereken ceza, para cezasıdır. Para cezası neden verilmedi, hapis cezası neden verildi ve neden ceza artırıldı? Bu konuların gerekçelendirilmesi lazımdı. Kararı, bu yönüyle eksik görüyorum. Bana göre karar, bu yönüyle bozulmalıydı.” (14 Mayıs, Cumhuriyet)
Evet, Daire yerel mahkemenin “kamu görevlisine hakaret” suçundan verdiği hapis cezasını bozmalıydı ama bozmadı, normal bir hukuk devletinde Yargıtay böyle bir dosya hakkında böyle mi bir karar verirdi?
Ne olacak şimdi?
Artık tarihin hiçbir önemi kalmıyor. Adeta ceza hukukunda “zaman” kavramı siliniyor. Hukuk geriye doğru işleyebilecek. Yarın bir iktidar değişikliğinde ya da her konjonktür değişikliğinde geçmişteki paylaşımlarla ilgili soruşturma açılabilecek. Kimin canı ne zaman isterse eski defterler karıştırılacak.
Sıradan bir vatandaşken yapıldığında önemsenmeyen bir sosyal medya paylaşımı yeri ve zamanı geldiğinde cezalandırma aracı haline gelebilecek.
***
Ülkemizin saygın ceza hukukçularından Prof. Dr. İzzet Özgenç hocamız 19 Nisan 2020 tarihinde Karar Tv’de “Ülkemizde, hukukun dışına çıkılma yönünde hızlı bir süreç yaşanmaktadır” demişti.
Özgenç hocamızın 2 yıl önce yaptığı tespitin nasıl ete kemiğe büründüğünü görüyor musunuz?
Peki, son yıllarda bazı kritik davalarda verdiği hukuki kararlarla “ülkemizde hakimler var” dedirten Yargıtay 3. Ceza Dairesi neden böyle bir kararın altına imza attı?
Yerel mahkemelerin üzerinde HSK baskısı var, iktidarın hoşnut olmadığı kararları veren hakimleri HSK bir gecede başka illere sürgün ediyor, dosyadan alıyor, hakkında soruşturma başlatıyor… İktidarı hoşnut eden kararlara imza atan hakimleri ödüllendiriyor, terfi ettiriyor.
HSK bunları yapabiliyor çünkü ülkemizde hakimlerin “coğrafi teminat”ı yok.
Ama Yargıtay hakimlerinin üzerinde HSK baskısı olamaz, çünkü HSK’nın yüksek yargıçlar üzerinde yetkisi yok.
Hal böyle iken Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin Kaftancıoğlu hakkında düzeltmeler yapa yapa yerel mahkemenin mahkumiyet kararlarını onaması hukuk adına üzücüdür.
Ve şunu ifade etmek isterim ki, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın Yargıtay’da bir tane dahi dosya bakmadan, Yargıtay üyelerinin oylarıyla AYM üyeliğine seçilmesi hukuk tarihimize nasıl esefle ve endişeyle geçecek ise Kaftancıoğlu kararı da öyle geçecek.
***
Gelelim madalyonun öteki yüzüne.
Yargıtay’ın Kaftancıoğlu hakkındaki mahkumiyet kararlarını onamasının ardından AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in yaptığı bir nevi “savunma açıklaması” kendileri açısından muhasebe etmeleri gereken türdendi.
MKYK toplantısının ardından basın toplantısı düzenleyen Çelik’in sözleri üzerinde durulmayı fazlasıyla hak ediyor:
“Bu dosyanın içini ne ben bilirim ne CHP’nin siyasetçileri bilir. Daha karar yayınlanır yayınlanmaz sosyal medyadan tuttular Cumhurbaşkanımızı ve hükümetimizi suçlamaya çalıştılar. Şöyle bir adete döndü bu iş, ne zaman bir yargı kararı çıksa hemen bunu Cumhurbaşkanımızı hedef gösterecek, AK Parti’yi hedef gösterecek, Cumhur İttifakı’nı hedef gösterecek şekle sokuyorlar. Her konuda bizi, Cumhurbaşkanımızı, yargının verdiği kararın arkasındaki irade olarak etiketliyorlar. Ondan sonra da bizden kendimizi yargının yerine koyarak bir tutum almamızı bekliyorlar.”
Öncelikli olarak şunu söylemekte fayda var, Kaftancıoğlu dosyasının ne olduğunu CHP’li siyasetçiler de AK Partili siyasetçiler de MHP’li siyasetçiler de gayet iyi biliyor. Sadece siyasetçiler değil ülkemizdeki hukuktan anlayan anlamayan herkes biliyor.
Sekiz yıl önce dava konusu olmayan sosyal medya paylaşımlarının 2019 İstanbul seçimlerinin kaybedilmesinden sonra dava konusu olduğu ortada değil mi? 6-7 yıl önce dava konusu yapmayan savcıları harekete ne geçirdi?
6-7 yıl önce iktidar medyasının dikkatini çekmeyen Kaftancıoğlu’nun paylaşımlarını 2019 seçimlerinden sonra dikkatini çekmesinin sebebi ne?
Ne oldu?
Yargının iş yükü çoktu da sıra ancak mı geldi Kaftancıoğlu’nun paylaşımlarına?
Oradaki gazetecilerden biri keşke “Peki ama ülkemizde böyle bir algının oluşmasında iktidarınızın, Cumhurbaşkanının ve iktidar ortağınızın da katkısı yok mu, katkısının olduğunu düşünür müsünüz?” diye sorsaydı, sorabilseydi…
Sayın Çelik bütün bunlara bir cevap verse ne güzel olur… Yargı tarihimizde hiç olmadığı kadar nasıl bu kadar siyasallaştı? HSK neden daima iktidarın hoşnut olmadığı kararları veren hakimleri sürgün ediyor? İktidarın takip ettiği davalarda neden daima hakimler değişiyor?
Osman Kavala neden cezaevinden çıkamıyor, gün yüzü göremiyor?
Sayın Çelik tane tane bütün bunları anlatsın ki toplumda iktidarı töhmet altında bırakmasın.